0

Bilmem doğru mu hissediyorum ama, üstüme alındım biraz... :-) a) Elbette evrenin genişlemesi ile uzay-zaman dokusunda bir gerilme oluyordur ama bunun zaman'ın akışına çok cüzi etkisi olacağını sanıyorum. Çünkü, uzay-zaman dokusundaki genişleme ile artan mesafenin, foton üzerinde kızıla kaymadan daha fazla etkisi olması gerekirdi diye düşünüyorum. Oysa foton hızı sabit. Araya giren mesafe bu hızı değiştirmiyor. Bu yaklaşım, klasik fizik açısından ele alıyor gibi konuyu. Oysa, aynı açıdan bakarsak, araya ek doku girdikçe, fotonun sadece kızıla kaydığını değil, "göreceli olarak" yavaşladığını da tespit etmemiz olası idi...(Aramızdaki mesafe "azalan oranda" artardı.) Bu nedenle bükülen evrenle, artan yol sonucu, foton için daha uzun yol kat etmeye düşük olasılık veriyorum. b) Aynı yolu, aynı enerji yoğunluklarında, hatta farklı enerji yoğunluklarında, fotonun hızının "direk düşmesini" , Einstein'ın ışık hızının sabit olduğu söylemiyle çelişeceğini düşünüyorum. Yani, aynı zaman biriminde aynı mesafeyi yol alması şart fotonun. ( Ancak aynı ifade, zaman hakkında bir hüküm bildirmiyor. Fotonun durumuna göre değerlendiriliyor... Zaman ise göreceli olarak pasif konumda...) c) Eğer fotona, hızına, dokudaki gerilmeye, bükülmeye; "dokunmadan" alternatif bir açıklama gerekirse, elimizde değiştirebileceğimiz tek unsur; "Zaman'ın kendisi" oluyor. Ama Zaman scalar bir büyüklük olarak kabul edildiği sürece, bu soyut konumuyla bize bir çözüm önermiyor. Belirsizlik hakim oluyor. (Önceki tartışmalarımızdan bildiğiniz gibi, bu konu da kendimce bir bakış açısı geliştirdim. Tekrarlamayacağım.) Bu bakış altında, Zaman dalgaya, Zaman akışı-algısı da bu dalgaların geçiş miktarına-adedine bağımlı olunca işler kolaylaşıyor. Çünkü dalgaların özelliklerini biliyoruz ve hızlarının değişmesinin içinde bulundukları ortama bağımlı olduğunu da biliyoruz. Dalgalar içinde bulundukları doğal ortamdan, farklı bir yoğunluktaki ortama girdiklerinde frekansları değişmese de, hız ve dalga boyu değişiyor. Buna kısaca "kırılma" diyoruz. Farklı ortama giren zaman dalgaları kırılıyor ve hızları değişiyor. Bu değişimde zaman akışı, dalga sayısına göre gerçekleştiğinden, dalgalar farklı bir ortamdaki gözlemciye göre yavaşlamış-genişlemiş olsa da, aynı ortamdaki gözlemci bu genişlemeye uygun (oranlı) olarak "Zaman'ı ve Işık Hızını" tanımlıyor. Böylece "ışık hızı sabit kuralı" çiğnenmemiş, ama gözlemcinin konumuna göre göreceli oluyor. (Eski bir paylaşımda, bu koşullar altında kızıla kaymayı da ele almıştım.Sayfada en altta; "Yoğun kütleye yaklaşan foton nasıl maviye kayıyor?" başlığı altında; http://evreneyenibirbakis.blogspot.com.tr/p/09isik.html ) Foton da zamandaki bu değişime ayak uyduruyor. Yani, zamana uyuyor.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Boran Kadir sayesinde konuyu tekrar gözden geçirince, eksiklerim olduğunu gördüm. Teşekkürler. Eğer uzaklaşan kaynaktan (kaynağın uzaklaşması ya da aradaki uzay-zaman mesafesinin artması) gelen fotonun kızıla kayması ise konu, Doppler Etkisi, kızıla kaymasının nedeni. Bu konuda tartışılacak bir şey yok. Ama eğer kütle çekim alanlarına yaklaşan -yanından geçen fotonun kızıla kayması ise konu , durum farklı. Bunu da Doppler Etkisi'ne benzetmek için; bükülen uzay sonucu yolun uzaması ile açıklanması bana doğru gibi gelmiyor. Sonuçlar aynı olsa da mekanizmaların farklı olduğunu düşünüyorum. (Verdiğim linkte, yaklaşımımı ortaya koydum.) Kütle çekim