Tayvan, Danimarka ve İsveç'teki 6 milyondan fazla çifti analiz eden uluslararası bir araştırma ekibi, insanların eşleriyle aynı psikiyatrik rahatsızlıklara sahip olma olasılığının, tesadüfen beklenen olasılıktan önemli ölçüde daha yüksek olduğunu buldu.
Bu rahatsızlıklar arasında şizofreni, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), depresyon, otizm, anksiyete, bipolar bozukluk, obsesif kompulsif bozukluk (OKB), madde bağımlılığı ve anoreksiya nervoza yer almaktadır.
Araştırmacılar yayınladıkları makalede, “Psikiyatrik bozuklukların çoğunun, ülkeler ve nesiller arasında tutarlı eş korelasyonları olduğunu ve bunun psikiyatrik bozuklukların nüfus dinamiklerinde önemini gösterdiğini bulduk” diye yazmaktadır.
Araştırmacılar bu fenomeni eşler arası korelasyon olarak adlandırıyor ve en yüksek korelasyonların daha önce dini inançlar, siyasi görüşler, eğitim düzeyi ve madde kullanımı alanlarında görüldüğü belirtiliyor.
Genel kanı, burada üç faktörün rol oynadığı yönünde: genellikle kendimize benzeyen eşleri seçeriz; eş seçimimiz çeşitli kısıtlamalarla sınırlıdır; ve aynı ortamda uzun süre birlikte yaşayan çiftler birbirlerine daha çok benzeme eğilimindedir. Araştırmacılara göre, bu üç etken de burada rol oynuyor olabilir ve en önemlisini seçmek zor.
Bu üç ülkedeki farklı kültürler ve sağlık sistemlerine rağmen, sonuçlar tüm veri setinde istatistiksel olarak benzerdi, ancak OKB, bipolar bozukluk ve anoreksiya konusunda bazı farklılıklar vardı.
Araştırmacılar, “Sonuçlarımızın da gösterdiği gibi, psikiyatrik bozukluk çiftleri içindeki ve arasındaki eş benzerliği, ülkeler arasında tutarlı ve nesiller boyunca devam ediyor, bu da bunun evrensel bir fenomen olduğunu gösteriyor” diye yazıyor.
Burada bahsedilmesi gereken bazı sınırlamalar var: Örneğin, çalışma, resmi teşhislerinden önce veya sonra tanışan çiftler arasında ayrım yapmadı. Ancak, bu örüntüler yeterince güçlü ve yeterince geniş bir grup üzerinde gözlemleniyor, bu da onları ruh sağlığı çalışmalarında anlamlı kılıyor.
Ardışık nesiller sadece Tayvan'da analiz edildi, diğer iki ülkede değil, ve araştırmacılar gelecekteki araştırmalarda daha fazla verinin dahil edilmesini istiyorlar. Bunun neden olduğu konusunda daha derin bir analiz de gereklidir.
Ekip ayrıca, aynı bozukluğa sahip iki ebeveynin olması durumunda, bu bozukluğun çocuklarda da ortaya çıkma riskinin arttığını bulmuştur. Bu, bu durumların araştırılması için önemli sonuçlar doğurmaktadır: genetik analiz çalışmaları, eşleşme kalıplarımızın çoğunlukla rastgele olduğunu varsayar, ancak bu araştırma bunu sorgulamaktadır.
Burada incelenenler gibi psikiyatrik bozuklukları olan kişilerin bir araya gelme olasılığı daha yüksekse, bu bozuklukların ne kadarının genetik riskten kaynaklandığına dair tahminlere önemli bir nüans ekler ve bu bozuklukların nasıl başladığına ve nihayetinde en iyi tedavi yöntemlerinin ne olabileceğine dair anlayışımızı daha da geliştirir.
Araştırmacılar, “Eşler arası korelasyonun yaygınlığı göz önüne alındığında, psikiyatrik bozuklukların genetik çalışmalarını tasarlarken rastgele olmayan eşleşme kalıplarını dikkate almak önemlidir” diye yazıyor.
Bu yazı SCIENCEALERT’ de yayınlanmıştır.
0 yorum