0

Özetle; üretim yapısı ile yönetim yapısı arasında doğrudan ilişki olduğunu düşünüyorum. Şimdi dünya ciddi çevre sorunları arasında, 3 farklı üretim dönemini yaşıyor. Gelişmiş ülkeler bilgi çağının sürdürülebilir ekonomisine geçiş yaparken, gelişmekte olanlan endüstri çağının tüketime dayalı büyüme ekonomisi modeli içindeler. Gelişmemiş olan bölge pek kalmadı ama onların endüstri öncesi kapalı-kendine yeteril ekonomik modelleri de, gelişmekte olanlarda iç çatışmalar olarak kendisini gösteriyor. Ülkenin bir yanında endüstri döneminin bakışları ve felsefeleri hakimken, diğer yanında hala tarımsal yapının adet ve geleneklerine dayalı bakışlar ve değerlerin çatışması gibi... İnsanlığın bu geçiş dönemi uzun ve sancılı olacak. Ancak bu dönemin bitmesi ile acılardan derslerde çıkartılacağını umarak, iyi bir gelecek umuyorum. Konuyu yerel bazda değil de, sadece genel ve tüm dünya ya yönelik ele alabilirseniz. Daha sağlıklı olur. Mesela; Şirket yapılarının değişeceğini düşünüyorum. Daha önce de değinmiştim. İnsanların kâr amacıyla değil, kendilerini ve ideallerini gerçekleştirmek için bir araya gelip, şirketleşeceklerini düşünüyorum. Bu şirketlerde çalışanlar aynı zamanda hissedar olacak ve yönetim tarzı da şirket içi demokrasiye uygun olacak. Kooperatifleşmeyi andırıyor olabilir. Ama daha çok Çin'in bölge halkının malı olan ve bölge halkına iş-gelir sağlamak amacıyla kurulan (the Township and Village Enterprises TVE) İlçe ve Köy işletmeleri modelinin gelişmişi... Bu tür şirketlerin yaygınlaşması, üretimden, yönetim sistemlerini bir çok şeyi değiştirecektir.

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 6 yıl önce 0
0

Keşke içgüdüleri ile hareket ettiğini düşündüğümüz hayvanlar kadar olsak. Hem doğayla uyumlular, hem ihtiyaçlarından fazlasını asla öldürmüyor ve stoklamıyorlar. İçleri dışları bir. Ne olduklarını, nasıl tepki vereceklerini biliyoruz. Bencillikleri sadece ihtiyaçları ile sınırlı. Sevgileri de, nefretleri de koşulsuz. Var olanla yetinmesini, biliyorlar. Ve an'ı yaşamaktan öte bir kaygıları yok... Temelde insanın hayvani olarak adlandırdığı içgüdülerin çoğu, uzun vadeli hesaplarına göre kendi çıkarları için olumlu pozisyon oluşturma çabasından öte değil. Bencil ve açgözlü. O yüzden bence, onların değişmesi pek olumlu olmaz . Zaten çok değişmiş durumda. Yüceltilmiş, hümanizma, eşitlik, adalet gibi değerlerin bile kelime anlamları dışında geçerlilikleri kalmamış bir dünyadayız. İnsana has sayılan "merhamet", empati kaybıyla başabaş gidiyor. Temel içgüdülerimiz değişmez. Hayatta kalmak ve gen aktarmak ise değişmese de , doğa tarafından törpüleniyor gibi... Bilim ve teknoloji ile imkanlar arttıkça, insanlığın da gelişeceği düşüncesine katılmıyorum. İnsanı geliştiren şey, sıkıntıları ve hatalarıdır. Bunları çözme ihtiyacı da gelişmeyi tetikleyen şey. Ve bunları da yaşamaya başladı, insanlık. 50 ya da 100 sene sonra nasıl bir dünya düşünüyorsunuz anlatın, ben de size değişecek içdülerimizi söyleyeyim.

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 6 yıl önce 0