alanında; fotonun kızıla kaymasının, Zaman'ın genişlemesinden dolayı olduğunu düşünüyorum. Evrenin bükülmesine gelince, bu eğimin evrenin şeklinden kaynaklandığını, (varlığı ciddi tartışmalı EGD dalgalarımın (dıştan içe doğru yayılan) eğiminden kaynaklandığını düşünüyorum. Ama bunun, fotonun yolunu artırdığını-uzattığını düşünmüyorum. Kütleleşen enerji alanlarının eğimini veriyor. Onlara 2 boyutludan, 3 boyutluya dönüşmelerinde yardımcı oluyor. Bence; "Zaman genişlemesinin sebebi, bükülen uzay-zamanda daha uzun yol kateden foton mudur ?" -Hayır, enerji alanlarının (her tür) yoğunluğunun artmasıdır. "Yoksa aynı yolu ve aynı enerji yoğunluklarını farklı hızlarda kateden foton mudur ?" - Hayır, fotonun hızı, içinde bulunduğu ortamın "Zaman akış hızına-süreye" göre sabittir. Fotonun hızı değişmiyor. Her EGD dalgası aralığını, "kendisine göre" aynı sürede aşıyor. EGD aralıkları da en küçük mesafe de olduğundan,1 Planck Mesafesi, dalga genliğinin değişmiş olması, fotonu ilgilendirmiyor. (Hangi hızda olursanız olun, zaman ne kadar genleşmiş olursa olsun, aynı ortamdaki her gözlemci için "1 Planck aralığı ve zamanı" evrensel (aynı) değerde olacaktır. Ki ışık hızının gözlemciye göre sabit olması ile uyumlu olsun.) Aslında buradan, Einstein'ın postulasına alternatif üretiyoruz. :-): Planck Mesafesi ve Planck Zamanı ,"gözlemcileri için" aynıdır. Sabittir. Değişmez.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

@Boran, ne yazılanlara ne de açıklananlara yaklaşmamışsınız. Yorumlarınız çok farklı mecralarda. Pek anladığımıda söyleyemem. Anladığım kadarı da yüzeysel noktalarda kalmış. Belki gerçek bir fizikçi anlayabilir sizi. (Daha yeni tanıştık, hızlı ve gösterişli bir girişle görüşlerinizi paylaşıyorsunuz ama açıkçası, geçmiş yazışmalara dahil olmadığınız ve takip etmediğiniz için oluşuyor sanırım bu kopukluk.) Fizik konusunda teori üretmekten daha ileri gidecek kadar bilgim yok. Meslek olarak fizikçi olmadığım için ve bu işe sırf zevk aldığımdan eğildiğimden, tüm bilgi eksikliğime rağmen, çok büyük bir avantajım da var: Fizikçilerin olmaz deyip, kesip attığı veya artık sorgulamadığı şeyleri tekrar ele alıp, farklı açılardan sorgulayabiliyorum. Düşüncelerimi sınırlayan kurallar, "olmazlar" çok daha az. Varsayımımda; Evrenin genişlemesi, zamanın varoluşundan kütlenin oluşumuna kadar her şey de etkin ve rolü var. Durgun bir evren, (genişlemeyen ya da daralmayan , dalga üretmeyeceği için) Zaman'ın olmadığı bir evrendir. Kendi içinde tutarlı gözüken bir varsayım olsa da, temelinde günümüz bilim dünyasınca olmadığı kabul edilen (ether- esir gibi) kavramlara ihtiyaç duyuyor. Üstelik bu doku süper akışkan yapıda. Bu nedenle mükemmel bir görüş olmaktan çok uzaklar. Yine de bu şartlar altında eleştirilip, açıklarının bulunmasına da ihtiyacı var. Eğer bir gün bu kavramın yeri doldurulursa çok işe yarayabilir. Venividi'nin "nedenselliği hızı" terimi de mükemmel olmuş bence. C sadece foton için değil, kütlenin oluşumunda da etkin rolde. Einstein'ın bir sözünde belirttiği gibi, Aslında her şey ışık hızında hareket ediyor.