0

Tanecikli Evren (uzay) teorisi.

Necmi Tüfek 7 yıl önce 93
0

Bu teori tıpkı diğer evren teoriler gibi ortak bir soruda cahil ya da yetersiz kalmış. Kesinlikle özgün ve mantıklı bir teori sayılabilir fakat tanecikli uzay teorisi ( TET ) ilk var oluşu değil de, ondan sonraki yaratılışı ve döngüleri açıklamak için bir zemin ve ortam yaratmış gibi görünüyor. 1) Teori, bizimkisi gibi evrenlerin nasıl oluştuğuna dair üstü çok kapalı küçük bir açıklama getirmiş. ( - çarpı - olayı. ) Bu negatif dalgalanmaların big bangleri tetiklemesi ve bunun " nasıl " ı konusunda güçlü ve akla yatkın bir açıklama gerek. 2-) " Böylece enerji eksi ve artı düzeylerde bulunabilir ve her iki düzeyi de kullanabilir. Bu sayede yok olmaz ve var edilmesine de gerek kalmaz. Zaten hep vardır… " “Evrenin dışı, eksi enerji düzeyinde bir sonsuzluktur.” Bu sonsuzluktaki çarpışma ve dalgalanmalar artı enerji birikimi sağlar. (Potansiyel Enerji Alanı) Biriken bu enerji belli bir olgunluğa ulaştığında bizimki gibi evrenler meydana getirir. A1-) Evrenin dışında " sonsuz negatif enerji vardır " . A2-) Bu parçacıklar evren henüz var olmadan önceki o çok yüksek enerji birikiminin meydana getirdiği ilk maddesel parçacıklardır. Sorum: Big bang anında ki o sonsuz sıcaklıktaki ve yoğunluktaki enerji alanı, evrenin dışında yaşanan negatif dalgalanmalar sonucu ortaya çıkan potansiyel enerjinin bir ürünü müdür ? Evet ise; evrenin dışında ki o sonsuz negatif enerji nasıl var olmuştur ? b-) Bu negatif sonsuzluğun etkileşimi bizim gerçekliğimize göre her zaman pozitif olacaktır. ( - çarpı - olayı ).

Kemal ( Bay Hiçkimse ) 7 yıl önce 0
0

İlginiz için teşekkür ederim. Evren dışı bölge aslında vakumsal bir yer. Aslında kapalı olması gerekir ama kapatacak bir şey olmadığı için açık bir vakum. Oradaki eksi enerji parçacıkları birbirlerinden koca bir evren kadar uzak. Ama yine orada hızı sınırlayacak bir zemin olmadığı için aslında birbirleriyle hız sınırı olmaksızın çarpışmalar ve kuantik (eksi kuanta) dalgalanmalar meydana geliyor olmalı. Bu etkileşmeler artı enerji meydana getirmeli. Ama bu enerji madde olarak değil, basınç alanı olarak birikmeli. Buna "Potansiyel Enerji Alanı" deniyor. İşte bu potansiyel enerji çok fazla biriktiğinde bir evren yaratacak kadar enerji yüklenebiliyor. (Ters entropi) Bu enerji yeterli olgunluğa ulaştığında maddesel oluşum başlıyor ve bahsettiğim uzay parçacıkları ilk meydana gelen maddi parçacıklar oluyor. Bir nevi, çok bunalmış bir insanın attığı ilk ter gibi bir şey... Ve bu parçacıklar bir kez oluştu mu artık enerjinin basıncı onların hızla çoğalmasını sağlıyor. Öyle ki "şişme" anındaki -28 sıfırlı zamanda bile +28 sıfırlı bir katlanmaya bile ayak uydurup çoğalabiliyorlar. Büyük patlamada üretilen hidrojen atomları gibi. Şiddet bittiğinde artık onları tekrar üretemezsiniz. Bu parçacıkları da tekrar üretmek enerjiyle mümkün olmaz. Ancak basınç yüzünden ayrılmaya zorlandıklarında kendiliklerinden çoğalırlar. Yukarıda izah ettiğim gibi; nasıl ki iki kuark birbirlerinden ayrılmaya zorlandıklarında yeniden iki başka kuark üretiyorlar, işte aynı prensiple çoğalıyorlar. Bu parçacıklar birbirlerine ne yaklaşabilir ne de uzaklaşabilirler. Aralarındaki açıklık da evrenin her yerinde aynı değerde olan bir enerji alanı meydana getirir. Yani bizim "uzay" dediğimiz zemin yani eskilerin "eter" dediği şey işte bu parçacıkların aralarındaki aslında vakumsal olan alanı çekim güçleriyle bir enerji alanı haline getirip evren için bir zemin yaratmış olmalarıdır. Elbette ki bu enerji alanı aslında çok zayıftır. Çünkü parçacıklar çok küçüktür. Plank ölçeğinin bile daha altında bir küçüklükten bahsediyorum. Bu küçüklükteki parçacıklar evrenin maddesi ve bizler için görünmez durumdadır. Onları hiç bir maddi oluşum hissedemez. Ama düzelttikleri vakumsal boşluğu kullanır evren. Bu parçacıklar çoğalırken enerjinin korunumu ihlal edilmiyor. Evrenin genişleme enerjisi parçacık üretimi için harcanıyor.

