Einstein, belki de öncüllerinden kalan düşünce alışkanlığı ile, düzgün dokuya sahip, eğimli bir Uzay-Zaman bütünlüğüne göre teorisini oturmuş ve geliştirmişti.
Oysa kuantum mekaniği, incelenen uzay alanını küçülttükçe, artan belirsizlik ve sürekli çalkalanan, dalgalı, çırpınan bir doku ve bu doku içinde bir türlü sabit kalamayan parçacıkları öngörüyor.
(Bana göre ise, düzgün ve homojen bir Uzay-enerji yoğunluğu dokunun, Zaman dalgaları ile Planck ölçeklerinde dalgalandırıldığını düşünüyorum. Üstelik parçacıklara çarpan ve onları titreştirirken yansıyan dalgalarla ortam kaotikleşiyor. (Bir ondan, bir bundan...)
Kuantum boyutlarına inince yeni kavramlarla karşılaştık. Mesela sıcaklık ortamdaki her bir molekülün ortalama enerjisini ifade ederken, entropi parçacıkların hareket olasılıklarını ve tüm parçacıkların hareketlerini tespit için gerekli bilgi miktarını tanımlamaya başladı.
(Yüksek entropi, çok fazla bilgi ihtiyacını temsil ediyor)
Bu açılardan ele alınca, kuantum teorisinin makro düzeyde etkili olacağını düşünmüyorum.
Evreni, makro açıdan ele almak üzere geliştirilmemiş çünkü. Üzerinde hala çalışanlar, en geniş bakış açılarında olanlar bile, makro açıdan ele alamıyorlar konuyu...
Kuantum Felsefesinin, Nesnelere ve olgulara kaynaklık eden bakış açısını yenilemesi gerekiyor.
Evet, bir çok konuda çözümler üretiyor ve yeni yaklaşımlar üretiyor. (Çözüm üretmede aynı şey'i Einstein fiziği yanında, daha kısıtlı da olsa Newton fiziği de yapıyor.)
Ancak evrenin tüm kuvvetlerinin aynı, bir-iki temel kuralı haricinde hiç bir tanımlayıcı çerçevesi olmadığı durumdan, bu kadar karmaşık ilişkiler ağına yükselmesi esnasında, iki taraf içinde (gerek Görelilik, gerek ise Kuantum cephelerinden) "doğruya daha yakın tanımın" basitliğinden dolayı gözden kaçtığını düşünüyorum.