1

Çevremde böyle üstün zekalı bir çocuk-genç var. Anne Öğretmen, baba gazeteci. Dede ve büyükanne de eski üniversite öğretim üyeleri. Çocukla bebeklikten itibaren, annenin çalışma koşulları nedeniyle ilgileniyorlar. Hatta biraz fazla... Çocuktaki potansiyel, bu 2-6 yaş aralığında aldığı ilgi ve eğitimle açığa çıkıyor. 4 yaşlarında okumayı söküyor. Jurassic Park filminden sonra paleontolog olmak istiyor. Tüm devirleri ve dinozor yaratıklarını, adlarını, özelliklerini öğreniyor. Sanırım 10 bin civarındaki hayvanı anatomik yapılarından, beslenme şekillerine kadar öğreniyor. Sonra isimlerinin Latince karşılığını öğrenirken, İngilizceye merak sarıyor. İngilizce de işine yarayacak düzeyde öğreniyor. Bu arada gökbilimine de meraklı, bütün takım yıldızlarını, yerlerini ve isimlerini öğreniyor. Anne-baba kitap yetiştiremiyor. Sonra bunlara ilgisi bitince, hayvanlar dünyasına el atıyor. Öğrenebildiği tüm hayvanların özelliklerini ve isimlerini Latinceleri -İngilizceleri ile öğreniyor. Ardından, başlangıçta hafif iken, zamanla "origami" tutku haline geliyor. Bİr parça kağıt ile istediği hayvanı özellikleri ile yapıyor. Başlangıçta kitaplardakini taklit ederken, zamanla kendisi modeller geliştiriyor. Özellikle yapı malzemesini en verimli ve dirençli kullanacak şekilde alet-edevat-bina tasarımları da yapıyor. Ardından Transformers filmi ile dönüşüm yapan, metamorfozik ürünler tasarımlıyor. Tüm transformers üyelerini ve özeliklerini de biliyor artık. Sonra okula gidiyor. Derslerde başarılı ama dersleri ve okulu sevmiyor. Dersleri dinlemesi yetiyor. Ve çok sıkılıyor. Arkadaş olarak da çok tutuk. İletişim kurması ve onunla iletişim kurmak çok zor. Zihin dünyasının hızına ve çeşitliliğine uygun arkadaş bulamıyor çünkü.... Ailesi bu duruma üzülüyor ama normal bir çocuğa dönüşmesine de imkan yok artık. Karakter oturmuş durumda... Son çare bir sınava sokuyorlar. Üstün zekalı çocuklar için olduğu söylenen bir okula... Yazılı sınavları kazanıyor ama sözlü mülakatta kaybediyor... Çünkü seçici heyet çok akıllıca bir soru soruyor. Sadece çocuk ile ilgili değil, ailesi, yetişme çevresi, dini ve siyasi görüşü ilgili de bilgi sağlayacak bir soru bence:" Nimet nedir ?" soru bu... (Sonuçta bence bu ve benzeri soruları kıstas alanlar, uzun vadede ülke geleceğine etkide bulunuyorlar. Çocuk okula giremedi. Kim kaybetti? Kimin kaybı daha çok? Çocuğun mu? Toplumun mu? Bunlarda göz önüne alınmalı bence.) Bu çocuğun zekasını incelersek, bence, genetik yapıdan ziyade çevre ve ilgi ile sağlanan imkanların etkisi çok daha büyük. Diğer bir gözlem de bu tür bir zeka geliştirmek için, başka bir bedelin muhakkak ödendiği... Yani bir alanda çok zeki olmak, başka bir alanda sorunlu olmayı engellemiyor. Ailenin çocuk yetiştirirken bunu bilincinde olması şart. Çocukların çoğu potansiyel olarak eş zekadalar, zamanla ve doğru zamanda sizin onu nasıl işlediğiniz önemli.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
1

Şimdiye kadar, (özel durumlar hariç), sınırlı, zekası veya merakı yetersiz, mutsuz küçük bir çocuğa hiç denk gelmedim. Aslında sanırım biz büyükler, istediğimiz gibi biçimlendirmeye çalışırken, bu cevherleri köreltiyoruz, Hepsinden biraz olması için, çocuğun zihnini özgür bırakın ... Kimi ebeveynler, özgüveni yüksek olsun diye, çocuğun isteklerini karşılayıp, ona sınır koymama eğiliminde oluyorlar. Ama bu sorunu daha da çetrefilleştiriyor. Çocuk büyüdükçe, başkaları tarafından karşılanmayan isteklerinden dolayı, ailesine yükleniyor ve bağımlılaşıyor. Çoçuğun zihnini serbest bırakmak, onun isteklerini karşılamak olmamamlı. Bilakis, onun toplum ve aile içindeki yerini ve sınırlarını gösterip, bu sınırlar içinde kendisine ait özel bir kişilik alanı oluşturmasını desteklemek olmalı. Çünkü o sınırlarını genişletince, özellikle onu sevenler başta olmak üzere, başka birilerinin de sınırları daralıyor olduğunu anlamalı. Ona aile içindeki yerini gösterip, bir işlev ve sorumluluk sahibi olması desteklenmeli. Merak ettiği konularda mümkün olan teçhizat ve tedrisat desteği verilirken, sabun köpüğü heveslerde, aynı hatalar tekrarlanmamalı. İnsanoğlu sosyal bir varlıktır. Tek başına, fiziksel ya da zihinsel, mutlu olamaz. Başarıları takdir edilmedikçe, yaptıklarından haz almaz. Daha iyisini yaptığında bu takdir edilmezse, "yarın daha iyisini yapacağım duygusu" kalmaz. Bireylerin kişilik sınırları gösterilemezse, başkalarını da kendisi gibi sınırsız sanır ve gerçekleşmeyecek arzu ve isteklerin peşinde tatminsiz, mutsuz kalır. Hayal gücü eleştirilirse, hayallerine kendisi de inanmaz. Her şey kötüye giderken bile iyiyi araması öğretilmezse, yarından umudunu keser. Umut gidince, insanoğlunun gelecek ümidi de gider. Yarına korkuyla, endişeyle bakar. Belkide hiç gerçekleşemeyecek olası tehditlere zihnini yorup, önlem alır. Zamanını ve zekasını boşa harcar. (Aslında bu "toplumsal bir yara"mız gibi duruyor...) ---------000--------- Çocuğun zihnini açmak için; onunla oyun oynayın. Hikayeler anlatın. umutlarınızdan bahsedin. Beraber öğrenin. Fikirlerine değer verin ve UYGULAYIN. Sorular sorup, hiç düşünmediği konularda düşünmesini sağlayın. Ve her zaman gerçekçi olun, hayallerini gerçek imkanları üzerinde geliştirsin... Ve bir şey yapmak istediğinde, "Hayır!" demeyin. Beraber yapmaya çalışırken, neden olmayacağını "anlamasını sağlamaya" çalışın. Onu anlayın, sizi de anlaması için sabırla uğraşın.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Dayak...Cennetten çıkmadır. Akıllandırır.

Hiç Kimseyle Tartışmaz 7 yıl önce 0