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0
0

Yanlış anlamışsınız. Uzay parçacıkları büyük patlamadan sonra değil, daha önce oluşuyorlar. Zaten o kadar küçük maddeyi evrenin tüm enerjisi bir araya gelse yine de yaratamaz. Uzay parçacıklarını meydana getiren enerji evrenin en azından iki katı değerinde bir enerji. Eksi ortamda biriken potansiyel enerji belirli bir olgunluğa ulaştığında artık maddeleşmek yani artı düzeye geçmek ister. Bizim evreninimizdeki karadelik limitine benzer bir şekilde bir limit olmalı. Bu limit aşıldığında eksi alemdeki karadelik bizim evrenimizde "akdelik" olarak tanımlanan bir şekilde saçılacaktır. Bu saçılma genelde küresel olmalı ama değişik şekillerde evrenler de olabilir. İşte bu saçılmadan bir faz önce uzay parçacıkları oluşur ve o bölgeyi kaplarlar. Genişleme basıncı içeriden geldiği için de saçılan malzemeyle birlikte çoğalıp tüm evren için bir zemin oluştururlar. Sizleri izlediğim kadarıyla yanılgıya düştüğünüz bir konuya (yukarıyla ilgisi yok ama) naçizane bir açıklık getirmek isterim. Foton veya diğer parçacıkların hareket etmesi için daha altta başka bir dalga yani bir taşıyıcı unsur gerektiğini sanıyorsunuz. Böyle bir taşıyıcıya gerek yoktur. Daha önce başka bir konuda rüzgar örneği vermiştim. Rüzgar oluşması yani bir hava akımının bir yerden başka bir yere gitmesi için sadece basınç farkı gerekir. İşte fotonun hareketi bu basınç farkı yüzünden ışık hızındadır ve evrenin zemini yani uzay parçacıklarının hazırladığı zemin işte bu basınç düzeyini sabit, stabil şekilde tuttuğu için foton ve diğer kütlesiz enerji parçacıkları veya dalgaları hiç bir taşıyıcı gerekmeksizin bu zeminde her yöne serbestçe yayılırlar. Bu zeminin enerjisi her yerde aynı değerde olduğu için (güçlü kütleçekim bölgeleri dışında) ışık hızı lmiti de hep aynı değerdedir. Aynı şekilde zaman konusu ve kütleçekim sabitleri, hepsi bu zemin değişmediği müddetçe değişmeyeceklerdir. Yine yanılgı konusu olan bir başka şey; Evrenin zemin dokusunu devamlı gerilen bir çarşaf örneğiyle düşünüyorsunuz. Bu da yanılgıya götürüyor. Çünkü o zaman dokunun değeri gittikçe zayıflamalı ve ışık hızı değişmeli gibi bir sonuç çıkar. Veya evren her yerde aynı genişlemediği için yine ışık hızı ve kütleçekim sabitinin farklı olduğu dolayısıyla zamanın farklı aktığı bölgeler olmalı gibi sonuçlar çıkar. Bunlar yanılgıdır. Evrenin zemin dokusu uzay parçacıkları sayesinde ne kadar genişlerse genişlesin hiç değişmez ve böylece tüm sabitler de zamanla değişmezler. Hoşgörünüze güvenerek bunlara açıklık getirmek istedim.

