0

Evet... BOYUTLAR M Kuramı kapsamında içinde bulunduğumuz evren 4 adet değil, matematiksel olarak 11 adet boyuttan oluşmaktadır/oluşmalıdır. Yáni M kuramcıları, 3 adet mékan boyutu ve 1 adet zaman boyutuna ilave olarak 7 adet daha boyutun olduğunu hesap etmektedirler ve bu, matematiksel olarak bir gerçekliktir. Ve onlar, bu 11 boyutun 10 tanesinin mekân boyutu ve sadece 1 tanesinin zaman boyutu olduğunu ve bu fazladan boyutların, "Big Bang'den" sonra diğer boyutlar gibi "kozmik birer büyüklüğe" dönüşmediklerini sanmaktadırlar/düşünmektedirler. Ve kuram kapsamında, tüm parçacıklar teorik olarak sicimlerden oluşmaktadır. Ve kuramcılar, her parçacığın bu sicimlerin farklı frekanstaki titreşimlerine karşılık geldiğini sanmaktadırlar/düşünmektedirler. Şimdi bu tezleri bir bütün olarak ele alacağım. Öncelikle matematiksel olarak 11 adet boyutun olduğu açıktır. Ve fakat kuramcılar, bu 11 tane boyutun 10 tanesinin mekân boyutu olduğunu düşünmektedirler. Peki matematiksel olarak 11 tane boyutun 10 tanesinin mekân boyutu olması bir şart mıdır? Cevap: Kesin olarak, hayır. En az 1 adet zaman boyutunun olduğu bilimsel bir gerçekliktir. Ve kalan boyutların en az 3 tanesi kesin olarak mekân boyutu olmak zorundadır çünkü içinde yaşadığımız evrenin en az 3 adet mekân boyutundan oluştuğu da bilimsel bir gerçekliktir. Geriye kalan boyutların birer mekân boyutu olması matematiksel olarak bir şart değil iken kuramcıların bu boyutların birer mekân boyutu olduklarını düşünmelerinin sebebi mekânın da zamanın da bilimsel olarak yanlış anlaşılmış olmasıdır. Kuramcılar için mekân da zaman da birer boyutturlar ve onlar mekân boyutlarının, içlerinde hareket edilen boyutlar olduklarını ve zamanın/zaman boyutunun da geçmişten geleceğe doğru "akan" bir boyut olduğunu sanmaktadırlar/düşünmektedirler. Ve bir belirsizlik ile beraber düşünülmektedir ki bu boyutlar birarada bir "doku" oluşturmaktadırlar ve bu dokuda "uzay-zaman dokusu" olarak adlandırılmaktadır. Öncelikle bu boyutların ne olduklarını netleştireceğim. Daha önce ifade ettiğim üzere mekân boyutları, farklı yönlerde hareket alanları oluştururlarken, zaman boyutu bu mekân boyutları içinde hareket edilmesini sağlamaktadır. Yáni zaman olmadan mekân boyutları içinde hareket edilemez. Yáni zaman, hareketin gerçekleştiği boyuttur. Ve şimdi bu bağlamda sicimleri ve sicimlerden oluştuğunu iddia ettiğim o bütünleşik yapıyı tekrar ele alacağım. İddia etmekteyim ki tüm "evren" birbirine bağlı ve aynı frekansta titreşen sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapıdır. Ve daha önce açıkladığım üzere bu yapı, hem uzayı hem zamanı hem de parçacıkları ve maddeyi oluşturmaktadır. Başka bir ifade ile bu yapı; uzayın, zamanın ve maddenin tam olarak kendisidir. Bu ifadeyi açacağım. Sicimler, "Big Bang" ile "tek bir noktadan" genişlemeye başlamış ve bütünleşik bir şekilde genişlemeye devam etmektedirler. Aslında "Big Bang" ile genişlemeye başlayan "bir boyutlu sicimler" değil sıfır boyutlu enerjidir. Bu enerji "Big Bang" öncesinde tek bir noktadaydı çünkü enerji boyutsuzdur. Bu enerjinin "tek bir noktadan" bir bütün şekilde üç adet