Dünya Biliminin 2014 Yılında Attığı 10 Önemli Adım
2014 yılı boyunca, birçok bilim alanında birbirinden ilginç ve önemli adımlar atıldı.

Satürn'ün uydularından biri olan Enseladus'un yüzeyinde bir takım gayzer patlamaları gerçekleştiğini öğrendik. 'Bunun biz insanlara ne gibi bir faydası var?' diye sorabilirsiniz fakat unutmayın ki galaksiler-arası seyahatler oldukça yakın görünüyor ve içerisinde yaşadığımız evrene dair ne kadar çok bilgiye sahip olursak, geleceğimiz hakkında da o denli olumlu adımlar atabiliriz.

İşte bilim dünyasının 2014 yılında ulaştığı, birbirinden ilginç 10 gelişme;

1. Satürn'ün uydularından biri olan Enseladus'un yüzeyinde bir zamanlar okyanus olduğuna dair verilere ulaşıldı.

Arka plan: Satürn'e gönderilen uzay aracı Cassini, 2005 yılında Enseladus'un yüzeyinde bir takım çatlaklar olduğunu ve bu çatlaklardan buz fışkırdığını/buhar yükseldiğini keşfetmişti. Bu bilginin ardından dünya dışında bir yaşam olduğu yönünde heyecanlanan bilim insanları, uydunun üzerinde meydana gelmiş bu çatlakların altında bir okyanus bulunabilme ihtimalini değerlendirdiler. Akıllardaki soru şuydu: Neden ve nasıl, Enseladus gibi güneşten çok uzakta bulunan ve kendi içerisinde bir ekosistem bulunduramayacak kadar küçük olan bir uyduda okyanus olsun? Bu sorunun ardından yürütülen ve birkaç yıl süren çalışmalar neticesinde, uydunun Satürn ile olan yer-çekimsel ilişkisi nedeniyle bir okyanus barındırabileceği ve eğer uyduda su varsa, muhtemelen bir takım yaşam formlarının da varolabileceği sonucuna varıldı.

Neden önemli: Bilim insanlarına göre, eğer Enseladus veya başka bir yerde sıvı halde su varsa, bu yerde bir yaşam formunun oluşmuş olması büyük olasılık. Bir gezegende su bulunması, o gezegende bir yaşam formu bulunabilmesinin temel şartı. Eğer dünyada su bulunmasaydı, büyük ihtimalle yaşam da olmayacaktı. Bilim adamlarına göre, sıvı halde bulunan su bir çeşit inkübatör görevi görüyor ve organizmaların oluşmasında temel şartını oluşturuyor.

2. Bill Nye ve Ken Ham arasında geçen, Evrim Teorisi'nin derinlemesine irdelendiği tartışmalar, bu konuya farklı açılardan da bakılması gerektiğine dair önemli bir sonuca ulaştı.



Arka plan: 2 Şubat 2014 tarihinde, ünlü ve başarılı bir bilim adamı olan Bill Nye, 'yaratılış' teorisine inanan genç bilim adamı Ken Ham ile tartışmak ve yeni teoriler üretmek adına Kentucky'e gitti. İkilinin tartışmalarının temelinde Evrim Teorisi vardı ve bu tartışmalar medyada da büyük yankı buldu.

Neden önemli: Charles Darwin Türlerin Kökeni isimli çalışmasında Evrim Teorisi'ni ortaya attığından beri, bu konu hakkında dünyanın her köşesinde tartışmalar yapıldı ve hiç kimse net bir sonuca ulaşamadı. Evrimi kabul edenler ile yaratılış fikrine inananlar arasında süregelen tartışmalar, birçok noktada bilimin ilerlemesinin önünde bir engel de oluşturdu. İkilinin arasındaki tartışma aslında 'okullarda nasıl bir bilim eğitimi verilmeli?' sorusu hakkındaydı fakat bu durum, okullarda verilecek bilim derslerinin Evrim Teorisi temeline mi yoksa 'yaratılış' inancına mı dayanması gerektiği noktasında karmaşık bir hal aldı. İki bilim insanının arasındaki bu tartışma önemliydi çünkü bu tartışmanın sonucunda, 'yaratılış' fikrinin de en az Evrim Teorisi kadar üzerinde çalışılmaya ve araştırılmaya değer olduğu ortaya konulmuş oldu. Böylece, dünya üzerindeki birçok ilgili bilim insanı, gelecekte yürütecekleri çalışmaları bu doğrultuda şekillendirebilme fikriyle tanışmış oldu.

