0

Diğer konudaki şişme hakkındaki yazının devamına buradan devam edelim. Orası bir hayli uzadı. Önce sizi rahatlatayım. Hawking\'in tarifi ve tabi diğer kuramcıların, bir bezelye boyutundan tüm bir evrenin meydana geldiğini açıklamaları sadece bir örneklemedir. Yani gerçekte öyle olmuyor. Zaten sizin aklınıza da yatmamış. Onlar olayın önemini vurgulamak için böyle örnekleme yapıyorlar. Çünkü şişme kuramını tutarlı bir senaryo haline getirmek hiç kolay değil ve bu hala başarılmış değil. Ben aslında diğer taraftaki yazıya itirazlar, eleştiriler olacağını ummuştum. Çünkü yazdığım senaryonun bir kısmı bana ait. Kuramcıların senaryosu bir açıdan farklı. Onlar İnflaton alan eğrisinin bir yerde düz bir zemin oluşturduğunu, Potansiyel enerji alanının bu düzlemin üzerinde olduğunu ve bunun da dengesiz bir durum olduğunu, bir şekilde potansiyel enerji alanının bu düzlem üzerinden düştüğünü, düşme dolayısıyla potansiyel enerjinin kinetik enerjiye dönüştüğünü söylüyorlar. Bu bana pek doyurucu gelmediği için bu senaryodaki inflaton alanını vakumun içe doğru çekme durumu olarak anlattım. Ve bu iki karşıt alanın çekişmesinin bir yerde evrenin şişesinin kapağını açacağını düşündüm. Aslında böyle bir şey haddim değil, özür diliyorum ama benim mantığım böyle bir senaryonun daha etkili olacağını söylüyor. Onların senaryosunda neyin, nereden nereye düştüğü, orada düşülecek bir yer olup, olmadığı gibi saçma sapan sorular geliyor insanın aklına. Ben de böyle bir çözüm buldum. Gelelim sizin aklınıza yatmayan bozuk para olayına... Potansiyel enerji aslında çok yüksek bir enerji, yani bizim hesaplayamayacağımız derecede sıcak olmalı. Aynı zamanda da henüz maddeleşmemiş olmalı. Yani ihtiva ettiği kuvvetler simetrilerinden ayrılmamış, etkisiz olmalı. Buna kütleçekimi de dahil. Yani üzerindeki basınç çok yüksek olmalı. Bunu da ancak vakum sağlayabilir bence. Neyse, Şişme olayı işte bu durumdayken yani henüz kütleçekim kuvveti açığa çıkmamışken meydana gelmelidir. Yani bezelye yada bozuk para kadar da olsa maddeleşmiş olamaz. Çünkü kütleçekim hemen etki eder ve elinizde evren yerine bir karadelik olur. Şişme için gerekli olan ışıktan daha hızlı malzeme ise itici kütle çekim etkisidir. Biliyorsunuz, kara enerji ışıktan daha hızlı olarak evreni ivmelendirebilir. Yani ışıktan hızlı şişme o kadar anlaşılmaz bir şey değil. Bu şişme olayı sırasında olan her şey, hepsi hemen hemen ayni anda gibi gerçekleşmesi gereken olaylardır. Ve söz konusu enerji koca bir evren yaratacak kadar büyüktür. Yine de bu konu hala net bir sonuca ulaşmamıştır. O yüzden moralinizi bozmayın.

