Journal of Applied Physiology dergisinde yayınlanan araştırmamız, günde 1,5 litreden az su içen kişilerin stresli durumlarla karşılaştıklarında vücudun ana stres hormonu olan kortizol seviyelerinin önemli ölçüde daha yüksek olduğunu ortaya koydu.
Bu bulgu, kronik hafif dehidrasyonun, henüz anlamaya başladığımız şekillerde stres tepkilerini artırabileceğini gösteriyor.
Sağlıklı genç yetişkinleri, normal sıvı alımlarına göre iki gruba ayırarak test ettik. Bir grup günde 1,5 litreden az su içerken, diğer grup kadınlar için yaklaşık 2 litre ve erkekler için 2,5 litre olan standart önerileri aştı.
Bir hafta boyunca bu alışkanlıkları sürdürdükten sonra, katılımcılar laboratuvarda halka açık konuşma ve zihinsel aritmetik içeren bir stres testine tabi tutuldu.
Her iki grup da eşit derecede gergin hissetti ve benzer kalp atış hızı artışları gösterdi. Ancak düşük sıvı grubu, çok daha belirgin bir kortizol artışı yaşadı – bu tepki, aylarca veya yıllarca her gün tekrarlanırsa sorun yaratabilir. Kortizolün kronik olarak yükselmesinin kalp hastalığı, böbrek sorunları ve diyabet riskinin artmasıyla bağlantılı olduğu bilinmektedir.
Şaşırtıcı bir şekilde, yetersiz sıvı alan katılımcılar, yeterli sıvı alan katılımcılara göre daha fazla susadıklarını bildirmediler. Ancak vücutları farklı bir hikaye anlatıyordu. Daha koyu ve daha konsantre idrar, dehidrasyonlarını ortaya çıkardı ve susuzluğun her zaman sıvı ihtiyacının güvenilir bir göstergesi olmadığını gösterdi.
Bu stres artışının arkasındaki mekanizma, vücudun sofistike su yönetim sistemini içerir. Dehidrasyon tespit edildiğinde, beyin böbreklere su tasarrufu yapmasını ve kan hacmini korumayı emreden bir hormon olan vazopressin salgılar.
Ancak vazopressin tek başına çalışmaz, aynı zamanda beynin stres tepki sistemini de etkiler ve zor anlarda kortizol salınımını potansiyel olarak artırır.
Çifte yük
Bu, fizyolojik bir çifte yük yaratır. Vazopressin değerli suyu korumaya yardımcı olsa da, aynı zamanda vücudu strese daha duyarlı hale getirir. İş teslim tarihleri, aile sorumlulukları, finansal endişeler gibi günlük baskıların altında yaşayan biri için, bu artan duyarlılık zamanla önemli sağlık sorunlarına yol açabilir.
Bulgularımız, strese karşı direnci etkileyen yaşam tarzı faktörlerinin giderek uzayan listesine hidrasyonu da eklemektedir. Uyku, egzersiz, beslenme ve sosyal bağlantılar, hayatın zorluklarıyla nasıl başa çıktığımızda rol oynar. Su, stres yönetiminde potansiyel olarak yeterince değer verilmeyen bir müttefik olarak ortaya çıkmaktadır.
Bunun etkileri bireysel fizyolojinin ötesine uzanır. Kronik stresin giderek artan bir halk sağlığı krizi olarak kabul edildiği toplumlarda, hidrasyon şaşırtıcı derecede erişilebilir bir müdahale olarak ortaya çıkmaktadır. Önemli miktarda zaman veya kaynak gerektiren birçok stres yönetimi stratejisinin aksine, yeterli miktarda su içmek basittir ve herkes için erişilebilirdir.
Ancak, araştırmamız suyun stres için her derde deva olduğunu öne sürmemektedir. Çalışma, kontrollü laboratuvar koşullarında sağlıklı genç yetişkinleri içermektedir ve bu koşullar, insanların günlük yaşamda karşılaştıkları karmaşık psikolojik ve sosyal stres faktörlerini tam olarak yansıtmamaktadır.
Sadece hidrasyon, gerçek dünyadaki stresin tüm yönlerini ele alamaz. Optimum hidrasyonu sürdürmenin, yıllar veya on yıllar boyunca stresle ilgili sağlık sorunlarını gerçekten azalttığını doğrulamak için uzun vadeli araştırmalara ihtiyacımız var.
Bireysel su ihtiyacı, yaş, vücut büyüklüğü, aktivite düzeyi ve iklime göre önemli ölçüde değişir. Kılavuzlar yararlı hedefler sağlar, ancak çay, kahve, süt ve su içeriği yüksek gıdalar da günlük sıvı alımına katkıda bulunur. Önemli olan mükemmellikten çok tutarlılıktır.
Basit bir kontrol, idrar rengini izlemektir: soluk sarı genellikle yeterli hidrasyonu gösterirken, daha koyu tonlar sıvı ihtiyacının arttığını gösterir. Bu pratik yaklaşım, temel bir günlük alışkanlıktan tahmin yürütmeyi ortadan kaldırır.
İyi sağlık, dramatik müdahalelerden ziyade, günlük seçimlerin birikiminden kaynaklanır. Uygun hidrasyon, hayatın baskılarını ortadan kaldırmasa da, vücudunuzun bunlarla daha iyi başa çıkabilmesini sağlayabilir. Stresin kaçınılmaz olduğu bir dünyada, bu fizyolojik avantaj, daha önce fark ettiğimizden daha değerli olabilir.
Su, temel hayatta kalmanın çok ötesinde, yaşam için vazgeçilmez olmaya devam etmektedir. Araştırmamız, suyun modern yaşamın psikolojik taleplerini yönetmek için de gerekli olabileceğini ve hem fiziksel hem de zihinsel dayanıklılığı desteklemek için basit ama güçlü bir araç sunabileceğini göstermektedir.
Daniel Kashi, Doktora Sonrası Araştırma Görevlisi, Liverpool John Moores Üniversitesi ve Neil Walsh, Profesör, Uygulamalı Fizyoloji, Liverpool John Moores Üniversitesi
Bu yazı SCIENCEALERT’ de yayınlanmıştır.
0 yorum