Dört kuvvette aslında aynı temelden oluşmaktadır.
(Yazım tamamen mevcut bilgiler üzerine varsayımsal bir önermedir. İçerdiği bilimsel bilgiler, yazının tümünü bilimsel yapmaz. Vardığım sonuçlar ve varsayımlar, bilimsel değildir (denenebilir, gözlemlenebilir, tekrarlanabilir). Ama fikir, ilham verici olabilir.)
===========(Site de sistem yazıları,peşpeşe içine geçirdiği için,paragrafları ayırmak için = kullanıyorum)===========
Bence sorun; kütle çekim kuvvetinin diğerlerinden farklı olarak bir "sonuç" değil, "yankı" olmasında.
Konuyu biraz temelden ele alacağım.
(Bence) Tüm evreni dolduran ve tarayan tek bir enerji dalgalanması mevcut. (Evrensel genişleme dalgası; EGD) Planc zamanı ve planc mesafesi aralıklarla tüm evreni tarıyor. (Kaynağı evrenin genişlemesi; Her genişleme aşamasında yeni bir dalga üretiliyor. Bu dalgaların hızı da “C”.)
===========
Bu dalgalanmalar (EGD), enerjiyi (ısıyı) evrene dağıtıyor. Bir bakıma entropi’nin nedeni olarak da bu sürekli dalgalanmanın itici,dağıtıcı gücü olabileceğini düşünüyorum. Diğer yandan her dalgalanmada olduğu gibi zaman zaman bu enerjiden oluşabilecek köpükler vardır. Minik bir köpüğün yaşam süresi ve varlığını sürdürmesi, boyutlarına ve maruz kaldığı güce bağımlıdır. Bu nedenle dalganın hızı,uyguladığı kuvvet, köpüğün boyutları üzerinde etkilidir. Dalgamız bir enerji formu olduğu için, enerjinin yoğun olduğu yerlerde ve hızlarda çok büyük köpükler oluşabilir. Ama şartlar olağana döndüğü zaman bu köpüklerin parçalanıp, dalganın hızına ve enerjisine uygun bir ebatta varlığını sürdürecektir. Yani her köpük parçacığı, varlığını sürdüremez. Çok büyük olanlar dağılır, çok küçük olanlar ise dalganın enerjisine katılır. Yine de köpüklerin toplama oranın düşük olacaktır.
Enerjinin homojenleşmesinde (dağılmasında) (bizim evrenimize göre)3 temel yol olduğunu düşünüyorum. İlki fotonlar,tek boyutlu bu nedenle sadece doğrusal hareket edebilenler. İkincisi dalgalardır. 2 boyutlu hareket ederler, kütleleri yoktur.Hızları “C”dir. Üçüncüsü kütledir. 3 boyutlu hareket ederler. Kütle enerjinin depolanması ve taşınması için mükemmel bir araçtır. Sadece nükleer kuvvetlerle elde edilen fizyon ve füzyon’u kast etmiyorum. Kütlenin kendisi de enerjiyi direk taşır ve aktarır. Mesela, uzay boşluğuna fırlatılan bir kaya parçası, sahip olduğu kütlenin üzerine eklenmiş enerjiyi momentumunu (kütlexhız), aktarana kadar aynı düzeyde (potansiyel enerji olarak) tutar. (Bir yere çarpma ya da sürtünme ile bu ekstra enerjiyi (kinetik olarak) aktarıp, hızı sıfırlanana kadar…)
===========
Bana göre fotonlar tek boyutlu köpüklerdir. Tek boyutlu olmaları nedeniyle kütleleri yoktur ve dalga (EGD) ile aynı hızda, dalga üzerinde taşınırlar. Bu nedenle bulundukları ortamın dalganın hızını etkilemesine göre, hızları da değişir. Uzay boşluğunda 300.000 km/s olan “C”, cam ya da su’da daha düşük bir hıza düşebilir. Çünkü artık dalganın içinde bulunduğu ortamın enerji yoğunluğu daha fazladır. Aynı şekilde yoğun elektromanyetik alanlarda benzer bir durum üretebilir bence.
Bir temel köpük (kuark) üzerinde olan kuvvet sadece dalganın hızı da değildir. Aynı zamanda genişleme yönünde bir ivmesi de vardır. Çünkü evren (bana göre) aynı zamanda bir spine sahiptir. Yani, ilk büyük patlamanın başladığı noktaya göre (sanal bir merkez) evren de dönmektedir. Bizler 3 boyutlu bir evrende 2 boyutlu (bir çizgi) bir eksene göre dönmeye alışkınız… Ancak bu dönüş; 5 boyutlu bir evrende 3 ya da 4 boyutlu bir eksende olabilir.
Her durumda bu köpükler (kuarklar) üzerinde genişleme yönünde bir ivme oluşturmaktadır.
===========
İvmelenmiş bir köpük ise, ister istemez bir miktar enerji daha taşıyacaktır. Bu enerji ile evreni tarayan dalgalanma arasında da bir ilişki oluşturacaktır. Köpüğün genişlemeden kaynaklanan momentumu ile dalga temasa geçince; köpüğe çarpan enerji dalgalarının bir kısmı yansıyacaktır. Eğer bu üç boyutlu bir evrende olsaydı, dalgalar iki boyutlu olduğu için göreceğimiz şekil bir huni şeklinde yayılan dalgalar olacaktı. (Şekli kavramak için ses hızını aşan uçakların arkalarından bıraktıkları sis tabakasının hava akımları ile aldıkları şekillere bakınız).
