Evrendeki tüm enerjinin tek bir tekillik noktasından çıkış olmasını mantıklı bulmuyorum.
Çünkü kara deliklerde enerjiyi (veya kütleyi parçalayıp, enerjiye çevirip) tekilleştiriyor ama, tek bir nokta değiller.
Bu kadar kara delik dahil olmak üzere, tüm baryonik madde ve enerjinin tek bir tekillik noktasından fırlaması mantıklı değil bence.
Onun yerine daha öncede (mikrodalga da ısıtılmış kahve-su) örneklediğim, aşırı yüklenmiş (titreşim eğilimli) kuanta paketçiklerinden oluşmuş, saf bir uzay denizi düşünüyorum.
Eğer uzay kuanta paketçiklerinden oluşmuş bir deniz ise, tüm paketçikler özdeş olduğu için homojen, simetrik ve düzenli bir yapıda olacaklardır. Ayrıca, her paketçiğin titreşimi, diğer paketçiklerle sınırlandığı için, oldukça dingin, huzurlu, sakin bir yapısı olacaktır. Aynı zamanda bu yapı, süper iletken olacaktır. Her hangi bir etkiyi yavaşlatacak titreşim aralıkları (boşlukları) yok çünkü...
Biz enerji varlığını, titreşim sonucu uzay dokusuna yapılan etki ile tanımlayabiliyoruz. Bunun iki şekli var. Biri elektromanyetik olanı ki bu fotonları içeriyor. Diğeri kütle çekim dalgaları gibi olanı ki bu foton içermiyor. Zaten kütle çekim dalgalarını direk tanımlayamıyoruz. Sadece etkilerinin sonuçları sayesinde fark edebiliyoruz.
Bu yüzden hiç bir titreşimi olmayan-saptanmayan durumların tekillik olduğunu düşünüyorum. Çünkü titreşim yok ise (tespit edilebilen) boyut da yoktur.
Boyut dediğimiz kavram, sadece bir kuantanın titreşim yaptığı alanı gösteriyor bence.... Bu titreşim vektörleri üzerine bizler uzamsal boyut tanımlarımızı oturtuyoruz.
1 enerji paketçiğinin (kuanta) bir periyotluk titreşim alanı 1 Planck Mesafesi genişliğinde olduğuna göre, sicim teorisinden biraz faydalanabiliriz.
Sicim teorisi fark olarak her bir sicimin, sonsuz enerji yüklemesi ile genişleyebileceğini ifade ediyor.
Bence ise, tüm kuantalar özdeş ve enerji miktarları aynı. Ve bir kuanta titreşmeye başladığı zaman ancak sicim olabiliyor. (Bir bakıma bir noktanın titreşmesi sonucu oluşan yeni gözlemlenen yapı)
Ve kuantalar, öz yapılarını kaybedip yeni bir yapı oluşturmuyorlar. Yani sicime enerji verdikçe büyüyen tek bir sicim değil.
Her sicimin titreşimi, diğerleri ile girişim yapıp, girişimlerinin genliğini büyütüyorlar. Sisteme ne kadar çok kuanta eklenirse, ortak girişim genliği o kadar büyüyor. Dışarıdan tespit edilebilen bu ortak girişimin süper pozisyonu.
Tekrar sakin enerji denizine dönersek, bu yapı içinde bilinmeyen bir sebeple (?- Her türlü açıklama var ama en yaygın olanı teolojik "Ol!" emri), bu doku içinde "bir noktada" olağandan fazla enerji etkisi oluşuyor.
Bu etki ile simetri içindeki dengeler bozuluyor. Simetri kırılıyor.
Simetriyi kıran etkinin, geometrik bir küre şeklinde "etki dalgası" olarak yayılıyor.
Yayılma esnasında, etki noktasından başlamak üzere dalga etraftaki kuantumu bir ortam olarak kullanacaktır.
