1

Bu soru çok geniş bir açıdan ele alınabilir. Aynı zamanda ülkemizdeki eğitim sorununa farklı açılardanda bakış sağlayabilir. Bence üniversiteler, kişinin-öğrencinin alışkanlık ve amaçlarına göre farklı hedefelere ulaşması için uygun ortamlardır. Yani öğrenci neyi alabilecekse, sadece onu alır. Üniversite öncesi eğitim kurumlarından bu yönde farklıdır. Çünkü oralarda genellikle, öğrenciye sadece verilmesi müfredatla belirlenmiş olan eğitim konuları verilir. Bu dönemdeki öğrenciler üzerindeki ağır yük ve psikolojik baskılarda (ergenlik, aile, çevre, sosyal beklentiler, belirsizlik, vs,vs,), eğitimcilerin elini kolunu bağladığını görüyorum. Çocukların ufuklarını açma çabaları da çoğu zaman ek yük olarak algılanıyor. Verilen bilgilerle, günlük hayat arasında bağlantıların kurulamaması bunu güçlendiriyor. Üniversiteler konusuna dönersek, eğer öğrenci sadece meslek sahibi olma amaçlı ise, düzenli çalışılan derslerle ve belki iş hayatında avantaj sağlayacağını düşündüğü bir kaç ek ders veya kurs ile de bu eğitim sürecini tamamlayabiliyor. Üniversite'ye bu amaçla yaklaşanlar için üniversite, lisenin biraz daha serbest bir ortamı olmaktan öteye gidemiyor. Alınan bilgilerde, biraz daha kapsamlı olmakla bereber mezunun iş ve sosyal hayatına fazla bir katkısı, yansıması olmuyor. İşi iş yerinde öğreniyorlar. Bu gruptakilerin sosyal çevresi aynı veya benzer bölümlerden oluyor genelde... Bir diğer grup ise burada verilen eğitimi, sadece "sınavda geçilmesi gereken engel"ler olarak görenler. Bunlar da verilen eğitimden pek faydalanamıyorlar. Bağlantıları göremiyorlar. Bazıları psikolojik olarak tamamen amaçtan kopuyorlar. Bambaşka uğraşı ve hedeflerle meşgul olup, bu süreyi tamamlıyorlar. Bu gruptakilerin geneli, farklı bölümlerden kişilerle iletişim içinde oluyor. Üçüncü bir grup ise, üniversiteyi bir kişisel eğitim ve gelişim aracı olarak kullananlar. Bunlar üniversitede daha etkin olan grup oluyor genelde. Sadece ders çalışmakla yetinmeyen; soran, araştıran ve farklı sosyal etkileşimlere açıklar. Sadece ilgili bölümlerden değil, aynı ilgi alanına sahip farklı bölümlerden kişilerle de iletişim halinde oluyorlar, Hatta bölümle alakasız başka bölümlerin derslerine girdikleri de oluyor. Daha çok iş bölümüne dayalı ekip çalışmasına da yatkın oluyorlar. Böylece kişisel gelişimlerinde, farklı disiplerdende faydalanma ve anlama yeteneklerini de geliştiriyorlar. Çünkü üniversitelerin esas varoluş amacı, kişiyi bir mesleği-işi yapabilecek düzeye ulaştırırken, farklı disiplinlerden de faydalanacak ve harmanlayacak düzeye gelmesi için ortam oluşturmaktır. Çünkü var olan işler ve bilgiler ancak bunlarin kaynaştırılması ile gelişebilir. Örneğin; Biyoloji ile uluslararası ilişkiler, işletme veya inşaat mühendisliği arasındaki bağlantıları ve ortak noktaları görebilecek zihinler yetiştiren ortamlar olmalıdır üniversiteler. (Veya biyoloji ile coğrafya hatta tarih ya da arkeoloji...) Mesela ABD'de bazı meslek dallarında veya görevlerde bulunmak için iki farklı disiplinden üniversitede eğitim alınması ya da farklı bir branştan yüksek lisans eğitimi zorunlu diye duymuştum. (Genellikle Hakimlik, kamu yönetimi gibi toplum yaşamındaki sorunların çözümünde aktif rol oynayanlarda sanırım... Olayları farklı açılardan da ele alabilsinler.) Tabii bu ortamı öğrenciye üniversite veye hocalar veremez. Bunları, ancak bu yönde amacı olan istekli olan öğrenciler "alır." Öğrenci, arzusuna göre ortam oluşturur çünkü. (Ortamın arzusuna göre öğrenci değil...) Aksi halde hangisi olursa olsun, üniversite ortamı gelişmiş lise düzeyini geçemez. (Tabii bazı üniversitelerin yerleşkesi veya kampüsleride sınırlayıcı olmaktadır. Farklı bölümler arası ilişkiler fiziksel olarak kısıtlı oluyor. Ama genelde bu tür üniversiteler zaten, meslek edinim amaçlı kurumlar oluyor. Eğer bilinçsiz bir tercih değil ise, öğrenci zaten bu amaçla geliyor.)