0

Parçacık olmalarından dolayı

boran kadir 7 yıl önce 0
0

Hayır, Sayın Murat Kaya, saçmalamıyorsunuz... Hatta, tam tersi çok net ve akıllıca ifade ediyorsunuz. Düşüncemin ilk kısmında, evet, kütle-madde bir şekilde (yukarıda açıkladığım koşullarda) titreşen enerji paketçiklerinin, kapladığı alandır. Enerji üç uzamsal doğruda titreşip, bu alanı sürekli işgal ettiğinde, biz de ona kütle diyoruz... Aslında enerji paketçiği (en küçük birimi ifade için böyle diyorum) 2 boyutlu bir titreşime sahip (Sicim teorisinde ifade edilene benzer). Evrenin genişlemesi ve "Zaman sürekliliğine-algısına" yol açan dalgaların "hareket" ile 3 boyutlu bir yapıya kavuşuyor. Yani evren genişlemeseydi, "Zaman" da olmazdı, Zaman olmasaydı, 3 boyutlu kütleli parçacıklarda olmazdı. Geçenlerde Veni Vidi'nin paylaştığı çift yarık deneyi ile hala uğraşıyorum. (Bu sorudan sonra sormuştu.) Bazı konularda hala cevap bulamadım. Ama onları şimdilik bir kenara koyarsak, bu sorudaki bakış açımla, yoğunlaşmış dalga kümesi- parçacık, dalga gibi davranmıyor. O olduğu gibi kalıyor. Sadece onun hareketini etkileyen bir etken (ivme, ölçüm, vs.) olmadığı zaman, Zaman algısına-süreye neden olan dalgaların biçimlendirdiği dalgalardan etkileniyor. Yani zaten var olan bir dalgaya uyuyor. Etki edip, bu durumu bozana kadar. Herşeyi baştan almam çok zor ve uzun, eski paylaşımlara bakabilirsiniz. Kısaca, evrenin genişlemesi sırasında, evrenin yeni genişlediği alanlardaki enerji yoğunluğu, evrenle eşitlenirken, basınç farkından dolayı bir dalgalanma oluyor. Bu dalgalar, planck ölçeklerine sahip. Bu dalgalar evrenin enerji dokusunu tarayarak, ona süper akışkan bir yapı kazandırıyor. Bunu Uzay-Zaman olarak tanımlıyoruz. Bu dalgaların özellikleri ve hızı da evrensel sabitlerimizin belirleyicisi. En yüksek hız, en kısa zaman, mesafe birimleri gibi... Bu dokuda oluşturduğumuz herhangi bir etki, enerji hareketi (el feneri lambasından akım geçirmek gibi) bu dokuyu dalgalandırıyor. Parçacıklar, bu yeni oluşan dalgaların hareketine uygun davranıyor. Benzetme: Büyük bir leğen dolusu kumu çok yüksek frekansta titreştirirseniz, su gibi akışkan olur. Bu akışkan dokuya yapacağınız etki, kumu akışkanlaştıran titreşimin sınırladığı koşullara bağlı kalmak kaydıyla, yeni bir dalgalanmaya neden olur. İşte bu titreşen kumun üzerinde kalan, çer-çöp parçacıklar bu yeni oluşan dalganın etkisiyle hareket eder. Bu hareketine etki edildiği zaman, parçacık dalgadan kopuyor ve yeni etkinin uyguladığı kuvvetin vektörüyle bileşke oluşturacak şekilde hareket ediyor. (Ancak Veni Vidi'nin paylaşımı ile bu yaklaşımımı şu an sorguluyorum. Parçacığın hareketinin bilgisi nasıl etki ediyor olabilir (mi)?)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Sayın Murat Kaya, Öncelikle evet dediğiniz gibi bir esir kavramına ihtiyaç duyuyor fikirlerim. (Aslında benim gibi sonradan görme değil gerçek-bilimci-fizikçilerin önemli bir kısmıda buna ihtiyaç duyuyor ama şimdilik Higgs alanı veya eşdeğerlileri ile idare ediyorlar.) 130-140 yıl evvel yapılan bir deney ile esir olmadığı kanıtlanmış ve öyle kabul edilmiş. Daha önce bununla ilgili paylaşımlarımız olmuştu. Ama deneyi internetten de bulabilirsiniz. Deneyin o dönemde yanlış yorumlandığını düşünüyorum. Ve bu yorum kalmış bence... Çünkü siz Bir düşünün, aynı deneyi saf su dolu bir uzay evreninde yapsalardı (tüm uzay boşluğu yerine saf su olacak) , sonuç farklı olur muydu? Kanımca, deney sonuçları saf suyun olmadığı yönünde olurdu. Ses dalgaları ile elde ettikleri hükümleri, elektromanyetik dalgalara uygulayıp, benzer sonuçlar üretmişler