mekân boyutuna genişlemeye başlaması ve genişlemeye devam etmesi ile "üç boyutlu uzay" oluşmuştur/oluşmaktadır. Bu enerjinin, planck uzunluğunda birbirine bağlı birimler(büyüklükler) yâni bir boyutlu sicimler hâlinde her planck zamánında bir hareket etmeye/titreşmeye başlaması ve bu hareketin/titreşimin devam ediyor olması ile zaman oluşmuştur/oluşmaktadır. Bu birimler/sicimler aynı zamánda parçacıkları, atomu ve maddeyi oluşturmaktadırlar. Daha önce ifade ettiğim gibi parçacıklar, atom ve madde, sadece bu sicimlere yüklü birer bilgi olarak vardırlar. Ve bu durumu bilimsel olarak tekrar kanıtlayacağım. Zaman yeteri kadar bölündüğünde, artık daha fazla bölünemeyen o dilime, yáni bir planck zamánına gelinmektedir. Bu dilim zamánın en küçük birimidir. Yáni zaman, bu en küçük zaman birimlerinin yáni planck zamanlarının birbirine eklenmesiyle oluşmaktadır. Bir başka ifade ile zaman, planck zamanlarının toplamıdır. Ve yine mekân yáni uzayda aynı şekilde yeteri kadar bölündüğünde, artık daha fazla bölünemeyen o dilime, yáni bir planck uzunluğuna gelinmektedir. Bu dilim de mekânın/uzayın en küçük birimidir. Yani mekân/uzay bu en küçük mekân/uzay birimlerinin yáni planck uzunluklarının birbirine eklenmesiyle oluşmaktadır. Bir başka ifade ile mekân/uzay, planck uzunluklarının toplamıdır. Hâlböyleyken içinde bulunduğumuz evrende hareket hâlindeki her cisim/varlık, bir planck zamánında bir planck uzunluğu mesafe katetmektedir/katetmek zorundadır(!). Bir planck zamánında bir planck uzunluğu katetmek zorundadırlar çünkü bir planck uzunluğundan daha kısa bir mesafe yoktur. Başka bir ifade ile içinde bulunduğumuz evrende hareket hâlindeki her cisim/varlık en az bir planck uzunluğu katetmek zorundadır ve bu bir planck zamánında gerçekleşmek zorundadır(!). Bir planck uzunluğunu bir planck zamánında katetmek zorundadırlar çünkü bir planck zamánından daha kısa bir zaman yoktur. Hâlböyleyken tüm parçacıklar, atomlar ve niháyetinde madde yáni evrende hareket hâlinde olan her varlık ki evrende hareket hâlinde olmayan bir varlık yoktur, tıpkı ışık gibi bir planck zamánında bir planck uzunluğu katetmektedirler/katetmek zorundadırlar. [Işık bir saniyelik bir zaman dilimi içinde yaklaşık olarak 300.000 km hız ile hareket etmektedir. Ve bu hız ile bir planck zamánı içinde ki yaklaşık olarak 10 üzeri eksi 43 sániyelik bir zaman dilimi, bir planck uzunluğu ki yaklaşık olarak 10 üzeri eksi 35 metre, katedilmektedir.] Bu şu anlama gelmektedir: Sadece ışık değil, tüm parçacıklar, atom ve niháyetinde madde bir saniye içinde yaklaşık olarak 300.000 km hız ile hareket etmektedirler. Peki bu ne demek oluyor? Işık dışındaki diğer parçacıklar ışık hızına yakın hızlarda hareket edebilmektedirler. Madde ise örneğin Dünya üzerindeki tüm canlı/cansız cisimler/maddeler, ışık hızı ile kıyaslanamayacak düzeyde yavaş hareket etmektedirler. Ama örneğin şu an içinde bulunduğumuz gezegen, güneş sistemi ve galaksi bünyesinde uzayda bir sániye içinde 300 km civarı bir hız ile hareket etmekteysede ışık bu hızdan yaklaşık olarak 1000 kat daha hızlı hareket etmektedir. Yáni bu hız bile ışığın hızına