Zihin her nasıl işlerse işlesin kendisine gelen bilgi akışının arasındaki ahengi kendi yaratmış olamaz. Matematiği fiziği yaratabilirsem herşeyi yaratırım tanrı benim :) matematik evrenin dilinin keşfidir ve evreni inceleyip farklı yorumlar getirmek istiyorsak bu dile ihtiyacımız var kanıt sunmak için. Evet cümlelerine katılıyorum, yorumlarken kendi gerçekliğimiz içinde kalıyoruz ama dikkat ettiysen bu gerçeklerin pratikte işler olduğunu görüyoruz. Yani aslında beyin dışarıdan gelen bilgiyi pratikte çok faydalı şekilde işlemeyi öğrenmiş, zihinsel evrimimizin en üst noktası olarak hayal gücü, mantık, zekayı alırsak keşiflerimiz artacaktır fakat gerçeklerimizin değişmesi pek muhtemel durmuyor. İnsan bu gezegende bin yıl daha yaşarsa öyle zannediyorum ki gözleriyle (teknolojiyi muaf tutuyorum) kırmızıyı yine kırmızı olarak görecektir. Bizim gerçekliğimiz budur, matematik fizik değildir diye düşünüyorum. Yani bana göre bizim gerçeklerimiz ki bundan kastımızda dış kozmozun iç kozmozda yaratılması yani simülasyonudur,renkler, hisler, tatlar, sesler, kokular ve benzerleridir. Simüle ettiğimiz şeyler duyu organlarımızdan aldığımız verilerdir. Biz bu verilerden yola çıkarak tutarlı sistematik kurallar oluşturup bilimi yaratmayız \"keşfederiz\".Eğer evren bir yaratıcının kodu üzerine inşa edilmişse ki öyle olduğunu düşünüyorum, zihnimizdeki gerçek diye adlandırdığımız şey bu kodlardan asla bağımsız olamaz. Bundan dolayı yasalar keşfederiz, matematiği fiziği keşfederiz. Sonuç olarak böyle bir kategorilendirme yapmamın kendimce haklı sebepleri var. Eğer evreni kodlayan ben olsaydım, koskoca evreni bir zihne indirgeyecek kadar israfkar olmazdım ama bir zihne koskoca evreni sokabilecek kadar da cömert olabilirdim :)