çünkü. ---------------- Şimdi esir kavramını bir kenara bırakalım. Evrenin ortalama bir ısısı var. 3-4 Kelvin. Ağırlıkla 3 kelvin civarı. Isı demek, enerji demektir. Bunun anlamı bir şekilde evrenin tüm dokusunda eşdeğer özellikte bir enerji yoğunluğu olduğudur. Ama "Enerji nedir?" sorunuza hiç bir cevabım yok. Bilmiyorum. (Kısaca Yaratıcıdan bir parçadır deyip, kestirip atıyorum. Çünkü cevabını asla bulamayacağımı ve bulsamda bir şey değiştirmeyeceğini düşünüyorum. Önemli olan, onunla uyumlu olabilmek. Yani kullanım alanlarımızı geliştiribilmek bence...) Bu enerji çeşitli şekillerde bulunuyor, taşınıyor. Foton da, madde de, elektromanyetik dalgalarda, itilen bir kütlenin momentumunda, arka plan ışımasında... Bazen bu enerji kuantum kaynaşma alanlarında geçici-anlık, madde-anti madde (elektron ve pozitron halinde) olarak kendisini gösteriyor. Sonra görünmez, en azından bizim teknolojimiz için, saptanamaz oluyor. Her yere yayılı olduğunu bunlara dayanarak söyleyebiliyorum. İzlerine kanıt olarak, ortalama evren ısısı ve arka plan ışımasını yeterli kabul ediyorum. dilerim çok yanılmıyorumdur. (Bu enerjinin özellikleri hakkında bir kaç varsayım da geliştirmiştim ama ispata yatkın (doğru/yanlış) olmadığı için, bilimsellikten uzaklar.) -------------------------------------------------------------------------- "Bu şey nedir?" cevabını yukarıda belirttiğim gibi bilmiyorum. Enerji deyip kestirip atıyorum. Ama ilginizi çekerse şu sayfadaki düşüncelerimize göz atabilirsiniz. http://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/11204/ https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/33108/ https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/30640/ Biraz sıkıcı olabilir ama şu grip meselesi, düşüncelerimi basitleştirmemi ve kafamı toplamamı engelliyor. Kusuruma bakmayın. --------------------------------------------------- Maddenin-kütlenin oluşumunda ağırlıkla sicim teorisinden ilham alıyorum. Ne olduğunu bilmediğim enerjiyi, enskliğinden ve değişkenliğinden dolayı bir akışkan gibi ele alıyorum. Yani çok küçük parçacıklı. Bunlara paket -KEP (küresel enerji paketçiği) diyorum. Eğer bir KEP hiç titreşmiyorsa, boyutsuzdur. Tekildir. Bir doğrultuda titreşince, 1 boyulu bir yapıya yani sicime dönüşür. Aynı anda 2nci (dik) bir doğrultuda daha titreşirse bu sefer 2 boyutlu bir zar sicim- alan olur. Kütleli parçacıkta, bu alanın 3ncü bir doğrultuda daha titreşmesi ile oluşuyor. Yani parçacık dediğimiz şey de aslında bir alandan ibaret. Evrenin oluşumundan önceki tekillik konusu kafamı çok kurcaladı. Açıkçası, bu kadar enerjiyi, hiçlik noktasına sıkıştırmak ve büyük bir potansiyele sahip olarak patlamasında, bazı tutarsızlıklar olabileceğini hissettim. (Hissetim, yani hiç bir bilimsel tutarlılığı yok düşüncemin) Mpemba etkisi ile ilgilenirken, (kaynar çayı ve soğuk çayı buzluğa koyuyor, kaynar çay daha çabuk donuyor), aşırı ısıtılmış ve soğtulmuş saf su deneylerine denk geldim. Ortak özellikleri, moleküllerin enerji fazlalığı (aşırı sıcak) veya ihtiyacı (aşırı soğuk) olarak çok büyük bir potansiyelleri olmasına rağmen, eğer durgun iseler ve aralarında özdeş-homojen bir denge kurulduysa, uzun süre fiziksel yapılarını bozmadan durgun bir şekilde kalabildikleri idi. Bir toz tanesi, bir vuruş bile bu iç dengeyi bozunca, simetri kırılıyor ve su hızla kaynıyor ya da donuyordu. Evren öncesi enerji paketçiklerinin de bu şekilde olabileceğini hayal ettim. O zaman, mükemmel bir homojenlik ve dengede iken, çok ufak bir etki ile büyük bir potansiyel açığa çıkabilirdi. Potansiyel konusunu bu şekilde ele aldıktan sonra, tekillik