Nye’in kapanış konuşması: "Sözlerimi tamamlamadan önce, bilim dünyasına dair 'tehlikede' olan bir durumu buradaki herkese hatırlatmak istiyorum. Eğer bilimin bize öğrettiği şeyleri unutursak... eğer şu an bildiğimiz her şeyi keşfederken öğrendiğimiz yöntemleri unutursak... eğer bir sonraki adımı atmak konusunda tereddüt edersek.... işte o zaman insanlık adına yapabileceğimiz en kötü şeyi yapmış oluruz. Bu nedenle, toplumumuzda en büyük önemi bilim eğitimine vermeliyiz ve bilim eğitimini en 'bilimsel' yolları içerecek şekilde düzenlemeliyiz. Aksi halde dünya bilimi olduğu yerde kalır ve asla öteye gidemez."

3. Samsung şirketi işe yarar boyutlarda 'Grafen' üretmeye başladı ve eğer bu madde ile cihaz üretimine geçilebilirse, yaşamımız oldukça değişecek.

Arka plan:  Bilim insanları yıllardır 'grafen' ismi verilen bir maddenin varlığından şüphe ediyorlardı. Bu madde tarihte ilk kez 2004 yılında, daha sonradan yürüttükleri çalışmalar nedeniyle Nobel Ödülü'ne de layık görülen Andre Geim ve Kostya Novoselov tarafından bir laboratuvarda üretilmişti. Bu maddenin en önemli özellikleri dayanıklılığı (çelikten 200 kat daha dayanaklı), esnekliği ve iletkenliği olarak sıralanabilir. Bu ilginç maddenin tek problemi boyutu; neredeyse bir atomla aynı boyutlara sahip. Grafeni büyütmek adına yapılan çalışmalardan hiçbir sonuç alınamamıştı, boyut büyüdükçe bu maddeyi çekici yapan özellikler ortadan kayboluyordu. Fakat 2014 yılı içerisinde,Samsung tarafından yapılan açıklamayla, grafen maddesinin özellikleri korunarak gözle görülebilir bir boyuta getirildiği söylendi.

Neden önemli: Eğer Grafen maddesi ile cihaz üretimine geçilirse, sahip olduğumuz birçok cihazı kullanma şeklimiz değişebilir. Örneğin akıllı telefonlarımız bükülebilir bir hale gelebilir ve güç geçtikçe artan 'aşınma teknolojisi' trendi çok farklı bir hal alabilir. Grafen aynı zamanda çok iyi bir iletken olduğundan dolayı, bilgisayarlarda kullanılan silikonun yerini alabilir ve böylece yüzlerce kat daha hızlı olan bilgisayarlar üretilebilir. Önümüzdeki birkaç yıl bu soruların hepsinin cevaplanmasına yetecek.

4. Gelmiş geçmiş en büyük dinazor türü olan Dreadnoughtus'a dair yeni bilgilere ulaşıldı.

Arka plan: Bu devasa dinazora ait kalıntıların ortaya çıkarılmasına yardım eden bilim insanları, Dreadnoughtus hakkında yeni bilgiler bulabilmek umuduyla dinazorun kemiklerini inceledi. Bu dinazor türü için 'Dreadnoughtus' olarak belirlenen isim 'hiçbir şeyden korkmayan' anlamına geliyor. Seçilen isim oldukça uygun görünüyor çünkü Dreadnoughtus yaklaşık olarak 7 fil boyutlarında ve 65 ton ağırlığındaydı.

Neden önemli: Ekskavatörler bu canlıya ait kalıntıların %70'ine ulaştı ve bu miktarda kemik, bilim adamlarına bu canlıyı inceleme ve onun evrimi hakkında teoriler üretme şansı tanıdı. Bu süreçte bilim adamlarının sorduğu soruların en başında şu geliyordu: Bir hayvan nasıl olur da bu boyutlara kadar büyüyebilir? Dreadnoughtus'a ek olarak, mayıs ayında Patagonya'da gerçekleştirilen kazılarda, bu dinazor türünün boyutlarına yakın büyüklükte başka bir canlının kalıntılarına da ulaşıldı. Sıradaki soru belli: Bu iki tür arasında bir bağlantı var mı?