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0
0

Şahsen bana karşı ışık hızının ne olduğunu ya da momentumun ne olduğunu bile açıklama zahmetine girebilirsiniz çünkü evren ve evrenin dili hakkında her zaman haklı ve bilgili olmak pek mümkün değil benim için. Cevabınız bile bilgisel açıdan değerli. Sadece sizin şu yazdıklarınızı beynimde canladırmaya çalışıyorum fakat sizin bildiklerinizi ve kavrayışlarınızı bilmeden kafamda sizin canlandırdığınız evreni canlandıramıyorum. Bu neyse ki sadece benim için değil diğer herkes için geçerli. Senin algın, senin gerçekliğin. Açıklanmasını istediğin konular şunlar: 1-) Uzay parçacıklarının arasında ki mesafe planck mesafesinden bile az dediniz. Bu uzay parçacıkları arasında ki mesafenin sabit olmadığına mı işaret eder yoksa daha sıkı bir uzay-zaman dokusuna mı işaret eder ? 2-) Mantıksal bir kronolojik oluşumu ( mesela TET'i ) açıklamak isteyecek olsaydınız mesela size göre şu evreler nasıl bir sıraya sokulur ? a-) Evrenin oluşumuna neden olan fiziksel olay. b-) Evrenin oluşunda oluşan evren şartları ve kuvvetleri c-) Evrenin oluşumuna sebep olan fiziksel olayların, evrenin bugünkü hali ile ve yasaları ile olan ilişkisi ? Mesela foton ya da diğer parçacıkların uzay-zamanda enerji ya da anti-enerji iletirken taşıyıcı bir dalgaya ya da öyle bir şeye ihtiyacı olmadığını söylediniz ve bunu Tanecikli Uzay Teorisinin oluşum sürecine bağladınız. Bunun gibi bağlantılardan bir kaç tane verirseniz mükemmel olur. En azından ben anlarım.

Kemal ( Bay Hiçkimse ) 7 yıl önce 0
0

Haklısınız Kemal Bey. Ben çoğu zaman kendimi kaptırıyorum ve çok fazla açıklama yapmaya gerek olmadığını, herkesin anladığını sanıyorum. Halbuki çok çılgın bir teoriden bahsediyorum aslında. Bana her şey çok basit geliyor ama diğer insanların belki de dehşetle okuduğunu fark edemiyorum. Lütfen bağışlayın. Önce şunu söyleyeyim. Büyük patlamadan sonrası tamamen genel fizik anlayışı çerçevesinde açıklanabilir. Yani büyük patlamadan sonra güncel fizikle çelişkisi yok teorinin. Aksine tamamen uygun. Hatta açıklanamayan pek çok şeyi açıklayabiliyor. Bu yüzden temel fizik aynen olduğu gibi. Ben bu teoriyi dile getiriyorsam; inanın ilk şekillendiğinde "doğru değildir" diye kendi kendime çok mücadele ettim. Ama o inatla kendisini kabul ettirdi bana. Düşündüğümde sanki her şey çok basit ve olması gerektiği gibi geliyor. Her şeyi bir bütünlük içinde açıklayabiliyor. Arada bilinmeyen bir başka müdahaleye gerek bile kalmıyor. Tam bir devir-daim durumu var ve kendiliğinden gerçekleşiyor. Şunu da ekleyeyim; "bu teori tamamen bana aittir" diye bir iddiam yok. Daha önce söylediğim gibi 18 yıldır genel fizik ve kuantum fiziğiyle ilgili ne kadar kitap bulduysam okudum. Bana bu fikri veren de okuduğum fizikçilerin kitapları ve anlattıklarıdır. Yani aslında teori onlara ait. Ben yeni olarak "uzay parçacıkları" kavramını ve dış evrenin tamamen eksi enerji düzeyinde olduğunu söylüyorum. Bu da tüm evreni ve evren dışı kozmosu açıklıyor. Bütün olay bu... Yani benim hiç bir beklentim yok. Hiç bir iddiam yok. Bu teori buraya yazdığım andan itibaren kamunun malı olmuştur artık. İnsanlar üzerinde düşünsünler ve bir şeylere yararı olursa bu benim için en büyük mutluluk olur. Gelelim açıklanmasını istediğiniz konulara: 1-)Plank mesafesi kavramı zaten teorik bir kavram. Matematik sayesinde ortaya konmuş bir kavram. Bizim de uzay parçacıklarının büyüklüğü veya aralarındaki mesafenin ne kadar olduğu hakkında söyleyeceklerimiz aynı bağlamda teorik. Ama, Plank mesafesinin anlamlı olması için daha küçük bir zemin üzerinde yapılanmış olması gerekir diye düşünüyorum. Uzay parçacıklarının aralarındaki ilişki daha önce söylediğim gibi kesinlikle sabit, değişmeyen bir mesafede olmalarını gerektiriyor. 2-)Kronolojik durumu eğer büyük patlama sonrası olarak soruyorsanız, genel fizik anlayışı ile tamamen uyumlu. Orada bir fark yok. Ama evrenin oluşumu konusunda bir açıklama yapabilirim. Eksi enerji ortamında "entropi" ters çalışır demiştim. Yani eksi enerji zamanla toplanıp birikmek zorunda. Bu birikinti de artı enerjiye dönüşmek zorunda. Bizim evrenimizde bir karadelik limiti kavramı var. Eksi enerji ortamında da "akdelik" limiti olmalı diye düşünüyorum. Biriken enerji o limiti aştığında nasıl bizde karadelik kendi üzerine çöküyorsa, oradaki akdelik de patlamak zorunda.Yani olay bu kadar basit... Foton ve diğer kütlesiz parçacıkların taşıyıcı bir dalgaya ihtiyacı olmadığını söylerken bunu tanecikli evren teorisine bağlamıyorum. Zaten temel fizik anlayışı içinde böyle taşıyıcı bir dalga veya kavram yok. Bunu söylemek istiyorum. Yani genel fizik anlayışı çerçevesinde fotonun başka bir dalga tarafından taşındığı gibi bir anlayış yok. Böyle bir şeye hiç rastlamadım. Onu söylemek istiyorum. Tüm bilinen şey; "foton boş uzayda serbestçe ve ışık hızında yayılır, hareket eder." Onu başka bir şeyin hareket ettirdiğini söyleyen hiç bir fizikçi duymadım ve okumadım. Yani böyle bir şey yok. Eğer siz fotonun başka bir şey "dalga" tarafından taşındığını söylüyorsanız bunun kaynağını da belirtmek zorundasınız. Hangi üniversitenin veya hangi fizik profesörünün bu konuda bilgi verdiğini belirtmek zorundasınız. Bunu sanki "genel fizik böyle kabul ediyor" şeklinde insanlara anlatırsanız tamamen yanlış bir fizik empoze ediyor olursunuz. Tüm söylemek istediğim bu... Eğer hala ilginizi çekiyorsa tanecikli teori hakkında açıklama yapmaktan mutlu olurum. İyi günler.