konusunu ele aldım. Tekillik, boyutsuzluk, maddeye-kütleye göre; " hiçlik" anlamına geliyordu. Bize göre yok olmak ile eşdeğerliydi ama bu gerçekte yok olduğu anlamına gelmiyor. Sadece bizim fiziksel imkanlarımıza göre tanımlanamıyor idi. Tekillikten çıkış yolu ise, boyut sahibi olmaktı. Yani sınırlıda olsa, herhangi bir doğrultuda hareket etmek. Böylece KEP'ler birbirlerini sıkıtşırıp tutmuş-hareketsiz haldeyken, büyük bir potansiyele ve tekillik durumuna kavuştular. Bu yapıyı bozmak için, iğne ucundan küçük bir noktada, hafif bir denge bozucu fiske, tüm dengeyi bozmak ve kaynatmak için yeterli oldu. Buna da büyük patlama dedik. Ancak Kep'lerin çok az bir kısmı binde 16 civarı kütleleşti. Yüzde 3.5 kadarı da dengesizleşerek bildiğimiz kullandığımız enerji formunda ... Kalan %96'lık kısmı ise hala bilinmeyen bir yapıda. Şimdilik bu açığı Karanlık Madde ve enerji ile kapatıyoruz. Kep'lerin bir kısmı yapıları bozulup, tekillikten çıkarken, çok büyük bir kısmı ise tekillikten çıkmadan genişledi. (Yukarıdaki linklerden birinde örneklediğim balonlar gibi.) İşte evrenimizin enerji dokusunu bu genişleyen ama titreşmeyen KEP'lerden oluşmuş olabileceğini düşünüyorum. Üstelik genişlemenin bir nedeni de bu genişleme baskısı olabilir. Bu durumda genişleyen evrende enerji yoğunuluğunun- ısının- zamanla düşmesi gerekiyor. Ama çok uzun bir zaman. Çünkü genişleme basıncı ile oluşan tepki dalgaları da, evrene geri yayılıp, hareket olarak geri dönüşüyor gibi... Yani basıncın bir kısmı ile evren genişliyor ama bir kısım basınç kuvvetide tepki olarak geriye dağılıyor. Bu yüzden değişim çok yavaş. O ortalama ısıyı taşıyan-koruyan yapı ne ise, yoğunluk azaldıkça, égenişleme kaynaklı ortalama ısı düşüşü ile algılanacektır sadece" diye düşünüyorum... Ama bu da çok yavaş bir süreç... Trilyonlarca yıl sürebilir. -----------------------Konuyu kesiyorum. Gereksiz dallanma-budaklanma oluyor. Zamanı gelince yazışırız... Sadece eğer yoğunluk konusunda haklı olursanız, başlangıçtaki sabit değerlerimizle, şimdikiler ve gelecektekiler, biz farketmesekte, aslında aynı enerji değerlerini ifade etmeyecekler demektir. Bu heyecan verici bir düşünce.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Çift yarık deneyinde, parçacığın gözlemi önceden bilmesi ve ona göre dalgasal veya parçacık olarak davranması... (Durum değerlendirmesi) Aslında gözlem yapılmadığında, parçacık sürekli dalgasal hareket edecek ve girişim yapacaktır. Elektron çift yarığa ulaşana kadar bir yol almaktadır. Ancak çift yarık düzeneği öncesi bir gözlem aracı konulunca, parçacık gibi tepki vermektedir. Daha önce bunu, gözlemci aracın elektronu tespit için foton yollaması ve bu fotonun elektronlara çarpıp yansıması sırasında, elektronların dalga örüntüsünü bozması olarak düşünmüştüm. Daha sonra Veni vidi'nin paylaştığı https://www.youtube.com/watch?v=HA4sHuf93cg&t=213s adresindeki deney, bu düşüncemi ciddi olarak sarstı. Daha sonra Origin'in, parçacık gibi hareket esnasındaki enerjininim durumunu tanımlarken sorguladığı "Bu çöken örüntülerinin bedelinin, "geçen zaman" olduğunu iddia etsem ne düşünürdünüz? " yaklaşımı geldi. Durumu farklı bir açıdan ele almak gerekti ve özel göreliliğe başvurdum. Parçacık-elektron çift yarık düzeneğine yaklaşırken V hızı ile yaklaşıyor. Gözlem başladığı anda temas eden ilk foton sırasında almış olduğu yol x1, fakat elektrondan gözlemci detektöre foton geri yollana kadar da bir "delta x" değerinde yol alıyor. Böylece detektöre geri dönen foton x2 pozisyonundan yola çıkmış oluyor. Gözlem amacıyla yollanan foton [((x)^2+h^2) ^1/2] kadar yol alıyor. Dönüşte