kıyas ile çok düşüktür. Hâlböyleyken ışık, evrende en hızlı hareket eden cisimden/maddeden aşağı yukarı 1000 kat daha hızlı hareket etmektedir. Peki evrende hareket hâlinde olan tüm varlıklar bir planck zamánında bir planck uzunluğu katederlerken yáni aynı hız ile hareket ederlerken, bir sániyelik zaman dilimlerinde varlıkların hızları arasında nasıl fark olabilmektedir/oluşabilmektedir? Matematiksel olarak bu mümkün değildir çünkü zamánın en küçük diliminde yáni bir planck zamánında birbirleri ile aynı hızda hareket eden/hareket etmek zorunda olan tüm varlıklar(Işık, diğer parçacıklar, atom ve madde) zamánın daha büyük dilimlerinde de birbirleri ile aynı hızda hareket etmek zorundadırlar. Çünkü zaman dilimleri, örneğin bir sániyelik bir zaman dilimi, zamánın en küçük birimi olan planck zamánlarından oluşmaktadır. Hâlböyleyken matematiksel olarak mümkün olmayan şeyler mi gerçekleşmektedir? Cevap: Kesin olarak, hayır. Tam aksine olan biten herşey bir matematik dáhilinde gerçekleşmektedir. Çünkü hareket eden tek bir varlık vardır ki o da sicimlerdir. Ve sicimler her planck zamánında bir aynı hız ile titreşmektedirler. Sicimler bilgi taşımaktadırlar ve her titreştiklerinde ki bu bir planck zamánına karşılık gelmektedir, taşıdıkları bu bilgileri birbirlerine iletmektedirler/aktarmaktadırlar. Bu bilgiler parçacıklara, atoma ve maddeye ait bilgilerdir. Ve parçacıksal ve maddesel hareketler sicimler üzerinden gerçekleşen bir bilgi akışından başka birşey değildirler. Ve sicimlerin titreşim hızı, sicimler üzerinden gerçekleşen bilgi akışının hızıdır. O hâlde fotoğrafı daha da netleştirebiliriz. "Big Bang" ile üç adet mekân/uzay boyutuna yayılmaya başlayan boyutsuz enerji, bu şekilde mekânı/uzayı oluşturmuştur. Bu boyutsuz enerji mekâna/uzaya yayılırken planck uzunluğunda büyüklükler/birimler hâlinde yáni bir boyutlu sicimler hálinde planck zamánında bir titreşmeye başlamışlardır. Bu titreşen her birim/sicim bilgi taşımaktadır. Ve bu birimler/sicimler taşıdıkları bu bilgileri, yine bu titreşen birimlerin/sicimlerin oluşturduğu bütünleşik yapı üzerinden birbirlerine aktarmaktadırlar/iletmektedirler. Ve işte bu bilgi akışı da parçacıkları, atomu, maddeyi yáni "görünen evreni" oluşturmaktadır. Ve sicimlerin titreşim hızı, bilgi akışının hızıdır ki bilgi akışının hızı da zamána(Bir zaman boyutuna) karşılık gelmektedir. Devam edeceğiz...

gokhan deveci 5 yıl önce 0
0

Evet... BOYUTLAR M Kuramı kapsamında içinde bulunduğumuz evren 4 adet değil, matematiksel olarak 11 adet boyuttan oluşmaktadır/oluşmalıdır. Yáni M kuramcıları, 3 adet mekân boyutu ve 1 adet zaman boyutuna ilave olarak 7 adet daha boyutun olduğunu hesap etmektedirler ve bu, matematiksel olarak bir gerçekliktir. Ve onlar, bu 11 boyutun 10 tanesinin mekân boyutu ve sadece 1 tanesinin zaman boyutu olduğunu ve bu fazladan boyutların, "Big Bang'den" sonra diğer boyutlar gibi "kozmik birer büyüklüğe" dönüşmediklerini sanmaktadırlar/düşünmektedirler. Ve kuram kapsamında, tüm parçacıklar teorik olarak sicimlerden oluşmaktadır. Ve kuramcılar, her parçacığın bu sicimlerin farklı frekanstaki titreşimlerine karşılık