5. Denizin (veya herhangi bir tuzlu suyun) üzerinde ilerleyebilen araba üretildi.

Örneğin, 

Arka plan: Mart 2014'te NanoFLOWCELL tarafından piyasaya sürülen Quant e-Sportlimousine aslında ilk bakışta diğer spor arabalardan çok da farklı görünmüyordu. Fakat bu arabanın sahip olduğu dört motorlu (her tekerlek için bir tane) akış hücresi, tuzlu suyu kullanarak çalışabiliyor. Arabanın temel çalışma prensibi, iki farklı çözeltiyi karıştırarak arabada depolanabilen ve gerekli olduğunu da kullanılan elektriği üretmek mantığına dayanıyor. Şirketin iddiasına göre, araba bir kez şarj edildikten sonra yaklaşık olarak 570 kilometre gidebiliyor. Bu araba ilk kez tanıtıldığında yalnızca bir tür 'deney' aracı olarak kabul edilmişti fakat günümüzde bu teknoloji harikası arabanın Avrupa'da kullanımı serbest ve her geçen gün sayısı artıyor. Görünüşe göre Tesla mantığına bir rakip çıktı.

Neden önemli: Eğer bu teknolojiyi kullanan arabalar yaygınlaşırsa, daha sürdürülebilir ve ulaşım sektörünün çok daha farklı bir boyuta ulaşacağı ilginç ve hoş bir gelecek bizi bekliyor demektir. NanoFLOWCELL şirketine göre, bu arabayı yaratmak için kullanılan teknoloji ile uçaklar ve trenler üretilebilir ve hatta insanlığın ihtiyacı olan tüm elektrik bu şekilde sağlanabilir. Günümüzde kullandığımız fosil yakıtlarına bir alternatif üretilmiş olması birçok önemli kişiyi kızdıracaksa da, içerisinde yaşadığımız ekosistemi korumak adına insanlığın attığı en önemli adımlardan biri olabilir.

6. İnsan duygularını anlayabilen robotlar üretildi

Arka plan: iRobot isimli filmde işlerin nasıl da çığrından çıktığını hatırlıyor musunuz? Ya da Her isimli filmde bir adama duygusal arkadaşlık etmesi için üretilen ve aslında bir işletim sistemi olan Samantha'yı hatırlıyor musunuz? Evet, bunları sordum çünkü bu tarz şeylerin gerçekleştiği bir dünyada yaşamamıza çok ama çok az kaldı. Japontelekom şirketi SoftBank, geçtiğimiz haziran ayında Pepper isimli duygusal robotları tüm dünyaya tanıttı. Bu robot yüz ifadelerinizden ve ses tonunuzdan yola çıkarak sizin ruh halinizi ve neler hissettiğinizi anlayabiliyor ve oldukça başarılı bir şekilde programlanmış 'duygusal zekasını' kullanarak size gerekli tepkiyi verebiliyor. Pepper isimli robotlar zaman içerisinde öğreniyor da; yaşadıkları bir deneyimden ders çıkarıyorlar ve aynı şeyi bir daha yaşarlarsa eski tecrübelerinden öğrendikleri bilgileri kullanabiliyorlar.

Neden önemli: İnsan duygularının ölçümlenebiliyor olması oldukça önemli bir mesele. Eğer bu teknoloji kredi kartları gibi günlük hayatta kullanılabilir hale gelirse, dünya üzerinde yeni arkadaşlarımız olacak demektir. Belirli bir amaç uğruna programlanan duygusal bir robot ev işlerinizi yapabilir, akşam eve geldiğinizde gününüzün nasıl geçtiğini sorabilir ve hatta çocuklarınıza ders bile verebilir. Elbette bunların hepsi pozitif fikirler, umuyoruz ki robotlar kontrolden çıkıp kendi ülkelerini kurarak bizlere savaş açmayacaklar.

