Eğer evrenimize ait olan matematik, bir olasılıktan söz ediyorsa, o olasılığın gerçekleşme ihtimali her zaman vardır.
Takyonlar için bir çok fikir ortaya atılmış, hatta meleklerle bile bağdaştıran zihniyetler oldu.
Işkıtan hızlı olan ve ışık hızı altına inemeyen parçacıklara takyon adı veriyoruz. Işık hızının üstünde oldukları için, onları bizim evrenimizde bildiğimiz yollarla tespit etmek ya da ispatlamak mümkün değil. Yani bizim için yoklar.
Diğer yandan matematiksel olarak, ucu açık bir olasılık. Görmezlikten de gelinemiyor.
İlk soru, eğer takyonlar var ise, bunların evrenimize olan etkileri ve işleri ne olurdu? Olabilirdi?
Bana göre hiç bir etkileri olmazdı. Bu yüzden üstlerine kafa yormaya bile gerek yok...
İkinci soru, eğer takyonlar mümkün ise bunu bizim evrenimize nasıl uygularız? (Bu sefer \"nasıl olsa yoklar\" demiyoruz.)
Burada varlıkları iki şekilde mümkün gibi;
İlki Necmi bey\'in yaklaşımı... Matematiksel simetriden faydalanarak, tüm olguların simetrisinin geçerli olduğu bir evren.
Biraz antimadde evrenine benziyor olsa da, farklılıkları var gibi...
Ama konuyu bu açıdan derinlemesine bilmiyor ve anlamıyorum.
İkincisi ise bence geçerli olan, düşük yoğunluklu akışkan doku temeline dayalı evren ve sicim teorisinin bakış açısından faydalanan yaklaşım.
Bu yaklaşımımda, hız, hareket eden her nesnenin, hızı ile eşdeğerli bir geçici-cep evren oluşturduğuna yönelik. Yani her nesne sahip olduğu hız çerçevesinde , diğerleriyle aynı kurallara tabi ama 3ncü bir (karar verici) gözlemciye göre ikisini birbirinden farklı değerlere sahipler.
Bunlar ışık hızından ve zaman ölçüsünden başlayarak, o ortamdaki her nesneye yansıyor.
Benzetme ile aynı hızdaki iki farklı uzay gemisindekiler için, zaman süresi aynı hızdadır. Hızları farklılaşırsa, zaman değerleri de farklılaşır ama birbirlerini gözlemlemedikleri sürece, bunu farkedemezler.
Burada soru şu; 1 ışık dakikası uzunluğunda farazi bir uzay gemisi ışık hızının %90\'ı hızla giderken el fenerinden çıkan ışığın durumu ne olur?
Yakın zamanda benzer bir soru, ışık hızında giden arabadan salınan far ışıkları için sorulmuştu. Ama bu soru farklı. Çünkü akışkan evren yaklaşımında, foton kaynağından ayrıldığı anda, içinde bulunduğu sistemden ayrılır. Ve evrenin dokusunun sistemine dahil olur. Araçtaki gözlemcinin gözlemlediği, kendi sistemini terk etmiş ve evrene dahil olmuş ve sonra tekrar aracın sistemine dışarıdan giren bir fotonun durumu olacaktı.
Foton en başta sistemi terk ettiği için, daha sonra gözlemlendiğinde, ister daha önce salınmış olsun, ister bir yıldızdan gelsin, arabadaki gözlemci onu aynı şartlarda gözlmeleyecektir. Yani ışık hızında olarak (kendi zaman genişlemesi de dahil olarak) görecek.
Benim ileriye sürdüğüm soru da ise, nesne hızlandıkça nesnenin sicimleri güçleniyor ve onu dış evrenden soyutlayan bir kapalı zar oluşturuyor. Sicim teorisine göre, kapalı zarlar, evrenin dokusuna bağılı değillerdir ve hareket edip, içinde dahi geçebilirler. Bu yüzden de bizim tarafımızdan tepsit edilmeleri de çok zor. Şimdilik imkansız.
Kast ettiğim uzay gemisi bu şekilde, kendisine ait bir alt evren oluşturuyor.
Bu evrendeki zaman ölçüleri bize göre farklı-yavaş-genişlemiş olsa da, kendi ortamlarında bunu fark edemeyecekler ve ölçemeyecekler. Yani ışığı gene, C hızında olarak tespit edecekler.
Şimdi foton \"bu ortamı terk etmediği sürece\", zaten bizim evrenimize göre hareketli bir ortamda olacağı için, (saniyede 1 milimetre bile olsa hızı) , bu ortamda kaldığı sürece hızı o ortama göre ışık hızında, bize göre biraz daha fazla olmalı. Ama bizim evrenimize geçtiği anda, bizim ölçümümüz, bizim evrensel değerlerimize göre olacaktır.
Eğer bu şekilde düşünürsek, takyonlar, hızlı nesnelerin kendilerine ait ortamlardaki fotonların bizim evrenimize göre olan hızlarının matematiksel karşılığı olurdu.
Bu yaklaşım simetriyi gerektirmediği ve \"göreceliliğin göreceliliği\" gibi karekök aldığı için (hesaplanabilirliğinden dolayı), takyonları tanımlamak için uygun bir yaklaşım.