geldiğini sanmaktadırlar/düşünmektedirler. Şimdi bu tezleri bir bütün olarak ele alacağım. Öncelikle matematiksel olarak 11 adet boyutun olduğu açıktır. Ve fakat kuramcılar, bu 11 tane boyutun 10 tanesinin mekân boyutu olduğunu düşünmektedirler. Peki matematiksel olarak 11 tane boyutun 10 tanesinin mekân boyutu olması bir şart mıdır? Cevap: Kesin olarak, hayır. En az 1 adet zaman boyutunun olduğu bilimsel bir gerçekliktir. Ve kalan boyutların en az 3 tanesi kesin olarak mekân boyutu olmak zorundadır çünkü içinde yaşadığımız evrenin en az 3 adet mekân boyutundan oluştuğu da bilimsel bir gerçekliktir. Geriye kalan boyutların birer mekân boyutu olması matematiksel olarak bir şart değil iken kuramcıların bu boyutların birer mekân boyutu olduklarını düşünmelerinin sebebi mekânın da zamanın da bilimsel olarak yanlış anlaşılmış olmasıdır. Kuramcılar için mekân da zaman da birer boyutturlar ve onlar mekân boyutlarının, içlerinde hareket edilen boyutlar olduklarını ve zamanın/zaman boyutunun da geçmişten geleceğe doğru "akan" bir boyut olduğunu sanmaktadırlar/düşünmektedirler. Ve bir belirsizlik ile beraber düşünülmektedir ki bu boyutlar birarada bir "doku" oluşturmaktadırlar ve bu dokuda "uzay-zaman dokusu" olarak adlandırılmaktadır. Öncelikle bu boyutların ne olduklarını netleştireceğim. Daha önce ifade ettiğim üzere mekân boyutları, farklı yönlerde hareket alanları oluştururlarken, zaman boyutu bu mekân boyutları içinde hareket edilmesini sağlamaktadır. Yáni zaman olmadan mekân boyutları içinde hareket edilemez. Yáni zaman, hareketin gerçekleştiği boyuttur. Ve şimdi bu bağlamda sicimleri ve sicimlerden oluştuğunu iddia ettiğim o bütünleşik yapıyı tekrar ele alacağım. İddia etmekteyim ki tüm "evren" birbirine bağlı ve aynı frekansta titreşen sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapıdır. Ve daha önce açıkladığım üzere bu yapı, hem uzayı hem zamanı hem de parçacıkları ve maddeyi oluşturmaktadır. Başka bir ifade ile bu yapı; uzayın, zamanın ve maddenin tam olarak kendisidir. Bu ifadeyi açacağım. Sicimler, "Big Bang" ile "tek bir noktadan" genişlemeye başlamış ve bütünleşik bir şekilde genişlemeye devam etmektedirler. Aslında "Big Bang" ile genişlemeye başlayan "bir boyutlu sicimler" değil sıfır boyutlu enerjidir. Bu enerji "Big Bang" öncesinde tek bir noktadaydı çünkü enerji boyutsuzdur. Bu enerjinin "tek bir noktadan" bir bütün şekilde üç adet mekân boyutuna genişlemeye başlaması ve genişlemeye devam etmesi ile "üç boyutlu uzay" oluşmuştur/oluşmaktadır. Bu enerjinin, planck uzunluğunda birbirine bağlı birimler(büyüklükler) yâni bir boyutlu sicimler hâlinde her planck zamánında bir hareket etmeye/titreşmeye başlaması ve bu hareketin/titreşimin devam ediyor olması ile zaman oluşmuştur/oluşmaktadır. Bu birimler/sicimler aynı zamánda parçacıkları, atomu ve maddeyi oluşturmaktadırlar. Daha önce ifade ettiğim gibi parçacıklar, atom ve madde, sadece bu sicimlere yüklü birer bilgi olarak vardırlar. Ve bu durumu bilimsel olarak tekrar kanıtlayacağım. Zaman yeteri kadar bölündüğünde, artık daha fazla bölünemeyen o dilime, yáni bir planck zamánına