Sayın Emirhan Ç.
O başarı müslüman din adamlarından ziyade, onlara geniş çerçevede , hoşgörülü ve esnek düşünmeye, anlamaya ve sorgulamaya iten İslamiyet'e ait olarak düşünüyorum.
Çünkü insan insandır. Yapabileceklerinin sınırını ancak onun hayal gücü, yaklaşımı ve bakış açısı belirler.
O dönemde insanlara engin bir bakış açısı katan İslamiyet, toplum yönetme aracına dönüşünce, (çünkü dinin otoritesi sorgulanamaz bir güce aittir ve onun yeryüzündeki gölgeleri de buna sığınarak sorgulanamaz oldular. Oysa din'ler kusursuz basitlikte ve hatalardan noksan iken, temsilcileri basit bir insanoğlu olarak hatalar yaptılar ve bunu da sorgulanmasına izin vermedikleri otoriteleri altında sakladılar), din manevi bir değer olmaktan çıkıp, maddi dünyanın bir aracı, hatta engizisyonlarda olduğu gibi sopası oldu.
Bu yüzden bu kurumu, toplumları terbiye etmek ve düzenlemek için kullanırken de yozlaştırdılar. İnsanlara sorgulamayı, aklı ile hareket etmeyi, merak etmeyi yasakladılar.
Oysa "merak", insana verilmiş en güzel hediyelerden biridir. Kayıtsız,şartsız itaat kurumları da bu hediyeyi sevmez. Engelleyemez, faydasız alanlara yöneltir.
Eğer Türkler bu dine destek vermemiş olsaydı, büyük ihtimalle tarihin tozlu sayfalarında yerini alabilirdi.
O dönemin ekonomik yapısı, tarım ve hayvancılığa dayanıyor. Yani toprak ve insan istiyor. Bu yüzden fetihler, tüm devletler için önemliydi. Avrupalılar fethedilecek toprak ve insan kalmayınca, mecburen dışarı açıldılar ve yeni dünya'yı keşfettiler.
Her yeni kavramda olduğu gibi, dünya görüşleri ve yaklaşımları değişti. Yeni yerler ve uygarlıklar görmek, meraklarını canlandırdı ve bilimi salt merak için değil; ticaret için, savaş sanatı için, sanat için kısaca zenginleşmek ve refah bir hayat sürmek için araç haline getirdiler.
Bizler ise uzun süre, fetihlerin şaşası ile uyuduk, seyirci kaldık. Bilimin önemini ve değerini takdir edemedik. Bilimcileri, meraklı diye baskıladık. Eserlerini şeytan icadı diye yaktık, yıktık. (İlk Osmanlı da rasathane ve matbaa hikayelerine bakın.)