Necmi Tüfek 8 yıl önce 0
0

Sadece Görüş olarak; Şişme kuramı evrendeki homojen madde daha doğrusu enerji dağılımına çözüm olarak üretilmiş bir teoridir. Çünkü büyük patlama sonrasında maddeleşme başladığında bile kütleler birbirine o kadar yakındı ki, kütle çekim ile birbirlerini çekip, Necmi bey\"in de bahsettiği karadeliğe dönüşme ihtimali yüksekti.(Bu ihtimal yüzünden bazilari hala bir karadelik içinde olduğumuzu da düşünüyor sanırım) Oysa büyük patlama kalıntısı kozmik radyasyona (arka plan ışıması) bakınca, tüm evrende neredeyse eşit olduğu görülüyor. Neredeyse, bazı bölgeler binde, onbinde 1 gibi virgül aralıklarıyla soğuk-sicak farkına sahipler. Enerjinin bu kadar homojen dağılabilmesi için de büyük şişme üretildi. Tanım yerindeyse de; bir çok problemın çözümünde de \"cuk yerine oturdu\". Ama kanıtı olmadığı için ve bazı sorular cevapsiz kaldığı için kuram (bence güçlü) düzeyinde... Buna göre büyük patlamanın bir anında patlama sınırları o kadar genişliyor ki, enerji veya temel parçacıklar (bu kısmı tam hatırlamıyorum, doğru veri internette bir yerlerde vardır) hızla dağılıyor. Böylece oluşan kütleler arası mesafe arttığından, toplanıp evreni bir kara deliğe çevirme gücünü oluşturamıyorlar. Enerjide bu sekilde homojen olarak dağılmış oluyor. Zayıf noktalara gelince: Neden evren böyle bir şişmeye ihtiyaç duydu? (Sonuçta o karar veren zeki bir varlık değil, varlığını bir evren ya da karadelik olarak sürdürmek onun için farketmemeli) Parantez içi kısım, işin gırgır yanı. Gülün ama ciddiye almayın. Sorun, matematik ve fizik olarak nasıl bir şart-koşul böyle bir şişmeye- değişime neden olmuş olabilir? Bunun cevabı yok. İkincisi, Necmi bey\"in belirttiği gibi birbirinden farklı özelliklerde iki alan olması lazım. Bu alanların özellikleri belirgin değil. Eğer düşme ise, neye göre düşme? (Bu konuda bilgim yok, Necmi Bey\"in yazdıklarını anlamaya çalışarak kullanmaya çalışıyorum.) Evreni genişlemeye zorlayan şey vakum ise, evrenin içindeki vakumdan farkı ne? İtici kütle çekim kuvveti (Kara enerji) aslında daha tanımlanmamış ve açıklamalarda eşdeğerli olarak kullanılan kavramlar. Var olan bir olgu var ve bunun sebeplerınden biri kara enerji dedigimiz şey. O kadar bilgi var. (Yani bir bakıma bu konuda Newtonun küle çekim açıklaması düzeyindeyiz ya da değiliz bile)...

