Bu sorunun sorulduğu yerde bilim biter, felsefe başlar. Şöyle ki, doğadaki hiçbir canlı, nasıl davranması gerektiği konusunda ikileme düşmez; sadece içgüdülerini dinler. Ama insan, doğru ve yanlış kavramlarını yaratma ihtiyacı duymuştur. Mevcut seçeneklerin ötesini görmeye, doğal yöntemleri ve doğal sonuçları değiştirmeye ihtiyaç duymuştur. Cezayı, mükafatı icat etmiş, kendi yasalarını üretmiştir. Bilimsel açıdan tüm bunlar, bir bitkinin fotosentez yapma ihtiyacı ile aynı şeydir çünkü insan ırkındaki bu uyumsuzluk, evrimden soyutlanarak değerlendirilemez, tümüyle doğaldır. İşte bu ikilemden çıkabilmek için felsefeye ihtiyaç duyarız, hem de ilk çağlardan beri. Antik dönem filozofları, "iyi"yi tanımlamış ve tarih boyunca bu orijini pek çok öğreti izlemiştir. "Her şeyin bir doğrusu vardır" diyen idealistler, "Davranışlarımıza göre şekilleniriz" diyen varoluşçular, temelde, kötülüğün anlamsızlığına dikkat çekmeye çalışmışlardır. Ancak bu saptamanın yanlış anlaşılmasını istemem, bilimin etik değerler üzerinde tesiri olmadığını söylemeye çalışmıyordum. "İnsan zarar vermeden yaşayabilir mi; insan iyi, erdem sahibi olabilir mi" gibi sorulara yanıt ararken, felsefeyi ötelememek gerektiğini anlatmak istiyordum.