Galiba kendim gibi beyin aşığı birini buldum öncelikle bundan dolayı çok memnunum.Şizofreninin subkortikal alanda dopamin aktivete artışı ve frontal alanda dopamin aktivite azalışıyla ilgili olduğunu biliyorum. Ama bu cümleyi piyasadaki tüm tıbbi psikiyatri kitaplarında görmeme rağmen bunu sanki şizofreninin sebeplerinden biri gibi lanse edilmesi bende soru işaretleri uyandırdı. Nasıl bu kadar emin oluyorlar? Ya sonucuysa, ya farklı mekanizmaların kesişen kollarındaki problemin diğer mekanizmayı da bozması sonucu ortaya çıkan bir yan etkiyse vb. Sonra şizofrenlerin tipik özellikleri hakkında bilgi toplarken önce inanıp sonra kanıt topladıklarına değinen bir doktorun kitabını okumuştum. Bu beni inanmak nedir sorusuna o zamanlar itmişti.Kafam bu konuda bir puzzle ve üzerindeki alakasız üç dört parça gibi. Bilgi eksiğim çok. Ama günlük hayattan, okuduğum kitaplardan ve tıp eğitimim süresince öğrendiğim bilgilerden yola çıkarak çıplak bir teori oluşturdum. Matematiksel temelinden kastım yukarda da belirttiğim gibi aritmetik üzerinden işleyen bir sistem. Ama aritmetiği incelenen beyin yapmaz, inceleyen beyin yapar. Şöyle ki, atıyorum biri bana gelip dese ki çayıma un kattım, inanmam çünkü çaya şeker katıldığının görsel, işitsel, tatsal verileri benim nöronlarımı sıklıkla defalarca uyardı. Üstelik iş bunla kalsa yine iyi, bu tarz verileri her yerden alabilirsin. Mesela bir kitap okurken şöyle bir cümle geçse \"ve John sütlü çayında şeker tadından hoşlanmazdı\"bu bile çaya şeker katılır bilgisinin nöronlarına gitmesidir. Burada devreye bilinçaltı giriyor. Bu bilgi deposu yerin inanç üzerinde mutlak bir etkisinin olduğuna adım gibi eminim. İşte burda açıklamaya çalıştığım çıplak teorinin muallak görünümü bilinçaltının muallak olmasından kaynaklı. Çünkü orası devasa bir harddisk ve çoğu inançlarımız oradaki nöronlarda yatıyor.Aritmetikten kastım, benim senin beynindeki nöronları birbir inceleyecek teknolojim olsaydı inan bana özgür sandığın iradenin aslında derinde yatan ve senin kontrolünde olmayan bir yapıya çoğunlukla tutsak olduğunu göstererek seni depresyona sokardım :) matematiksel kelimesi orada bir sembol olarak kullanıldı, benden inancın diferansiyel denklemlerini beklemiyorsun umarım :)) yani inanmak beynimizdeki gerçeklerin (gerçek olmasına gerek yok, bir yalanı sık tekrar edin bir zaman sonra o kişide gerçeğe dönüşecektir) dışarıdan aldığımız bilgilere pozitif tepkisizliğidir. İnanmamak ise tam tersi şekilde dış bilgilere hata verir, negatif tepkidir. Nörona aynı bilginin fazla sinyal vermesi orada epigenetik etkilerle bilgiyi kalıcı hale getirecektir,ve yeni sinapslar bu bilginin ilgili olabileceklerine yönelip zihne o tasnif grubuyla ulaşacaktır. Bunların kümülatif sinyali bilinmeyen bir şekilde zihin tarafından okunacaktır ve inanmak dediğimiz şey aslında tam olarak bu olabilir. Kısacası nörona bonkör davranan bilgi gerçeğimizdir. Peki nöron şerefsiz midir? :))