gelinmektedir. Bu dilim zamánın en küçük birimidir. Yáni zaman, bu en küçük zaman birimlerinin yáni planck zamanlarının birbirine eklenmesiyle oluşmaktadır. Bir başka ifade ile zaman, planck zamanlarının toplamıdır. Ve yine mekân yáni uzayda aynı şekilde yeteri kadar bölündüğünde, artık daha fazla bölünemeyen o dilime, yáni bir planck uzunluğuna gelinmektedir. Bu dilim de mekânın/uzayın en küçük birimidir. Yani mekân/uzay bu en küçük mekân/uzay birimlerinin yáni planck uzunluklarının birbirine eklenmesiyle oluşmaktadır. Bir başka ifade ile mekân/uzay, planck uzunluklarının toplamıdır. Hâlböyleyken içinde bulunduğumuz evrende hareket hâlindeki her cisim/varlık, bir planck zamánında bir planck uzunluğu mesafe katetmektedir/katetmek zorundadır(!). Bir planck zamánında bir planck uzunluğu katetmek zorundadırlar çünkü bir planck uzunluğundan daha kısa bir mesafe yoktur. Başka bir ifade ile içinde bulunduğumuz evrende hareket hâlindeki her cisim/varlık en az bir planck uzunluğu katetmek zorundadır ve bu bir planck zamánında gerçekleşmek zorundadır(!). Bir planck uzunluğunu bir planck zamánında katetmek zorundadırlar çünkü bir planck zamánından daha kısa bir zaman yoktur. Hâlböyleyken tüm parçacıklar, atomlar ve niháyetinde madde yáni evrende hareket hâlinde olan her varlık ki evrende hareket hâlinde olmayan bir varlık yoktur, tıpkı ışık gibi bir planck zamánında bir planck uzunluğu katetmektedirler/katetmek zorundadırlar. [Işık bir saniyelik bir zaman dilimi içinde yaklaşık olarak 300.000 km hız ile hareket etmektedir. Ve bu hız ile bir planck zamánı içinde ki yaklaşık olarak 10 üzeri eksi 43 sániyelik bir zaman dilimi, bir planck uzunluğu ki yaklaşık olarak 10 üzeri eksi 35 metre, katedilmektedir.] Bu şu anlama gelmektedir: Sadece ışık değil, tüm parçacıklar, atom ve niháyetinde madde bir saniye içinde yaklaşık olarak 300.000 km hız ile hareket etmektedirler. Peki bu ne demek oluyor? Işık dışındaki diğer parçacıklar ışık hızına yakın hızlarda hareket edebilmektedirler. Madde ise örneğin Dünya üzerindeki tüm canlı/cansız cisimler/maddeler, ışık hızı ile kıyaslanamayacak düzeyde yavaş hareket etmektedirler. Ama örneğin şu an içinde bulunduğumuz gezegen, güneş sistemi ve galaksi bünyesinde uzayda bir sániye içinde 300 km civarı bir hız ile hareket etmekteysede ışık bu hızdan yaklaşık olarak 1000 kat daha hızlı hareket etmektedir. Yáni bu hız bile ışığın hızına kıyas ile çok düşüktür. Hâlböyleyken ışık, evrende en hızlı hareket eden cisimden/maddeden aşağı yukarı 1000 kat daha hızlı hareket etmektedir. Peki evrende hareket hâlinde olan tüm varlıklar bir planck zamánında bir planck uzunluğu katederlerken yáni aynı hız ile hareket ederlerken, bir sániyelik zaman dilimlerinde varlıkların hızları arasında nasıl fark olabilmektedir/oluşabilmektedir? Matematiksel olarak bu mümkün değildir çünkü zamánın en küçük diliminde yáni bir planck zamánında birbirleri ile aynı hızda hareket eden/hareket etmek zorunda olan tüm varlıklar(Işık, diğer parçacıklar, atom ve madde) zamánın daha büyük dilimlerinde de birbirleri ile aynı hızda hareket etmek zorundadırlar. Çünkü zaman