Bu sitede üyelerin puanlama sistemi olsaydı, takdir ve teşekkür etmek için en yüksek puanları verirdim. Dilerim başkaları bu bakış açılarını ve yaklaşımları okur, kendileri içinde geçerli olanı ortaya koyarlar. Bakış açımda elbette inancımın şekillendirdiği yaklaşımlar mevcut. Ama onlar hiç yokmuş gibi, konuları ele alırsdam kendimle çelişirim. Çünkü bazı noktalarda ciddi anlamda (teknik) bilgi birikimi eksiğim (iz) var. Benin yaklaşımımda (bu tartışmayı, felsefe ışığında bilimsel bir konu olarak düşünmüştüm, bilim ışığında felsefe oluyor benim için :-) Saç kurutma makinesinin yaydığı elektromanyetik dalgalar mekanik, yani ritim ve frekansı ile düzenli olduğu, insan beyin dalgaları ile kıyaslanması (çünkü düzenli ve tek düze değil) pek uygun gelmedi. :-) Bakışımda şunu gördüm, evrenin ilk yaratışından itibaren her şey tek bir yapıdan ve özden oluşuyor. Tüm madde, bildiğimiz enerji ve içindeki kurallar. Evrenin işleyişinde de öyle çok büyük karmaşıklık, çok büyük kurallar dizisi de yok. Temel kurallardan biri kritik denge. Bu bisiklet üzerinde, ya da ip üzerinde dengede olmak gibi bir şey. Bu denge her seferinde öyle müterna bir yerde oluyorki, bir adım ötesi ya da berisi Kaos, bisikletten /ipten düşme oluyor. Her sistem daha alt sistemlerin toplamından oluşuyor ve her sistemdeki bir değişiklik, (kaos teorisine uygun şekilde) ilişkide olduğu tüm sistemleri etkiliyor. Örneğin, ayın 5 cm geriye çekildiğini düşünün. Bu aşama olarak tüm güneş ve hatta samanyolu sistemini etkileyecektir. Güneç sistemindeki tüm yörüngelere bir anstrom değişecek, Samanyolundaki sistemlerde belki on üzeri bol sıfırlı eksilerde bir yerde angstrom. Ama muhakak etkiliyor. Bizim saptayamamız bir şey değiştirmiyor. (Hesapları 20 değil, 40 basamaklı yapın gözükmeye başlayacaktır. ) Yine bu kritik durumun ilgilinç bir yanı daha var. (Varsayımım, bilgim yok) Tüm sistemler, quantum olasılıklarının pik, tepe yaptığı noktalarda yani ortalama en yüksek değerde iken kritik durumda oluyor. Bu yüzden binlerce olasılık var iken, sadece belli başlı olanlar gerçekleşiyor. Bu noktada devreye "hayat " giriyor. Hayatı tanımlayan ilk şey, bağımsız birim olarak bilgi depolama ve işleyebilme kapasitesi. Daha sonra da bunları bütünleyen, bilinç olgusu başlıyor. Bilinci depolanmış bilgiyi, ihtiyaca ve duruma göre kullanabilme, değiştirebilme veya seçebilme durumu olarak tanımlıyorum. Bu yüzden kuantum bilgisayarlara kadar makinelerde bilinç gündeme gelmeyecektir. (Geçenlerde bu sitede bilinç konusu ile alakalı güzel bir araştırma yayınlandı.) Ama işin içine bilinç girince, kuantum durumları ve olasılıkları giriyor. Çoğu kararımızı ve hareketlerimizi de; iç sistemlerimizin (sadece somut olanlar değil, bilgi birikimi, duygular, vs. nin) getirdiği farklı durumlara göre "kritik dengede" olduğumuz noktaya göre belirliyoruz. Bütün bunlara rağmen ruh, farklı bir olgu. Ruhu farklı frekanslardaki dalgaların bir arada olduğu bir quantum alanı olarak tanımlayabiliriz. Başlangıçta (doğumda) bize bu alanın sadece ana kuralları/formülleri tanımlı veriliyor. Ama gelişimi zamanla kişinin tutum ve davranışları ile gerçekleşiyor. Bunlar beynin bir fonksiyonu gibi gözüksede, öncesi vardır. Bilinçsiz, kişiliksiz bir enerji (saf ruh tasviri) olarak vardır. Hayat ile biçimleniyor ve bir kimlik kazanıyor. Ölümle de biliçten geriye kalan tek şey de bu oluyor gene. Ama bu seferde saflığını yitirmiş, nadiren de saflık oranını artırmış olarak. (Reenkarnasyon olayına gelince, kanıtlarına rağmen bir şeyler mantıksız geliyor. Sanki o özel kuantum alanlarından, birinin eksik kopyası çıkmış gibi geliyor bana) . (Dinsel cennet cehennem kavramlarına hiç girmeyelim, Araplar için tasvir edilen cennet, (bol huri, şarap, meyve, serin su) bana cehennem gibi geliyor. Öğrenebileceğim bir ortam bana cennet olurdu.) Sanırım bu tür bir kuantum alanındaki dalgaların dağılması, evrene yayılması gerektiğini düşünmek doğal oluyor. ama bir şekilde belki de daha üst boyut dediğimiz ve sicim terosinde ifade edilen o kıvrık boyutlardan birinden dolayı bu enerji kuantumları dağılmıyor olabilir. (Not: Yazdıklarımın çoğu ama özellikle son kısmındakiler şahsi düşüncelerimdir. Üçüncü bir kişi okurken, bunları bilimsel tabanlı filan sanmasın, Vardığım sonuçlardır ama doğrulukları kesinlikle tartışılabilir. Arada, yazmak istediğim çok şey var ama bugün iş olarak yoğun bir gündemimiz var. Saygılar)