Mimi uzay, tüm cevabı tekrar kullanınca, aynı cevap tekrarına gerek yok. Daha kısa olur, diğer katılımcılar içinde...
Sorunuza gelince " Evrenin ısıl ölümü gerçekleşene kadar akacak olan enerjinin yan ürünü olarak oluşmuş olmakla, enerjinin direk olarak daha hızlı dağılması için kaçınılmaz olarak oluşan karışık sistemler olmamız arasında nasıl bir fark vardır? "
Öncelikle homojenlik'i ele almamız gerek bence. Enerji, bütün evrende aynı düzeyde olmak, hiç bir yerde, diğer bölgelerden farklılık olmasın istiyor diyelim. Termodinamik kanunları bunu öngörüyor ve buna uyuyor çünkü...
Enerji her yerde aynı düzeyde olduğunda, artık enerji değişimi, eşitlemesi olmayacağı için tam, saf, homojen ve durgun olacak. Yani entropi'de duracak.
Buraya kadar gerek bu sayfadaki, gerek öncesindeki arkadaşlarla hem fikiriz, diye düşünüyorum.
Evrenin ilk düzenli ve düşük entropili homojen halini düşünüce, şu anki kaotik hali keşmekeş tuhaf kalıyor.
Bir ortamı homojenleştirmek için iki olasılık vardır. Üçüncüsünü ben bilmiyorum.
Diyelim ki elimizde bir leğen ve içinde tepeleme yığılmış kum var. Leğenin ortasında tepe yapsın.
Evrenimizin aksine, leğen genişlemiyor.
Bu kumu tüm leğene eşit oranda yaymak için, ya elimizle eşit olacak şekilde dağıtırız.
Ya da leğenin ağzını kapatıp, hafifçe leğeni titreştirirz. Tüm kumların kaynaşmasına ve karışmasına rağmen, eninde sonunda kum miktarı (çalkalama için verdiğimiz titreşime göre) eşitlenir.
Oysa evrenimizde, bunların üstüne iki tane daha durum var.
İlki; leğen habire büyüyor. İkincisi, bazı kum tanecikleri bölgesel olarak topaklaşmış.
Bu durumda homojenleşme için, düzenli bir dağıtım mümkün değil. Bu hedeflenen düzen ancak kaos'tan çıkabilir.
Kütle oluşumu şans eseri mi oldu, yoksa bilinçli bir karar mıydı bilemiyorum. Zaten beni aşar.
Ama entropiyi, enerjinin homojenleşmesinde "bir araç" olarak ele alırsak:
Canlılığın iki işlevi var.
İlki sizin ifade ettiğiniz şekilde, enerjinin dağılmasına, evrene yayılmasına iş üreterek ve maddeyi farklı bileşenlerine dağıtarak destek veriyor. Üstelik bunu seçerek yapıyor. Mesela bir astroidi parçalayıp, birimlerine ayırmak evren için uzun bir uğraş iken, kâr amaçlı madencilik şirketleri için bir kaç yıllık olabilir. (Yarı şaka, yarı ciddi bir örnektir.)
Diğer bir işlevi ise, evrendeki zaten hali hazırdaki enerji hareketi içinde, önce temel olanları eşitlemeye çalışıyordur.
Leğendeki kum topaklarına dönersek, titreştirme işimizi bittikten sonra, kalan topakaları parçalarız. Önce parçalayıp, işlem sırasında tekrar topak oluşma riskine giremeyiz. İş bitince topakları parçalar sonra hafifçe titreştiririz. Hatta esas titreştirme sırasında bazı topakların da, çarpan kum taneleri ile parçalanmasını bile bekleyebiliriz.
Fakat bu galaktik çerçeveyi tek bir sistem olarak ele aldığımızda karşımıza çıkan durum.
Yani topaklar açısından?
Onlarda aynı eğilim altında, mini sistemler kurmuş durumdalar. Bunlar, sistem bazında (burada topakları-madde yerine kullanıyorum tam olarak) varlıklarını korumak ve sürdürmek için dışarıya (evrene-leğendeki genel titreşime) karşı hem dengelere (temel kuvvetler) dayanan sağlam bir yapı oluşturmaya çalışacaklar , hem de evrenden gelebilecek tepkilere uyumlu olmak, sistemleri bozulduğu zaman kendilerini koruyabilmek için de ona karşı nötr olma (artı-eksi yük eşitliği gibi) eğiliminde olacaklar.
İşte canlılık tam bu noktada yüksek işleve sahip, hem dengelere dayanan kararlı bir sistem, hem de dışarıdan gelene tepkilere kendi iç sisteminde değişiklik yaparak uyum sağlama ve sistemini koruma açısından yüksek kapasiteye sahip.
Hatta organizma geliştikçe, dışarıdan gelen etkilere karşı, diğer sistemlerle (canlılarla) işbirliği yapacak (çok hücreli organizmadan, sosyal oluşumlara ) kadar farklı olasılıkları geliştirebilecek kapasitede olacak.
Bu nedenle canlılığın varlığını, evrenle uyumlu olarak varolmak ve kendi sistemini dengede tutmak için geliştirilmiş, maddenin değişik bir doğal formu olarak görüyorum.