dilimleri, örneğin bir sániyelik bir zaman dilimi, zamánın en küçük birimi olan planck zamánlarından oluşmaktadır. Hâlböyleyken matematiksel olarak mümkün olmayan şeyler mi gerçekleşmektedir? Cevap: Kesin olarak, hayır. Tam aksine olan biten herşey bir matematik dáhilinde gerçekleşmektedir. Çünkü hareket eden tek bir varlık vardır ki o da sicimlerdir. Ve sicimler her planck zamánında bir aynı hız ile titreşmektedirler. Sicimler bilgi taşımaktadırlar ve her titreştiklerinde ki bu bir planck zamánına karşılık gelmektedir, taşıdıkları bu bilgileri birbirlerine iletmektedirler/aktarmaktadırlar. Bu bilgiler parçacıklara, atoma ve maddeye ait bilgilerdir. Ve parçacıksal ve maddesel hareketler sicimler üzerinden gerçekleşen bir bilgi akışından başka birşey değildirler. Ve sicimlerin titreşim hızı, sicimler üzerinden gerçekleşen bilgi akışının hızıdır. O hâlde fotoğrafı daha da netleştirebiliriz. "Big Bang" ile üç adet mekân/uzay boyutuna yayılmaya başlayan boyutsuz enerji, bu şekilde mekânı/uzayı oluşturmuştur. Bu boyutsuz enerji mekâna/uzaya yayılırken planck uzunluğunda büyüklükler/birimler hâlinde yáni bir boyutlu sicimler hálinde planck zamánında bir titreşmeye başlamışlardır. Bu titreşen her birim/sicim bilgi taşımaktadır. Ve bu birimler/sicimler taşıdıkları bu bilgileri, yine bu titreşen birimlerin/sicimlerin oluşturduğu bütünleşik yapı üzerinden birbirlerine aktarmaktadırlar/iletmektedirler. Ve işte bu bilgi akışı da parçacıkları, atomu, maddeyi yáni "görünen evreni" oluşturmaktadır. Ve sicimlerin titreşim hızı, bilgi akışının hızıdır ki bilgi akışının hızı da zamána(Bir zaman boyutuna) karşılık gelmektedir. Devam edeceğiz...

gokhan deveci 5 yıl önce 0
0

Işık "bükülmektedir" çünkü gökcisimleri kütleleri oranında "uzay-zaman dokusunu" "bükmektedirler". Yáni Einstein'ın genel görelilik teorisi kapsamında ileri sürdüğü tezlerden biri olan "bükülme" ile açıklanabilmektedir/açıklanmalıdır. Yáni ışığın yolunun değişmesini sağlayan "olmayan kütleçekim kuvveti" değil, "uzay-zaman dokusunun eğrilmiş/bükülmüş" olmasıdır. Sonuç: Işığın yolunun değişmesi sebebi ile ortaya çıkan mercek/merceklenme etkisi "kütleçekimsel" değildir. Yáni bir çelişki yoktur. Ayrıca "karanlık bir maddenin" olmasını düşünmek için tek sebep "kütleçekimsel" olduğu iddia edilen merceklenme değildir. Málesef yazılarımda bir çelişki bulamayacaksınız. Çelişki bir yana dursun, yazılarım(İleri sürdüğüm tezler) bilimsel olarak yanlışlanabilir de değildir. Bilimsel olarak yanlışlanabilir olmaması, kaçınılmaz olarak yeni bir hareketin/akımın doğmasına sebep olacaktır. Bu bakımdan burada yazılanlar bilimsel bir manifesto değeri taşımaktadır. Yanlışlamaya çalışın veyá "çelişki" tespit etmeye devám edin. Buradayım, yanıtlanması gerekenleri yanıtlayacağım... Ana tezlerim: • Zaman bir boyuttur ama geçmişten geleceğe doğru hareket edilmesini sağlayan bir boyut değildir. Zaman, mekânda yáni uzayda bir noktadan başka bir noktaya hareket edilmesini sağlayan bir boyuttur. • Evrende hareket hâlinde olan her varlık, tıpkı ışık gibi bir planck zamánında, bir planck uzunluğu katetmektedirler/katetmek zorundadırlar.