7. Mars üzerinde oldukça detaylı bir inceleme yapacak olan MAVEN, başarılı bir şekilde Mars'ın yörüngesine girdi.

Arka plan:  2014 yılının ilk aylarında, MAVEN adıyla bilinen Mars Atmosfer ve Sistem İnceleme Projesi başarılı bir şekilde üst Mars atmosferine girdi. MAVEN 10 ay boyunca uzayda ilerlemişti ve sonunda Mars'ın yörüngesine girebilmesi bilim dünyasında büyük sevinç yarattı. Bir sonraki Mars yılı (yaklaşık olarak 2 dünya yılı) içerisinde, MAVEN'in ana görevi Mars'ın atmosferinde ölçümler yaparak bu gezegenin geçmişinde ne gibi değişimler yaşandığına dair veriler elde etmek olacak. Mars'ın atmosferi hakkında bugüne kadar birçok teori üretildi ve ciddi tartışmalar yapıldı. Bu teorilerden en dikkat çekeni, Mars'ın bir zamanlar dünya benzeri bir atmosfere sahip olduğunu ve zaman içerisinde gerçekleşen biyolojik ve jeolojik değişimlerden dolayı bu atmosferin ortadan kalktığını iddia ediyor. Mars atmosferini incelemenin yanı sıra, aslında MAVEN'in en temel görevi kızıl komşumuz Mars'ı daha iyi anlamamızı sağlayacak verilere ulaşmak.

Neden önemli: Komşu gezegenleri anlamak ve onlar hakkında bilgi sahibi olmak birçok konuda biz insanlara fayda sağlayacak. Tıpkı yeni bir işe girmek, iş arkadaşlarınızla anlaşmaya çalışmak ve sonunda yeni çevrenize uyum sağlamak gibi, solar sistem içerisinde dünyanın durumu da bu şekilde. Mars'ın başına gelenleri anlayabilirsek, dünyanın geleceği hakkında da oldukça önemli teoriler üretebilir ve bu teorilerden hareketle ne yapmamız gerektiğini öğrenebiliriz. Yanlış yaptığımız şeyleri görmek, bize yanlışlardan vazgeçerek dünyada yaşamın sürdürülebilmesine olanak sağlayacak yeni yöntemler geliştirme şansı sağlayacaktır. Bununla beraber, herkesin bildiği gibi Mars'ın 'yaşanabilir' bir yer olup olmadığı da bir tartışma konusu. Eğer bir insan kolonisi Mars'a gönderilirse, orada hayatta kalabilirler mi? Bilmiyoruz fakat MAVEN'in bizlere tedarik edeceği verileri kullanarak bir cevap bulmayı umuyoruz.

8. Yalnızca kan vererek depresyonda olup olmadığımızı öğrenebileceğimiz yeni bir teknoloji geliştirildi.

Arka plan: Psikiyatri ve davranış bilimleri alanında profesör olan Eva Redei, geçtiğimiz 17 yıl boyunca depresyonu daha iyi teşhis edebilecek bir test üzerinde çalışıyordu ve 2014 yılında başarıya ulaştı. Profesörün 2012 yılında geliştirdiği bir kan testi, genç bireylerde bulunan depresyon halini teşhis edebiliyordu fakat yetişkinler için aynı durum söz konusu değildi. Bu nedenle, Prof. Eva Redei araştırmasının daha geniş ölçekte hizmet verebilecek bir sonuca ulaşması yönünde çalışmalarına devam etti ve gençlerde oldukça başarılı bir şekilde sonuç veren kan testi, yetişkinlerde de kullanılabilecek şekilde yeniden düzenlendi. Araştırma sırasında, klinik olarak depresyon teşhisi konulmuş ve zihinsel açıdan sağlıklı olan insanlardan alınan kan örnekleri incelendi. Bu incelemelerin sonucunda, depresyonda olan insanların kanında 9 farklı RNA kan belirteci bulunduğu tespit edildi.

Neden önemli: Zihinsel hastalıklar oldukça hassas bir konu ve bu hastalıkların teşhis edilme süreci hastalar için oldukça 'sağlıksız' olabilir. Örneğin, yaşadığı problemler yüzünden psikolojik destek alan Aaron Swartz, bu sürece daha fazla dayanamayıp 2013 yılında intihar etmişti ve tüm dünya 'psikolojik yardım' teknikleri hakkında tartışmaya başlamıştı. Prof. Eva Redei'nin kan testi bu problemi ortadan kaldırıyor. Artık bir bireyin depresyonda olup olmadığını anlamak için terapilere veya süreç gerektiren incelemelere gerek yok. Dahası, günümüzde depresyon teşhisi 'yorgunluk' veya 'hayattan zevk alamama' gibi hasta hakkında bir takım sonuçlara ulaşıldıktan sonra yapılabiliyor fakat bu belirtileri göstermeyen depresif insanların da bulunabildiği biliniyor. Bu anlamda, son teknoloji ürünü bu kan testi hiçbir şüpheye yer bırakmadan bir kişinin depresyonda olup olmadığını net bir şekilde söyleyebilecek.