de aynı oradan yol alıyor. (x, parçacığın aldığı yolun yarısı. h; gözlemciyle olay anında parçacık arası olan "dik" mesafe) Elektronun/parçacığın durumu bir sistemdir. Elektronun aldığı Dx mesafesi boyunca, hareketin göreliliği söz konusu. Yani, elektronun sabit/rest kaldığını düşünerek, gözlem aracının ters yönde aynı hızla hareket ettiğini de iddia edebiliriz. Ki aslında elektron/parçacık açısından da durum budur. Elektrona göre, gözlem aracı ters yönde hızla hareket ettiği için, ("leading clock lag" hareketin yönünün önündeki tespit anının - fotonun geri yollanma anına göre geri kalması) bu sefer parçacık açısından detektör ona daha ulaşmadan fark edilmiş gibi bir sonuç doğuyor. Yani gözlemciye göre, parçacık detektörü önceden bilmiş gibi oluyor. Hala geçen zaman'ın nasıl bir bedel olduğunu kavrayamadım. Ama en azından, parçacığın önceden bilmediğini, bir "özel görelilikte gözlemcilerin durumu" olgusu ile karşılaştığımızı düşünüyorum. Dalga örüntüsünün bozulması konusunda ise hala detektörden şüpheleniyorum.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0
0

Çift yarık deneyinde, parçacığın gözlemi önceden bilmesi ve ona göre dalgasal veya parçacık olarak davranması... (Durum değerlendirmesi) Aslında gözlem yapılmadığında, parçacık sürekli dalgasal hareket edecek ve girişim yapacaktır. Elektron çift yarığa ulaşana kadar bir yol almaktadır. Ancak çift yarık düzeneği öncesi bir gözlem aracı konulunca, parçacık gibi tepki vermektedir. Daha önce bunu, gözlemci aracın elektronu tespit için foton yollaması ve bu fotonun elektronlara çarpıp yansıması sırasında, elektronların dalga örüntüsünü bozması olarak düşünmüştüm. Daha sonra Veni vidi'nin paylaştığı https://www.youtube.com/watch?v=HA4sHuf93cg&t=213s adresindeki deney, bu düşüncemi ciddi olarak sarstı. Daha sonra Origin'in, parçacık gibi hareket esnasındaki enerjininim durumunu tanımlarken sorguladığı "Bu çöken örüntülerinin bedelinin, "geçen zaman" olduğunu iddia etsem ne düşünürdünüz? " yaklaşımı geldi. Durumu farklı bir açıdan ele almak gerekti ve özel göreliliğe başvurdum. http://bit.ly/2l3YXn3 Parçacık-elektron çift yarık düzeneğine yaklaşırken V hızı ile yaklaşıyor. Gözlem başladığı anda temas eden ilk foton sırasında almış olduğu yol x1, fakat elektrondan gözlemci detektöre foton geri yollana kadar da bir "delta x" değerinde yol alıyor. Böylece detektöre geri dönen foton x2 pozisyonundan yola çıkmış oluyor. Gözlem amacıyla yollanan foton [((x)^2+h^2) ^1/2] kadar yol alıyor. Dönüşte de aynı oradan yol alıyor. (x, parçacığın aldığı yolun yarısı. h; gözlemciyle olay anında parçacık arası olan "dik" mesafe) Elektronun/parçacığın durumu bir sistemdir. Elektronun aldığı Dx mesafesi boyunca, hareketin göreliliği söz konusu. Yani, elektronun sabit/rest kaldığını düşünerek, gözlem aracının ters yönde aynı hızla hareket ettiğini de iddia edebiliriz. Ki aslında elektron/parçacık açısından da durum budur. Elektrona göre, gözlem aracı ters yönde hızla hareket ettiği için, ("leading clock lag" hareketin yönünün önündeki tespit anının - fotonun geri yollanma anına göre geri kalması) bu sefer parçacık açısından detektör ona daha ulaşmadan fark edilmiş gibi bir sonuç doğuyor. Yani gözlemciye göre, parçacık detektörü önceden bilmiş gibi oluyor. Hala geçen zaman'ın nasıl bir bedel olduğunu kavrayamadım. Ama en azından, parçacığın önceden bilmediğini, bir "özel görelilikte gözlemcilerin durumu" olgusu ile karşılaştığımızı düşünüyorum. Dalga örüntüsünün bozulması konusunda ise hala detektörden şüpheleniyorum.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0