gokhan deveci 5 yıl önce 0
0

Işık "bükülmektedir" çünkü gökcisimleri kütleleri oranında "uzay-zaman dokusunu" "bükmektedirler". Yáni Einstein'ın genel görelilik teorisi kapsamında ileri sürdüğü tezlerden biri olan "bükülme" ile açıklanabilmektedir/açıklanmalıdır. Yáni ışığın yolunun değişmesini sağlayan "olmayan kütleçekim kuvveti" değil, "uzay-zaman dokusunun eğrilmiş/bükülmüş" olmasıdır. Sonuç: Işığın yolunun değişmesi sebebi ile ortaya çıkan mercek/merceklenme etkisi "kütleçekimsel" değildir. Yáni bir çelişki yoktur. Ayrıca "karanlık bir maddenin" olmasını düşünmek için tek sebep "kütleçekimsel" olduğu iddia edilen merceklenme değildir. Málesef yazılarımda bir çelişki bulamayacaksınız. Çelişki bir yana dursun, yazılarım(İleri sürdüğüm tezler) bilimsel olarak yanlışlanabilir de değildir. Bilimsel olarak yanlışlanabilir olmaması, kaçınılmaz olarak yeni bir hareketin/akımın doğmasına sebep olacaktır. Bu bakımdan burada yazılanlar bilimsel bir manifesto değeri taşımaktadır. Yanlışlamaya çalışın veyá "çelişki" tespit etmeye devám edin. Buradayım, yanıtlanması gerekenleri yanıtlayacağım... Ana tezlerim: • Zaman bir boyuttur ama geçmişten geleceğe doğru hareket edilmesini sağlayan bir boyut değildir. Zaman, mekânda yáni uzayda bir noktadan başka bir noktaya hareket edilmesini sağlayan bir boyuttur. • Evrende hareket hâlinde olan her varlık, tıpkı ışık gibi bir planck zamánında, bir planck uzunluğu katetmektedirler/katetmek zorundadırlar.

gokhan deveci 5 yıl önce 0
0

Işık "bükülmektedir" çünkü gökcisimleri kütleleri oranında "uzay-zaman dokusunu" "bükmektedirler". Yáni Einstein'ın genel görelilik teorisi kapsamında ileri sürdüğü tezlerden biri olan "bükülme" ile açıklanabilmektedir/açıklanmalıdır. Yáni ışığın yolunun değişmesini sağlayan "olmayan kütleçekim kuvveti" değil, "uzay-zaman dokusunun eğrilmiş/bükülmüş" olmasıdır. Sonuç: Işığın yolunun değişmesi sebebi ile ortaya çıkan mercek/merceklenme etkisi "kütleçekimsel" değildir. Işığın yolu değişmektedir çünkü "karanlık bir madde" ya da karanlık bir kütle tıpkı görünen maddeler ya da görünen kütleli varlıklar gibi "uzay-zaman dokusunu" "bükmektedir". Yáni yazılarım birbirleriyle çelişmemektedir. Ayrıca "karanlık bir maddenin" olduğunu düşünmek için tek sebep "kütleçekimsel" olduğu iddia edilen merceklenme değildir. Ve málesef yazılarımda bir çelişki bulamayacaksınız. Çelişki bir yana dursun, yazılarım(İleri sürdüğüm tezler) bilimsel olarak yanlışlanabilir de değildir. Bilimsel olarak yanlışlanabilir olmaması, kaçınılmaz olarak yeni bir hareketin/akımın doğmasına sebep olacaktır. Bu bakımdan burada yazılanlar bilimsel bir manifesto değeri taşımaktadır. Yanlışlamaya çalışın veyá "çelişki" tespit etmeye devám edin. Buradayım, yanıtlanması gerekenleri yanıtlayacağım... Ana tezlerim: • Zaman bir boyuttur ama geçmişten geleceğe doğru hareket edilmesini sağlayan bir boyut değildir. Zaman, mekânda yáni uzayda bir noktadan başka bir noktaya hareket edilmesini sağlayan bir boyuttur. • Evrende hareket hâlinde olan her varlık, tıpkı ışık gibi bir planck zamánında, bir planck uzunluğu katetmektedirler/katetmek zorundadırlar.