9. 10 yıldır uzayda bulunan Cassini uzay aracı Satürn hakkında bilim dünyasını şaşkınlığa uğratan bilgilere ulaştı ve aracın görev süresi 2017 yılına kadar uzatıldı.

Arka plan: Cassini uzay aracı 2004 yılında Satürn'ün atmosferine girmeyi başararak bu gezegen ve uyduları hakkında bilgi toplamaya başlamıştı. Cassini projesinin en önemli hedeflerinden birisi Satürn'e ait halkarın üç-boyutlu yapısına ve dinamik hareketlerine dair veri elde etmek. Bununla beraber, Cassini'nin Satürn'ün atmosferi hakkında da veri elde etmesi amaçlanıyor. Aslında bu uzay aracının temel görevleri 2008 yılında tamamlanmıştı fakat konu hakkında yeni bilgilere ulaşmak isteyen NASA yetkileri, bir tanesi 2010, diğeri 2017 yılında tamamlanmak üzere iki farklı görev daha belirlediler. Yani Cassini günümüzde hala iş başında. Bugüne kadar elde edilen bilgilerden en ilgi çekenlerinin başında Satürn'ün 7 uyduya sahip olması ve bu uydulardan biri olan Titan'ın üzerinde hidro-karbon göllerinin bulunması geliyor.

Neden önemli: Satürn'ü diğer gezegenlerden ayıran ve bilim adamlarının yıllardır merakla incelemeye çalıştığı şey bu gezegenin gaz ve tozdan oluşan disk biçimli halkaları. Güneşin de bir zamanlar benzer halkalara sahip olduğu ve Güneş Sistemi'ndeki gezegenlerin bu halkalardan koparak meydana geldiği tahmin ediliyor. Bu noktada, eğer Satürn'ün halkalarına dair tatmin edici bilgilere ulaşılabilinirse, Güneş Sistemi'ne ve dolayısıyla dünyanın oluşumuna dair bilgilere de ulaşılabilinecek. Ek olarak, Satürn'ün uydularından Titan ve Enseladus'da su bulunduğu ve bu nedenle bu uyduların bir çeşit yaşam formu barındırabileceği tahmin ediliyor.

NASA'nın açıklaması: "Cassini'nin sahip olduğu misyon, asla sona ermeyecek ve tüm bilim dünyasını sarsmaya devam edecek bir görev. Uzay aracının şu ana kadar elde ettiği bilgilerle, aslında Satürn'e dair birçok şeyi yanlış bildiğimiz kanıtlanmış oldu. Cassini'nin gönderdiği görüntüler ve yaptığı buluşlar bir devrim niteliğindedir." - Jim Green, NASA Uzay Dairesi Yöneticisi

10. Stanford mühendisleri kendi enerjisini üretebilen, karınca büyüklüğünde radyo icat etti.

Arka plan: Geçtiğimiz aylarda Standford ve Berkeley ortaklığıyla yürütülen bir projenin sonucu açıklandı: Kendi enerjisini üretebilen, aklınıza gelebilecek her cihaza entegre edilebilen ve her yerden sinyal alabilen bir radyo üretildi. Radyo için kullanılan silikon çipin çok düşük olmasından dolayı, bu radyonun maliyeti yalnızca birkaç kuruş. Bu minik teknolojik cihazın bir diğer ilgi çekici özelliği de enerjiye ihtiyaç duymaması çünkü kendisi için gerekli olan enerjiyi, antenine sinyal taşıyan dalgalardan elde edebiliyor. 

Neden önemli: Dünya zaten bir 'iletişim' denizi haline gelmiş durumda fakat bu demek değil ki dahası olmasın. Yakın gelecekte işler çok daha farklı bir hal alacak gibi gözüküyor. Örneğin bu küçük radyoyu kontrolümüz dahilinde olmayan cihazlara entegre ederek, günümüzde kullanamadığımız birçok şeyi yalnızca parmak uçlarımızla kullanabilecek duruma gelebileceğiz. Bu cihazı kullanarak eve varmamıza daha 30 dakika varken fırınımıza sıcaklığı düşürmesi yönünde sinyal gönderebilir, dışardayken evdeki çiçeklerin durumunu kontrol edebilir ve hatta hiçbir tuşa basmadan doktorlarımıza gerçek-zamanlı veriler göndererek olası hastalıkların önüne geçebiliriz.

Kaynak: Onedio Teknoloji

Fizikist
Türkiye'nin Popüler Bilim Sitesi

0 yorum