Yani dalga olarak, 1 kuantadan, bir diğerine geçecektir. Bunun diğer anlamı, kesikli bir dağılım olacağı ve her genişleme aşamasında 1 Planck Mesafesi (1 kuantanın yapabileceği maksimum dalga genişliği) ilerleyeceğidir.
Doğal olarak böyle bir kırılma ile sakin iken baskı altına alınmış kuantaların titreşimleri de etki dalgasının geçtiği alanlarda sisteme zincirleme reaksiyon şeklinde dahil olacaktır. (Mikrodalgadaki suyun bir anda patlaması).
Bu ilk etkiden çok daha büyük bir enerji açığa çıkartır ki, bu daha bozulmamış doku kısmında ani bir genişlemeyi (büyük enflasyon) de besleyecektir.
(Kısa bir an durup şöyle bir duruma bakarsak, evren gene bir noktadan ve tekillikten başlıyor. Gene simetri kırılıyor. Gene düzenlilik bozuluyor. Sadece tüm enerji tek bir hiçlik noktasından gelmiyor.)
Aşırı enerji artışı ile genişleyen doku ilk başta küresel olsa da, sisteme dahil olanların enerjileri ile geometrik yapısını değiştirmek zorunda kalmış olmalı. Suyun içinde bir hava kabarcığına, ani ve eşdeğer kuvvet uygulandığında, küreden torusa dönüşmesi gibi. Çünkü enerji miktarını ve yayılma yüzey alanı arasındaki oransal dengeyi koruyacaktır.
(Bunlar bilinçli bir tercih değil sadece gözlemlediğimiz fiziksel olguların matematiksel kanunlarının o şartlar altında da geçerli olduğuna inanmamdan kaynaklanıyor.)
Dalgaların bir ortam içinde genişlemesine dönersek, ilk etki ve enflasyon dönemi ile elimizde iki farklı yoğunluğa sahip ortam olduğunu görüyoruz. Bir tanesi ilk etki ile işgal edilen ve çalkalanan alan, diğeri henüz ilk etki dalgasının ulaşmadığı bölgeler. Bu enerji titreşim hareketliliği bazında, enerji yoğunluk farkı olan iki alanı-ortamı işaret ediyor.
Dalgalar bir ortamdan, farklı yoğunluktaki bir diğerine geçerken tepki gösterir ve kırılırlar. Bir diğer tepki ise çok zayıf ama aynı frekans ve dalga boyunda bir eko dalgasının da, yayılma bölgelerinden geriye yansıması.
İşte Zaman dediğimiz, kavram bu eko dalgalarının evren içine geriye yansıması ile oluşuyor.
Bu dalganın oluşum özelliklerine bakarsak, en başta dıştan içe doğru yayıldığı için, eğimi ters. Yani aktardığı kuvvet ilerledikçe azalmıyor, tam tersi artıyor.
İkincisi, tek yönlü.
Üçüncüsü ise etki dalgasının geçtiği alana nüfuz ettiği için, bu alanla kaynaşıyor ve uzay+zaman şeklinde bildiğimiz evreni dokusunu oluşturuyor. Bu arada evrenin süper akışkan özellikleri kazanmasını da sağlıyor.
---000---
"Zaman zaten vardı" kısmında sanırım biraz görüş farklılığımız var. Evrenin oluşumundan önce, bir "önce" vardı. Ama Zaman yoktu. Zaman, kütlenin titreşimleri değil, evrenin genişlemesinin bir sonucu olduğu için bize soyut kalıyor. Ama aslen, fizik denklemlerinde varlığını göz ardı edemeyeceğimiz net bir değişken.
Bu konuda eklediğim link, önce-sonra konusundaki fikrimi açıklama da yeterli. Dilerseniz.
https://www.quora.com/Did-time-begin-at-the-Big-Bang-If-so-would-it-be-reasonable-to-say-there-s-no-such-thing-as-before-the-Big-Bang/answer/Burtay-Mutlu