gokhan deveci 5 yıl önce 0
0

Işık "bükülmektedir" çünkü gökcisimleri kütleleri oranında "uzay-zaman dokusunu" "bükmektedirler". Yáni Einstein'ın genel görelilik teorisi kapsamında ileri sürdüğü tezlerden biri olan "bükülme" ile açıklanabilmektedir/açıklanmalıdır. Yáni ışığın yolunun değişmesini sağlayan "olmayan kütleçekim kuvveti" değil, "uzay-zaman dokusunun eğrilmiş/bükülmüş" olmasıdır. Sonuç: Işığın yolunun değişmesi sebebi ile ortaya çıkan mercek/merceklenme etkisi "kütleçekimsel" değildir. Işığın yolu değişmektedir çünkü "karanlık bir madde" ya da karanlık bir kütle tıpkı görünen maddeler ya da görünen kütleli varlıklar gibi "uzay-zaman dokusunu" "bükmektedir". Yáni yazılarım birbirleriyle çelişmemektedirler. Ayrıca "karanlık bir maddenin" olduğunu düşünmek için tek sebep "kütleçekimsel" olduğu iddia edilen merceklenme değildir. Ve málesef yazılarımda bir çelişki bulamayacaksınız. Çelişki bir yana dursun, yazılarım(İleri sürdüğüm tezler) bilimsel olarak yanlışlanabilir de değildir. Bilimsel olarak yanlışlanabilir olmaması, kaçınılmaz olarak yeni bir hareketin/akımın doğmasına sebep olacaktır. Bu bakımdan burada yazılanlar bilimsel bir manifesto değeri taşımaktadır. Yanlışlamaya çalışın veyá "çelişki" tespit etmeye devám edin. Buradayım, yanıtlanması gerekenleri yanıtlayacağım... Ana tezlerim: • Zaman bir boyuttur ama geçmişten geleceğe doğru hareket edilmesini sağlayan bir boyut değildir. Zaman, mekânda yáni uzayda bir noktadan başka bir noktaya hareket edilmesini sağlayan bir boyuttur. • Evrende hareket hâlinde olan her varlık, tıpkı ışık gibi bir planck zamánında, bir planck uzunluğu katetmektedirler/katetmek zorundadırlar.

gokhan deveci 5 yıl önce 0
0

Morgan, Senin Türkçen kesin olarak bozuk. Türkçe yazamadığın gibi, Türkçe yazılan metinleride(Özellikle uzun cümleleri) anlayamıyorsun ya da yanlış anlıyorsun. Bu da sakat/sorunlu bir iletişim kurmana sebep oluyor. Ne demek istemeye çalıştığını anlamasamda, anlayamadığını düşünerek, bir kez daha ve bu kez daha basit bir şekilde ifade etmeye çalışacağım. "Karanlık maddenin" "kütleçekimsel merceklenme" ile test/tespit edildiğini ve kütleçekim kuvveti olmadığını iddia etmem sebebi ile kendim ile çeliştiğimi ifade ettin. Öncelikle "kütleçekimsel" merceklenme ne demek? Işığın, çıktığı kaynaktan gözlemciye doğru gelirken, kaynak ve gözlemci arasındaki başka gökcisimlerinin etrafından geçerken yol değiştirmesidir. Ve bunun sonucunda da ışık kaynağı, gözlemci tarafından olduğundan başka yerlerde de eşzamanlı olarak görülebilmektedir. Ve bu yanılsamaya merceklenme etkisi deniyor. "Karanlık madde" ile ilgisi nedir? Merceklenme etkisi tespit ediliyor ama ışığın yolunun değiştiği yerde herhangi bir gökcismi yok. "O hâlde ışığın yolunun değiştiği uzayın o bölgesi boş olamaz. Orada bir madde/kütle olmalı". Ve o maddeyede/kütleyede "karanlık madde" deniyor. Bende diyorum ki: Evet, orada "karanlık bir madde/kütle" var ama ışığın yolunun değişmesini sağlayan bu "maddenin" uyguladığı sözde kütleçekim kuvveti değil "bu maddenin uzay-zaman dokusunu eğiyor/büküyor olmasıdır". Ve Einstein Genel Görelilik Teorisi kapsamında "görünen maddenin" "uzay-zaman dokusunu" "büktüğünü" iddia etmekteydi. Haklıydı ve O'na ek olarak diyorum ki görünmeyen maddede yáni "karanlık maddede" "uzay-zaman dokusunu" "bükmektedir". Sonuç: Kütleçekim kuvveti olmadığını düşünüp "karanlık bir maddenin" olduğunu düşünmek bir çelişki değildir.

gokhan deveci 5 yıl önce 0