Bir gün Nasreddin Hocaya sormuşlar; - Kıyamet ne zaman kopacak?
O da cevaplamış; -Büyük kıyamet mi, küçük kıyamet mi?
Anlamamışlar. Hocam, o da nedir? demişler...
Nasrettin Hoca; -Eğer hanım ölürse; küçük kıyamet, ben ölürsem büyük kıyamet kopar. Demiş...
Bu çerçevede, dünyanın sonunu değerlendiriyorum.
İnsanlığın sonunu soruyorsanız, çekirge sürüsü gibi üreyen ve tüketen bir ırkız.
Bulunduğumuz yerde kaynaklar bitince, yeni kaynak arıyoruz. Şu an ki teknolojik bilgi birikimimiz hep bu eğilim sayesinde gelişti. Başka gezegenlerin cazibesi de bu. Hele bir de yaşam barındıran bir yer bulursak, orası insanlığın Güney Amerikası, Afrikası, Asyası olacak artık...
Medeni olmak ise, doğayla (evrenle) uyumlu ve dengeli yaşamaya dayanıyor.
Bu konudaki sonuçlar, bizim için olumlu değil.
Şu an dünya çapındaki "ekonomik, siyasi ve ekolojik" sorunların sorumlusu kuşaktan biri olarak; siz gençlere içine edilmiş, ağır borç yükü altında (doğaya) bir dünya bıraktığımızı düşünüyorum.
Bizim hatalarımızdan ders alıp, kaçınmadıkça, "ki insanlar sorunlar karşısında yeni şeyleri geliştirmekten ziyade, eski denenmiş ve sonuç alınmış çözümlere yönelir, zamanla... Ama sorunlar ve şartlar çoktan değiştiğinden; çözümler etkisiz-yetersiz kalır", insanlığı pek iyi bir gelecek beklemiyor.
İnsanoğlu, hatalarından acı ve zarar çekmedikçe, ders almasını bilen bir yaratıkta değil maalesef... Hala çok ilkel güdülerin altında...
( Aslında bu gezegene ilk geldiğimizde, bu türün hemen çoğalmadan ve gelişmeden yok edilmesini önerdim. Çünkü teknolojik gelişim ile tüm galaksiyi tüketecekler dedim ama dinlemediler. Gözlem raporlarımız bizi doğruluyor. Şanslıyız ki, bu tür uzaya fazla açılamadan kendini yok etme potansiyeline sahip...)