Ancak daha üst boyutlu bir yapıda olunduğundan ve genişleme ile uyumlu bir spini olduğundan bizim köpüğün, göreceğimiz neredeyse tam küresel mükemmel bir alan olacaktır. Spini nedeniyle parçacık bu alanı tarayıp, bir bakıma sahip olduğu enerjinin büyük bir kısmı ile kendi köpük hacmini oluşturacaktır. Eğer spini ile uyumlu başka spinlerde parçacıklar olursa da birleşerek daha büyük yapılar oluşturacaklardır. (Bunların nasıl olabileceği hakkında Hakan Egne’nin Süper Akışkan Evren https://www.youtube.com/watch?v=6fyb-msKVp8 çok iyi fikir veriyor)
Oluşan bu küresel alanın enerji yoğunluğu, dalganın içinde yapısını koruyabiliyorsa, karşımıza atomun temel parçacıkları olarak çıkacaktır. Koruyamazsa, çarpıştırıcılarda karşımıza çıkan kısa ömürlü yüksek kütleli temel parçacıklar olarak geçici olarak var olup, sonra dağılacaklardır. Ortaya çıkan yeni parçacık artık bir kütleye sahiptir çünkü üç boyutludur. Buna karşılık kütlesinin büyük çoğunluğu enerjiden, çok az bir kısmı oluşmasını sağlayan temel parçacıklardan kaynaklanıyordur. Bu yeni büyük parçacığımız da (Hakan Egne’nin çalışmasındaki gibi) diğer parçacıklarla birleşmeye devam eder. En son karşımıza atom olarak çıkar.
Atom’u ele aldığımızda ise atomun 3 temel kuvvetinin alanını yukarıda anlatılanlara göre (2 boyutlu olarak) http://bit.ly/1DcTlsU şeklinden temsili olarak görebilirsiniz.
===========
Ancak 4ncü kuvvet yani kütle çekimi, daha farklı bir oluşuma tabidir.
İlk üç kuvvet, parçacığın EGD ile etkileşimi sonucu doğar. Aslında bir kendini tekrar etme dizisinden sonra, bu EGD tek bir atomdan daha büyük bir yapıya, aynı koşullarda (hızı, frekansı değişmediği sürece) izin vermez. Zorlayarak oluşturulsa bile bu yapı korunamayacağı için, zorlayıcı kuvvet ortadan kalktığında dağılıp, daha küçük atomlara dönüşmesi kaçınılmazdır.
===========
Atom olarak ele aldığımızda, her temel parçacığın bir temel kütlesi vardır. Bir de bu kütle etrafında yoğunlaşan (genişleme ivmesinden dolayı helezonik, spinden dolayı küresel) enerji’den oluşan bir kütle artışı vardır. Bizim ölçtüğümüz her zaman bu iki durumun bileşke sonucu olur. Yani kütle çekimi olarak ölçtüğümüz değer, ölçülen nesnenin toplam enerji yoğunluğunun, EGD üzerinde bıraktığı çökmedir.
Eğer cismimiz uzay-zamanda hareketsiz ise; kütlesi sadece EGD ile olan etkilemişinden doğar. Çünkü uzay-zaman içinde sadece tek bir yönde (C hızı ile), zaman üzerinde (=genişleme yönü) hareket ediyordur. Bunu örneklersek; ağzına kadar su dolu bir leğeni yatay merkez ekseninden çevirdiğinizi düşünün, sonra içine bir parça aynı yoğunlukta (suyun içinde batarak yüzmesi için) farklı bir nesne atın. Leğenin dönüşü ile nesnemiz, dış çepere doğru hareketlenir. Bu esnada su ile olan temasından dolayı da momentumu artar. Hareketsiz leğendeki nesne ile dönen leğendeki nesnenin bize vereceği kütle değerleri farklı olacaktır.
(Tabii fizikte, leğendeki su yerine aynı durumu, uzaydaki Higgs alanı ile tarif ediyoruz. Hareket yönü kuvveti de leğende 2 boyutlu iken, uzayda 3 ya da 4 boyutlu (bilemiyorum))
Bu ölçülen kütle uzayda (bize göre) sabit bir cismin kütlesidir. Bu kütle bize göre sabit ve sürekli aynıdır. Ancak bir durum daha var. Ya nesnemiz bize göre de hareket ederse? Bu durumda, nesnemiz üzerindeki enerji yoğunluğu artar. 3 boyutlu bir nesnenin enerji taşıması mümkün olduğundan (potansiyel enerji olarak), nesnemizin kütlesini daha yüksek ölçeriz.
(Bu kısımda ayrıca sicimlerle ilişkili eklenmesi gereken ayrıntılar var ama bunları daha önceki paylaşımlarda ayrıntılandırmıştım, tekrarlamıyorum.)
===========
Her iki durumda da nesnemiz EGD ile teması sayesinde kütle kazanırken, bir yandan da kütlesine (enerji yoğunluğuna) göre bu enerjinin bir miktarını uzaya yansıtır. İşte bu da uzay-zamandaki çökme çerçevesinde, nesnemizin kütle çekim dalgaları olarak saptarız.
Tabii nesnemizden yansıyan bu dalgalar EGD’nin kuvvetinden doğduğu için çok zayıf ölçümlenir. Zaten EGD’de zayıflığından dolayı hala saptanmamıştır.
===========
Kütle oluşumu ile ilgili düşüncelerimi de daha önce daha ayrıntılı paylaşmıştım.
===========
İşin karışık gözükmesine rağmen, aslında tek bir kuvvetin kendi içinde oluşturduğu bazı nadir yapılanmalarla, kendisinin tekrar etkileşime girmesinden başka bir şey yok. (Yani tavuk-yumurta hikayesi gibi bir şey… Sadece her seferinde tavuğun ya da yumurtanın iriliği artmakla beraber biraz farklı oluyor.)