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Sayın Boran Kadir, hemen bir düzeltme yapayım: yüzeysel olan şahsi fikirleriniz değil, bizim fikirlerimizi ele alış şekliniz. Belki "yüzeysel olarak tanımladığınızı" düşündüklerim altında yatan gerekçeleri ve gerçekleri , "gerçek bir fizikçi" anlayabilir. Ama ben o düzeyde değilim. Byram Tekin'in 4 sayfalık kısa (bence harika) bir makalesi var internette; "Özel Göreliliğin Doğuşu". Bu satırlar ondan... ..."1889’da George FitzGerald Science dergisine sadece bir paragraf tutan bir “makalesinde” belirtir ve bunun için gerekli olan varsayımı yazar: “ Eter içinden geçen nesnelerin boyları hızlarının ışık hızına oranlarının karesi ile azalır...” Daha sonra Lorentz (1892) ve Einstein ( 1905), FitzGerald gibi, hızlı giden cisimlerin küçülmeleri gerektiği teorik öngörüsünde bulunurlar. Günümüzde bu küçülme-büzülme “Lorentz-FitzGerald büzülmesi” olarak adlandırılmaktadır. "... Yani; Einstein'e atfettiğimiz bir çok düşüncenin ve yaklaşımın kökleri çok daha eskiye gidebiliyor. Sonuç olarak, hareket eden nesnenin "hareket doğrultusundaki uzamsal boyutu" kısalıyor. Ve "hareket", her zaman 3 uzamsal (x,y,z) boyuttan biri üzerinde oluyor. Bu hareketin sonucu, doğrulanmış ve tartışılmayan kısım bu. Ama nedenleri ve gerekçeleri için, herkes bilimle çatışmadan ve verileri kullanarak başka bir açıklama üretebilir. Açıklamalar sınanırlar. Sonuç belli olduğu için, sonuca bakarak , yol'un doğru olduğunu söyleyemeyiz. Bunun yerine, bu açıklamanın, diğer saptanmış olan sonuçlara göre açıklanmış açıklamalarla ne kadar uyumlu olduğu, birbirini tamamladığına bakılır. Mesela, Görelilik ile Kuantum teorileri arasındaki uyuşmazlık, birbirlerine net uygulanamıyor ve farklı açılardan olayı ele almaları nedeniyle, ikisinden birinin veya hatta ikisinin birden bazı konularda eksik kaldığını, düşük olasılıkta olsa, yanlış çıkarımlara da sahip olduklarını gösteriyor. Böyle bir durumda, belki de sizin yaklaşımınız, mihmandar olup yol gösterebilir. Bu yüzden hafife alınamaz. Ama diğer verilerle ne kadar uyuşuyor yaklaşımınız, buna bakmalıyız. Bunu tek bir kişi yapamayacağı için; bu ortam ve buradaki arkadaşlar da büyük bir zenginlik. Dilerim sizde faydalanırsınız. Dini gelenek, bazı konularda aynı sonucu üretmiş olsa bile, bilimsel geleneğe uygulanmasında ciddi zorlukları ve işe duyguları katmış olmasından dolayı ciddi sakıncaları olan bir durum bence. Yol gösterici olmaktan ziyade, yol kesici olabilir. Bu uyuşmazlık, aralarındaki bir çatışmadan değil (insanlar ne kadar çatıştırırsa çatıştırsın), tamamen farklı konular olmalarından kaynaklanıyor. Dini gelenekleri, bilimin toplum psikolojisi, düzen ve yönetim, bir arada huzurlu yaşama gibi sosyal konularda ciddi anlamda ele almak gerekir. Ama aynı yöntemleri doğal bilimlere uygulamak, iktisat kurallarını ve teorilerini, kimya ya uygulamak gibi bir şey olur. (Her ikisi de sayılardan, formüllerden, fonksiyonlardan, denge noktalarından filan faydalanıyor ama...) Ki dini gelenek bu konuda, çok fazla bilmişi , bir bileni, yol göstericisi olan bir alan. Doğal bilimler ise "tek bir sonuca", geçerliliği sınanmış ve herkesin kullandığı tek yöntem üzerinden gidiyor. Bu kadar katı ve kesin yol ve yöntemler izleyince, bu alanda çalışan kişilerin bakış açılarıda bu yolda disipline oluyor. Bu disiplinin dışına çıkmaları zor, hatta kimi zaman düşünülmesi imkansız oluyor. Benim gibi, özenen (özenti) fizikçiler u disipline sahip olmadığımız için, farklı yaklaşımlar üretebiliyoruz. Sonuç: biz bolca varsayım üretiriz, eleştiriliriz ya da doğrulanırız. Gerçek bilimciler, bunlardan işe yarayanları alır kullanır. Geliştirir: Bilgi üretir. Benim için, kendime seçtiğim ve zevk aldığım işlev bu. ("Kütle" konusuna diğer yazıda değineceğim.)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0