Manyetik, elektromanyetik alanların özellikleri birçok bakımdan kütle çekime benziyor. En azından Newton kanunları düzeyinde... Uzaklığın karesi ile ters orantılı çekim gücü gibi. Diğer yandan elektromanyetik alan, kütle çekimin aksine çift kutuplu (kütle çekim tek kutuplu).
Bana göre bunun nedeni elektromanyetik kuvvetin, kütle çekiminin bir türevi
( yani kütle çekimin bir durumundan kaynaklanan anlamında) olması.
Çift kutuplu olmasını ise dengeyi kurma olarak ele alıyorum. Şimdi esas sorunuza gelirsek, belirttiğiniz tüm metallerin atomları periyodik cetvelde çok yakınlar. Benzer özellikleri var. Amorf durumdayken mıknatıs özelliği kazanamıyorlar.
Ama kristalize olunca veya özel şartlarda mıknatıs özelliği kazanıyorlar.
Bunu atomların ve moleküllerin diziliş şekline bağlayabiliyoruz. Bu sayede kızgın erimiş demir ( ya da krom, kobalt) den elektrik akımı geçirirsek, sıvı metal içinde polarlaşma sağlayarak mıknatıs üretebiliyoruz.
Ya da toplu iğne gibi küçükleri uzun süre mıknatısla tutarak, (kütlesine oranla yoğun bir manyetik alanda) geçici mıknatıs özelliği kazandırabiliyoruz. Bu süre zarfında toplu iğne erimemiş olmasına rağmen, maruz kaldığı manyetik alan; kuantum durumları ve entropi’nin sürekliliği ile madde içi hareketlilik sürüyor. Atomları düzen almaya zorluyor. Ancak mıknatıs uzaklaştıktan sonra, entropi bu düzeni kısa sürede bozuyor. Buraya kadar "nasıl?" kısmını cevapladım.
"Neden?" kısmı biraz daha karmaşık... Şahsi bakış içeriyor, bilimselliği tartışılır, gene... Vazgeçemediğim zaman dalgalarına bağlıyorum gene... Uzay-zaman genişlerken, zaman'ın uzayın genişleme hızının bir yan türevi olduğunu ve genişlemenin, bir önceki genişlemeyle oransal olduğunu, her genişlemenin dalgasal bir enerji yayılımına neden olduğunu iddia etmiştim.
Yani evren sürekli dalgasal bir enerji ile taranıyor. Bu dalgalar, cisimlerde kütlenin oluşmasında ana rolü üstleniyor.
Ayrıca bu dalgalar, belirli bir düzen içinde toplanmış atomlara denk geldiği zaman, kırılarak girişime neden oluyor. Yani kaba tabirle bu dalgalar maddenin bir tarafından giriyor, diğer taraftan yoluna devam ediyor. Ancak içinden geçtiği ortamın yoğunluğu ve düzeni ile bu dalgaların bir kısmı kırılıyor ve farklı bir frekans üzerinden (ya da belki salınım yaptığı bir boyutu kaybederek) farklı bir yöne olacak şekilde maddeden ayrılıyor. (Eğer haklıysam, bilgim yok bu konuda, manyetik alanın “zaman”ı bir miktar etkilemesi lazım. Nasıl ölçülür bilemiyorum.) Ancak bu dalgalanma hareketinin tamamlayıcı gerekiyor. Yani sürekliliği olması için kutup gerekiyor. Ki sonunda kritik denge dediğimiz durumda sistem dengesine oturabilsin. Biz bunu elektromanyetik alan-mıknatıs olarak ölçümlüyoruz.
Bu düşünceye varmam da, normal ışıktan kristal ya da çeşitli homojen maddelerle lazer ışını üretim tekniklerinin de epey katkısı oldu. Bazı yönlerden benzer ilkeler ve etkiler söz konusu... Mıknatısın çekmesine gelince, oluşan bu dalgaların birbirlerini nötrleyecek (kritik-mükemmel denge) konuma yönelmeleri diyebilirim. (Ama açıkçası, niye çektiğini şu ana kadar hiç sorgulamamıştım.) Nasıl çektiği, mekanizmanın nasıl olduğu hakkında biraz daha inceleme yapmama lazım.