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 8 yıl önce 0
0

Sadece görüş olarak; Büyük patlama öncesinde ve hatta şişme dönemine kadar enerjinin çok küçük paketçikler halinde, tekillik dediğimiz bir şekilde oluğunu düşünüyorum. Çok küçük paketçikler, çünkü evrendeki her şey hep daha küçük alt birimlerin birleşmesinden oluşuyor. Atom altı düzeyden, yıldızlara kadar. Evreninin her yerinde kullanılan ve tekrarlanan bir matematiksel yapının, enerji için geçerli olmaması, bence tuhaf. Üstelik çok küçük birimlerden oluşmak, akışkanlık, depolama, ortama uyum gibi ciddi avantajlarda getiriyor. Tekillik, çünkü boyutlar yok. Bu durumdaki enerjinin durumu, sabit , hareketsiz olmalı. Isı kavram olarak bu dönemde anlamsız. Süper ısıtılan veya soğutulan maddelerin atomlarının hareketleri çok düşüyor. Birinde harekete yeterli ısı olmadığı için, diğeri ise aşırı ısıdan birbirini engelleyen (tutan) atomların durumundan. Bunlarla ilgili deneyler internet ortamında var. Saf suyu mikrodalga ile ısıtıyorlar. Moleküller o kadar titreşiyor ki, kabın içinde sıkışmış olarak birbirlerini ite-ite sabitliyorlar. Enerji potansiyelinden, hepsi hareketsiz. Bu gene aşırı soğutulmuş sudaki hareketsizlik durumuna benziyor. Ne zamanki aralarındaki bu denge bozulup, bu simetrileri kırılıyor. Zincirleme olarak bu denge durumu büyük bir enerji hareketliliğine neden oluyor. Hızla kristalize olup donuyor ya da kaynıyor. Büyük patlama esnasında da enerji paketçiklerinin durumu benzer olmalı. Bir şekilde, basit bir etki ile zincirleme olarak olaylar zinciri başlamış. Böyle bir durumda ilk yapılan şey, açığa çıkan bu güç ile bulunulun ortamı genişletmeye çalışmak olmalı. (Kaynama gibi) Ancak belli bir çıkış noktası olmayınca, bu kuvvet homojen olarak ortam sınırlarını zorlamış olmalı. Bu şekilde titreşme için alan sağlanırken, mevcut statüsü bozulan enerji paketçiği sayısı artınca, ortam sınırını genişletmek için yaptıkları basınca rağmen, ortamın aynı oranda genişleyemeyince (ki ortamın bütünlüğünü sağlayan sınırın da enerji paketçiklerinden oluştuğunu düşünüyorum, daha çok esnek bir zar gibi... ) Sistemin fiziksel bir biçim değişikliğine yöneldiğinin düşünüyorum... Bu tür bir değişimi, varsayımsal eşdeğerlisi olarak, küreden torusa dönüşüm olarak ele aldım. Çünkü (tam matematiğini hatırlamıyorum ama) hacim-yüzey alanı değişim ihtiyacına torus güzel cevap veriyor. (İlk kullandığımda, Hintli quantacılar beğenmişti.) Yüzey alanındaki artış oranına göre daha geniş bir hacim sağlanıyor. Ayrıca, ilk baştaki denge bozulmasında enerji dağılımını merkezden yayılan bir dalga olarak düşünürsek (küre aşamasındayken), dalganın ilk aşamadaki sınıra gidip geri dönmesi ve tam merkez odak noktasında yoğunlaşması durumunda, bu kuvvetin sistemi zorlayacağı şekil gibi gözüküyor torus… Torus’un fiziksel yapısının enerji akışındaki sürekliliği desteklediğini düşünüyorum… Bu dönüşüm/kırılma esnasında uzamsal boyutların oluşması mantıklı geldi bana. Çünkü önceki durum ile sonraki durum arasında meydana gelen en ciddi değişim an’ı… Enerji paketçiklerine, en azından bir kısmına da bu değişimin bir etkisi, yan ürünü olmalı… Bu durumda (uzamsal ) boyutlar, bu enerji paketçiklerinin titreşebildiği alanlar oluyor. Ancak başka bir enerji paketçiği titreşimi ile sınırlanmış durumda. (Metro çıkışındaki, birbirini iterek/ takip ederek merdivenden çıkmaya çalışan yolcular gibi) Zaman’ı neden-sonuç ilişkilerinin bir parçası (kullandığımız kavram) yerine, enerji paketçiklerinin sürekli engellenmeden hareket edebileceği bir koridor olarak ele aldım. Bir bakıma maraton koşucuları gibi, koşabildiğiniz sürece sizi engelleyen yok. Ama (ne yazık ki) önünüzdeki koşucu da sizinle aynı hızda… Sonsuza kadar bu şekilde koşabilirsiniz…  Bu açıdan bakınca, şişme olayında genişleme hızının ışık hızından farklı olması rahatsız edici değil. Zaten ışık hızı daha doğrusu “C” bizim evrenimizin bir iç sabiti. (Bana göre bir hızı değil, taşınan bir enerji düzeyini temsil ediyor.) Einstein mevcut olan bir durumu anlatıyor. Hiçbir şey ışık hızından hızlı olamaz derken evrenin genişlemesi ile bir bağlantı kurduğunu sanmıyorum. Zaten bağlantısızlarda.. Şöyle canlandırın kafanızda, akışkan bir ortamınız var. Bu ortamı çok hızlı genişletme imkanınız var. Genişleyen ortamda hemen akışkanınızla hemen doldurulacak .(ki kuvvet iletiminde hiçbir sıkıntınız, kopukluğunuz olmayacak, yoğunluk değişmeyecek) Şimdi siz akışkanda bir dalga oluşturduğunuzda, dalganın ilerleme hızının ele alalım. Akışkandaki dalganın ilerleme hızı ortamın derinliğine, yoğunluğuna, dalganın enerjisine, vs. göre bir sabitte kalacaktır. (maksimum) Ortamı genişlettiğiniz de diğer şartlar aynı olduğu sürece, dalganızın hızı da aynı olacaktır. Ortamın genişleme hızı, ortamın iletim hızını etkilemez. Bence bizim hatamız “C” nin doğru tanımını bilmiyor oluşumuz. Onu sadece ışık hızının simgesine indirgiyoruz. Not: Sadece C’nin ışık hızından daha fazla bir bilimsel anlamı olduğunu biliyorum ama ben de daha fazlasının bilmiyorum.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 8 yıl önce 0