Einstein Gravitasyon teorisine eşdeğer olarak kütleçekimi izah edebilmek için "uzayın büküldüğü" varsayımıyla bir teori geliştirdi. Gravitonlar halen daha tespit edilebilmiş değildirler. Graviteyi hesaplayabilmek bu yüzden mümkün olmuyordu. Einstein kütlenin gücü oranında uzayı büktüğünü ve çevredeki diğer cisimlerin, ışığın bile bu bükülü uzaya tabi olacağını düşündü. Bu şekilde Genel Görelilik teorisini geliştirdi ve başarılı oldu.
Yani; genel görelilik teorisi "eşdeğerlik" üzerine düşünülmüş bir teoridir. Aslında uzayın gerçekten büküldüğünü ispatlamaz. Zaten bunu ispatlamak bu günkü teknolojiyle mümkün değildir. Uzayın yapısının ne olduğu halen çözülememiştir. (Çok küçük boyut ve enerji düzeyinde olduğu ve etkileşmediği için) Bu yüzden de bükülen bir şeyin olup olmadığı bilinemez.
Kütleçekim gücü cisimleri direkt olarak gravitonlarla etkiliyor olabilir ya da kütleçekimi uzayı büküyor, cisimler bu bükülü uzaya tabi olarak hareket ediyor olabilir. İkisi eşdeğerdir.
Eğer, uzayın bükülü olduğunu ve cisimlerin bu bükülü uzayda bükümlere göre yönlendiğini kabul edersek o zaman kütlenin varlığını ayrıca hesaba katmayız. Ama kütlenin ağırlığını hesaba katıp cisimleri etkilemesini uzaklıklarıyla orantılı olarak düşüneceksek o zaman da bükülü uzayı ayrıca hesaba katmayız. Yani her durumda iki seçenekten biri geçerlidir ve bu da eşdeğerlik ilkesidir.
İşte bu yüzden, bükülmüş ya da düz uzayı her hangi bir etken malzeme olarak düşünmek doğru değildir. Etki kütlelerden kaynaklanır. Kütle etki etmiyorsa uzay düzdür, ediyorsa bükümlüdür. Uzay düz olsun, bükülü olsun kendisi hiçbir şekilde "ayrıca" olaylarda etkili değildir.