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0
0

Not: İnternetten baktım ve gördüm ki çeşitli tanecikli evren teorileri var. İsim benzerliğinden başka hiç bir ilgimiz yoktur. Bunu belirtmek isterim. Aslında benim ortaya koyduğum teori "Tanecikli Uzay Teorisi" olmalı. Yani diğer teoriler ve onların denklem ve formülleri bu teoriyle ilgili değildir. Bunu öncelikle belirteyim. Ömer Bey, Çökme konusu karadeliklerle ilgili olduğunda dikkate değer bir çalışmadır bence. Umarım sıkıntınızı aşarsınız. Ama şunu söyleyeyim; matematik bir yere kadar işe yarar. Yani eğer bir senaryonuz varsa ve matematik bu senaryoyu destekleyip çözümlüyorsa en güzel şeydir ve olması gerekendir. Ancak teorik konularda ne kadar matematik geliştirirseniz geliştirin (en son örnek sicim fiziği ve Edward Witten'in aldığı en yüksek matematik ödülü, M kuramı) hep bir teori olarak kalır. Pratikte bir çözüm ve deneysel bir kanıt olmadığı müddetçe sadece matematiktir işte. Benim ortaya koyduğum teori de ispatlanamayacak bir teori sonuçta. Ama çok ciddi mantık ve psikolojik sonuçları var. Aslında insanların kafasını böyle karıştırmak istemezdim ama kendinizden bilirsiniz, bazı fikirler insana bir kez yapıştı mı artık ondan kurtulamıyorsunuz. Daha önce önermiştim Chandrashekar Limitinin denklemleri size yardımcı olabilir. Ama tabi en son denklem değil de denklemin daha önceki aşamalarını incelemelisiniz. Bulabilirseniz tabii. Bazı şeyler artık çok zor bulunuyor. İyi günler.

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0