Pek bakamiyorum ve yazicaklarim da dağılıyor. Yarım kaldı maalesef. Devam edebildiğim kadar edip Burtaya ve kendisi gibi parçacık fiziğine ilgi duyanlara bir iki sorum olacak devam edebilirsem.
Simdi;
Direnç ve sürtünme kavramları ele alındığında maddenin sıcaklığının bir sonucu olduğu asla unutulmamalıdır.
Sıcaklık evren denilen sistemin var oluşunun ve varoluş evrelerinin ana değişkenidir. Ve bu kavrama tersinin tersinden bakarak evreni anlamaya çalışmak, duru olan suyu bulanıklaştırıp dibini görmek kadar kolay (?) olabilir.
Yukarıda sıcaklığı ele aldığım bağlamda
"...sorusundan ziyade; "Eğer farklı materialler, elementler ve alaşımlar, bileşikler farklı sıcaklıklarda olsa da, ısı kaybedince süper iletkenlik özelliği gösteriyorlarsa, aralarındaki ortak nokta nedir?" sorusu daha iyi...
ikinci soru ise "Bu malzemeler oda sıcaklığında niye direnç gösteriyor? olmalı." sorularının cevabını vermekte hiç zorlanmıyorum. Fizik bize tersten anlatılmaya çalışılıyor işin açıkçası.
Bu iki kavrama nasıl yanlış bakıyorsak, basınç ve özellikle atmosfer basıncı kavramlarına da yanlış bakıyoruz. Süperakışkan ortamda basınçtan bahsedilemez mesela. Veya süperiletken gibi bir ortamı hep kablo, seramik gibi katı halde tasavvur ediyoruz. Yada en azından evreni, uzayı, uzayın gizemini anlayabilme bakımından yanlış bakıyoruz bu kavramlara.
Basınç kavramının fizikte yer edebilmesi için (karadelikler ve yıldız oluşumları için bu durum daha komplikedir.) kendi ekseni etrafinda dönen ve bu dönüşle etrafinda atmosfer meydana getiren katı kütleli bir cismin varlığı ilk şarttır. Aksi savlara saygı duyarım. Ama lütfen acele etmeyin ve iyi düşünün.
Normal basıncın tanımına baktığımızda, bir yüzey üzerine etkide bulunan dik kuvvetin, birim alana düşen miktarı. Bu tanım hem eksik hem hatalıdır. Dünya üzerindeki cisimler baz alınıp bunlar için tanımlama yapıldığından dolayı eksik bir tanımdır. Dünya ortamından çıkıp, şöyle uzak bir boş uzayda baktığımızda da yanlış bir tanımdır. Çünkü uzay ortamda basınç diye bir kavram yoktur. Bir başka deyişle basınç denen kavramın ana şartı dünyadaki yer çekimidir. Bu belirtilmeden yapılan tanım yetersiz bir tanımdır. Burada evrendeki kütlecekimi ile dünyanın yerçekimi birbirine karıştırılmamalıdır.
Gelelim bizim için daha önem arzeden atmosfer basıncı tanımına. Atmosfer basıncı tanımına baktığımızda, atmosferi oluşturan gazlar, ağırlıkları ile cisimler üzerine bir kuvvet uygular. Bu kuvvete atmosfer basıncı denir. Bu basıncı keşfeden italyan ismiyle tanımıyla keşfini çok güzel ve çok doğru ifade etmiş. Deniz seviyesinde ve belli sıcaklıkta 1 atm şeklinde kabul görmesi ise ki bu doğrudur, fizikte bize verilen bilginin eksikliği sebebi ile gayet kafa karıştırıcıdır. Çünkü bu atmosferik gazların da cisimlere basınç uygulayabilmesinin ana şartı yine dünyadaki yer çekimidir. Ayrıca atmosfer basıncının 40 km yükseklikte etkisinin sıfıra inmesi yani dünyanın yerçekimi yine es geçilmektedir. Bunun yerine etkiyen denerek yan sebep gibi bakmak temelden hatalıdır. Keşfeden kişi bunu atmosfer basıncı olarak gayet doğru tanımlamış, ancak yerçekimi tanıma konmadığından evreni anlamadaki yaptığımız varsayımlar temelsiz olarak kalmaktadır.
