Bilim İnsanlarına Göre, İnsan Mikrobiyomu Bulaşıcı Olabilir!
Bilim İnsanlarına Göre, İnsan Mikrobiyomu Bulaşıcı Olabilir!

Çevrenizde yaşayan insan topluluğu, içinizde yaşayan mikrop topluluğunu etkileyebilir.

Bugüne kadarki en büyük ve en çeşitli incelemede kiminle yaşadığınızın ve kim tarafından yetiştirildiğinizin mikrobiyomunuz üzerinde bazı yaşam tarzı faktörlerinden, yaştan ve hatta genetikten daha büyük bir etkiye sahip olabileceğine dair kanıtlar bulundu.

Bulgular doğruysa, vücudumuzu yuvamız olarak gören trilyonlarca mikrop düşündüğümüzden daha bulaşıcı olabilir. Ve bunun halk sağlığı üzerinde ciddi etkileri olabilir.

İtalya'daki Trento Üniversitesi'nden mikrobiyolog Nicola Segata liderliğindeki araştırma, mikropların bir bireyden diğerine nasıl doğrudan sıçradığını göstermede yetersiz kalsa da bağırsak ve ağız bakterilerimizin ne kadarının etrafımızdakilerle paylaşıldığını gösteriyor.

Yazarlar, sosyal etkileşimlerin bir bireyin mikrop topluluğunu şekillendirmeye yardımcı olabileceği ve bunun da "mikrobiyomla ilişkili hastalıklarda rol oynayabileceği" sonucuna varıyor.

Bulgular, birbirleriyle bilinen bağlantıları olan katılımcılardan toplanan 9.000'den fazla dışkı ve tükürük örneğine dayanıyor. Bu topluluklar, yalnızca batılı veya gelişmekte olan ülkelerden değil, dünyanın dört bir yanındaki 20 farklı ülkeden de kasıtlı olarak örneklendi.

Bulgular, vücudumuzdaki trilyonlarca simbiyotik hücrenin, toplum içinde kısa süreli karşılaşmalardan bile insan konakçılar arasında etkili bir şekilde yayılabileceğini güçlü bir şekilde gösteriyor.

Çalışmaya katılanlar arasında paylaşılan bakteri suşlarının 'yaygın' olduğu bulundu. Aslında araştırmacılar, anneler ve bebekler, aynı evin üyeleri veya topluluklardaki insanlar arasında paylaşılan 10 milyondan fazla bakteri türü tespit etti.

Önceki çalışmalar ise bir annenin, genellikle vajinal doğum, emzirme, tükürük alışverişi veya dokunma yoluyla kendi mikroflorasının bir kısmını onlarla paylaşarak, hayatının ilk birkaç ayında çocuğunun mikrobiyomunun başlamasına yardımcı olduğunu göstermişti.

Bir kişinin mikrobiyomunun, yediklerine, ne kadar egzersiz yaptıklarına veya yaşadıkları çevreye bağlı olarak yaşamları boyunca dalgalanabileceği de bilinmektedir.

Karşılaştırıldığında, insandan insana olan bulaşma bu kadar kapsamlı bir şekilde incelenmemiştir. Mevcut incelemenin sonuçları bunun bir gözden kaçırma olduğunu gösteriyor.

Beklendiği gibi, anneden bebeğe bulaşma en önemli maruz kalma yoluydu. 711 vakada, aynı bakteri suşlarının yaklaşık yüzde 50'si anne ve çocuk arasında yaşamın ilk yılında paylaşılmış ve bu suşların yüzde 16'sı özellikle anneden gelmişti.

Dahası, bu tohumlanmış mikroorganizma topluluğu, daha düşük oranlarda olsa da yetişkinliğin sonlarına kadar hala tespit edilebiliyordu. Örneğin, 30 yaşında, çalışmadaki ortalama bir kişi, annelerinin orijinal bakteri suşlarının yaklaşık yüzde 14'ünü muhafaza etmişti. 85 yaşında bile, bir annenin en bulaşıcı suşları yavrularında hâlâ mevcuttu.

Kişi yaşlandıkça annenin mikrobiyal etkisi diğer ilişkilerle dengelenir. Bu yüzden bir insanın günlük olarak kiminle yaşadığı ve etkileşimde bulunduğu, mikrobiyomlarının yapısı üzerinde giderek daha büyük bir etkiye sahip gibi görünüyor.

Örneğin, dört yaşından sonra, araştırmacılar bir çocuğun hem anneden hem de babadan eşit oranda bakteri suşları paylaştığını buldular. Dahası tek yumurta ikizleri ne kadar uzun süre ayrı yaşarsa bağırsaklarında o kadar az mikrobiyal suş paylaşıyorlar.

Sonuç olarak, bağırsakta ve ağızda bulunan bakteri suşlarının yaklaşık yüzde 12 ila 32'si aynı çatı altında başkalarıyla paylaşılıyor. Benzer yaşam tarzı faktörleri sonuçları açıklamak için yeterli değildi.

Segata, "Yetişkinlikte mikrobiyomlarımızın kaynakları çoğunlukla yakın temasta olduğumuz kişilerdir" diye açıklıyor.

"Etkileşimlerin süresi, örneğin aynı daireyi paylaşan öğrenciler veya ortakları düşünün, kabaca değiş tokuş edilen bakteri sayısıyla orantılıdır."

Yazarlar daha büyük topluluklara döndüklerinde, benzer ancak daha küçük bir ilişki fark ettiler.

Bakteriyel suşların yüzde birinden daha azı, aynı kırsal topluluktaki haneler arasında sıçradı ve bu da onu nispeten nadir bir bulaşma şekli haline getirdi. Bununla birlikte, bakteri türlerinin kırsal topluluklara bulaşabilirliği veri kümeleri arasında oldukça tutarlıydı.

İncelenen toplulukların yaklaşık yüzde 67'sinde, aynı köydeki ancak farklı hanelerden gelen bireyler, diğer köylerdeki hane halklarından daha fazla bakteri suşu paylaştı.

Bulgular, yüzeysel etkileşimlerin bile bir kişinin mikrobiyomunu daha iyi veya daha kötü yönde etkileyebileceğini öne sürüyor. Bazı mikroplar sağlık yararları sağlayabilirken, diğerleri mikrobiyomu zayıflatarak bireyleri hastalığa veya hastalığa karşı duyarlı hale getirebilir.

Segata, "Bazı bulaşıcı olmayan hastalıklar (kardiyovasküler hastalıklar, diyabet veya kanser gibi) kısmen mikrobiyomun değiştirilmiş bir bileşimi ile bağlantılı olduğundan, mikrobiyomun bulaşmasının sağlığımız için önemli etkileri vardır" diye açıklıyor.

"İnsan mikrobiyomunun bulaşıcı olduğunun gösterilmesi, bu hastalıkların bazılarının en azından bir dereceye kadar bulaşıcı olabileceğini düşündürebilir."

Bu çalışma Nature tarafından yayımlandı.

Fizikist
Türkiye'nin Popüler Bilim Sitesi

0 yorum