Perfection (Nobody)\'un yaklaşımına katılıyorum. Bu dalgaların merkezden yayılan dalgalar gibi artan mesafe ile yayılma ile birim alana düşen enerjileri azalıyor olmalı.
Çapışan dalgalara gelince, dalganın aslında kendi başlarına bir anlamları yok. DDalga dediğimiz şey, bir enerji-kuvvet aktarımı. Bir dokunun kullanılarak, enerjinin aktarılması-taşınması.
Sorunun kaynağında, uzay için vakum kavramını kabul ederken- bu hiçliğin, eterin olmayışına rağmen, gene de higgs alanı olsun, enerji alanı olsun bir dokuya da ihtiyaç duymamız.
Sonuçta, saptayamıyor olsakta bir enerji yoğunluğundan oluşan bir doku var. Adı, yapısı ne olursa olsun. Dalgalar bu dokuda aktarılıyor.
İki dalga bir araya geldiğinide, yerine göre, buralarda enerji yoğunlaşması oluyor olmalı.
Ancak bu enerjinin vektörlerine göre, uzay-zaman dokusu ancak belli şartlarda tepki veriyor olmalı. Yabi her keşişme noktasında değil, ancak belli açılarda ve yoğunluktan sonra sanal parçacıklar oluşuyor olmalı.
Kalıcı parçacıklar evrenin başlangıcında bir sefer oluşmuş ve bu durumu koruyor gibiler.
Geçici de olsa sanal parçacık bir kere oluştu mu, bunun bir kütle çekim etkisi de olmalı.
Daha sonra parçacık bozulup, enerji formuna döndüğü zaman bile bu kütleli durumdaki etkisi devam ediyor olmalı.
Karanlık maddeyi bu yüzden, galaksiler arasındaki dalgaların kuantum kaynaşmalarının ürünü olarak ele alıyorum.
Evrenin dış zar\'ı için sadece sicim yapısını anlatan varsayımlara dayanıyorum. Daha derinlemesine bir birikimim yok. Akışkanların yüzey gerilimi ve mutlak sıfırdaki durumu içinde bir birikimim yok.
Aslında böyle bir duvarın nasıl olması gerektiğine dair de net bir görüm yok. Sicim işin kolayı. Uyumlu ve esnek.
Ama şunu sormak durumunda kalıyorum. Eğer uzay boşluğunda 200 derecelik bir ortamda bir bardak kaynar suyu, bir noktada boşluğa bıraksam, buharlaşan su moleküllerinin durumunu nasıl tanımlardım?
Su molekülleri kesin olarak merkezden eşit olarak ve her yöne eşit dağılacaklardı. Tüm ortamı eşit oranda su molekülü ile doldurana kadar bu hareketlerine devam edeceklerdir.
Bu hareketleri esnasında, daha fetedilmemiş uzay bölgeleri ile su molekülü içeren bölgelerin ilişkisi nasıl olurdu?
Su moleküllerini bir zar içinde mi genişliyor olarak kabul etmek daha iyi, yoksa başka türlü mü?
Eğer başka türlü ise, su molekülü içeren ve içermeyen alanlar arasındaki o ince sınırı nasıl tanımlardım?
Bu sorulara cevabım olmadığı için, bu kapalılığı sağlayan yapı hakkında şimdilik yetersiz varsayımlarım var.
Eğer dediğiniz gibi negaitf bir enerji alanı olursa, bu ayrımı netleştirecek ve kesinleştirecek, üstelik biçimlendirecek bir yapı daha mümkün olurdu belki de... Umudum bu.