Bunlar gibi, fiziğin temel yasaları niteliğindeki tanımlar bize evreni anlamaktan ziyade temel mantığımızın sorgulamasına da yasa olmaları sebebi ile pek müsade etmiyor.
Bu açıklamaların ana sebebi süperiletkenlik, süperiletken ortam, süperakışkanlık, süperakışkan ortam gibi konulara veya yıldız ve karadelik oluşumu veya ışığın bile farklı ortamlardaki farklı davranışları, farklı hızları gibi konulara; genelde sistemin ana değişkenlerini, bu değişkenlerin var olması veya ortadan kalkma durumunu, sistemin proton sayılarına göre oluşan elementlerin her birine farklı düzeylerde yaklaşımları, sisteme tanımlanan yasaların her mekanda ve her koşulda işlemediğini, hatta bazı mekan ve koşullarda bazı yasaların isminin bile geçersiz olduğunu, açıkçası, fiziğin geçerliliğini yitirmeye başlayan tanımlamaları sebebi ile, yapılan keşif ve buluşları karanlık madde, anti madde, eter gibi terimlerle süsleyen denklem ve kuramları kabul ederek bakmamız gerekliliğini kabul edememem.
Öte yandan klasik mekanik ile açıklanamaz deyip bu konularda, topu fizik ve temel yasalardan uzaklaştırıp, kendisi çıkmaza giden fizik tanımlarına nefes aldıran kuantum mekaniği, bir yandan mutlak doğru yoktur deyip, diğer yandan suya sabuna dokunmadan ben parçacık ve gözlemlenemeyecek kadar küçük sistemleri incelerim demesi, bir anlamda kendi topuğuna sıkmaktır. Elementler proton sayısına göredir, atom elektron proton nötron ve bunların altı parçacıklar ile ışığı baz alıp bunun dışındaki fiziği ayrı bir yere bırakmak ama yeri geldiğinde de bunları mutlak doğru olarak kabul ederek denklem varsayım ve kuram oluşturmak veya desteklemek çelişkidir. Bunun yanında atomu parçacık olarak inceleyip yapılan kurgulamalarda büyük resmi görmezden gelmek de kuantum fiziğinin temel eksiği. Örneğin azot ve karbon elementleri. Atom cekirdegindeki proton sayılarına göre periyodik cetvelde ardışık iki element. Parçacık olarak baktığımızda 6 protonu olan karbon elementine 1 proton ilavesi yapilabilse karbon elementinden değil azot elementinden söz edebiliriz. Işte tam bu noktada parçacık fiziğinin asıl ilgilenmesi gereken bir tarafta 6 protonu bulunan, +3727 de eriyip +1100 santigrat ilave edip +4830 da kaynatabildiginiz karbon diğer tarafta 7 protonu bulunan, -210da eriyip -195,8de kaynayan azot. Bu çok yüksek farkın sebebi sadece 1 proton deyip işin bu kısmıyla ilgilenmeden atom ve atomaltı parçacıkları ve ışığı merkeze koymak evreni anlama bakımından sadece ve sadece zaman kaybı.
Bunun gibi önemli olan misal basınç arttığında veya düştüğünde atomik parçaların sisteme verdiği tepki değişmekte, erime ve kaynama sıcaklıkları çok farklı bir hal almaktadır. Siz bu durumları, atomaltı olarak yorumlayamadiginiz gibi, bunları hesaba katmadan da atomaltı hesap yapamazsınız. Durumu temel yasalarla geçiştirmek, ve üstüne açıklığa kavuşturmak yerine temel bir yasa ile kabaca "Yapilan gözlem dahi değişken olarak sisteme eklenir ve sonucu etkiler." demek ne kadar doğru, takdirinize kalmış.
Yukarıdakiler gibi bir kaç temel tanımdaki eksikliğe değinmeden veya mevcut yasalari irdelemeden konuya devam etmek pek mümkün olmuyor.