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Evet, ciddi kayıp... (Aslında 'birazdan fazla" beni de tasvir etmişsiniz. :-) Ülkemizde yoğun olmakla beraber, dünyanın bir çok yerinde durum benzer gibi... Çünkü insanlar, başarıyı ve gerekliliği maddi karşılıklarla değerlendirmeye ve yargılamaya alışmışlar. Burada seçenekler kısıtlı... Ya kim olduğunuzdan vaz geçip, onların şartlarına uyacaksınız. Ya da direnip, onların değer verdiklerini aşağılayıp durumunuza razı olacaksınız. Çoğu zaman işi sizden daha donanımlı biri değil, daha güdülebilir, sorgulamayan hatta 'bir dayısı' olan alacak. Sizin becerilerinizi ve çözümlerinizi kendilerine mal edip, sizi geri planda ama ellerinin altında yakında tutacaklar. İş hayatında eğitim başarısızlıkları çok kayda alınmıyor aslında... Sadece kişileri eleme aracı olarak görülüyor bizde... Yine de kağıt üstünde de olsa bir diploma işe yarıyor. (Elemek için daha az bahane oluyor.) Eğer kişi sizin sayenizde, kazançlı olacağını "hissederse" gerisi boşta kalıyor. Umursamıyorlar. Bunları aşmanın en kolay yolu, sosyal çevrenizi geliştirmeniz. Ama öyle üç-beş arkadaşla değil, çeşitli gösterişli kulüp veya dernekler altında. Çünkü çağımız hala "kaporta" ve "ye kürküm ye" çağı... Aslında insanın doğasında var bu... Evrenin sizin bakışınızla kazanacakları yerine mahrumiyeti ile kaybedecekleri çoğunun umurunda değil. Maddiyatla çözülebilir sorunlar olarak görüyorlar. Bu olmazsa, başka biri... Burada kendinize nasıl bir yol çizeceğiniz önemli. Daha doğrusu, isteğiniz değil ama kararınız(?). Kendime, geçimimi sağlayacak alakasız bir iş bulup düzen oluşturduktan sonra ancak bir yol çizebildim. Bunda, önüme aslında nadiren çıkan firsatları görememem (kendime bakış açımdan kaynaklanan körlükle) ve "zamanında" değerlerdiremememin büyük katkısı var. Şimdi tüm itiraz ve eleştirilere rağmen (anladıklarını sanarak anlamadan, ses çıkartmıyorum) düşüncelerimi paylaşıyorum. (Sadece fizikte değil. Kent tasarımı ve sürdürülebilirlik konularında da; Eebette çoğu hemen ele alınmıyor. Bazıları 2-3 yıl sonra bir başkasının hafif makyajla farklılaşmış projesi oluyorlar ama olsun en azından uygulanıyorlar. Bu arada egom çıldırsada hırsımdan, gerçeklere bakıp boş ver diyorum. Bende çözüm geliştirici proje çok, nasıl olsa... Sanırım kendimi kandırıp, durumu kabulleniyorum.) Çünkü egomu tatmin için onlarla uğraşacak kadar zamanım yok. Zaten öneriyi ortaya attığımda sonuç alabilecek pozisyonda olsaydım kişiler için, projenin başında olurdum. 20'li yaşlar kızgınlık ve kırgınlıkla harcanmayacak kadar değerli bir dönem. Başarısız olunduğu hissedilirse, sil baştan yapılabilir. Şartlar zorlaşsa da imkan var. Çünkü yıl bazında, bulunulan duruma gelmek için yapılmış "zaman yatırımı" 40'lı, 50'li yaşlara göre çok az. (Belki siz benim yaşlarıma geldiğinizde, "pek niyetim olmasa da" çoktan gitmiş bile olacağım.) Zamanla "her durumda" taşlar yuvalarını, ilk plan ne olursa olsun, buluyor. Şanslı olanlarımız, plandaki bir kaç yuvaya doğru taş yerleştiriyor. Ama onların bile coğu taşı kendi yolunu, kendisi buluyor. Önemli olan bir karar vermek ve aşama aşama onu uygulama kararlılığı göstermek.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Evet, ciddi bir kayıp... Ama çağımız, tarım çağının en başından olduğu gibi hala "kaporta" ve "ye kürküm ye!" çağı. İnsanlar, diğerlerini görebildikleri ve diğerleriyle kıyaslayabildikleri değerlerle değerlendiriyorlar. Hele ülkemizde, zihinsel niteliklerin ikinci planda kalması nedeniyle bu çok daha güçlü... Diploma, ki diplomalı ve ünvanlı çok yontulmamış kütük gördüm, işin başlangıcında aynı görünen bir çok kişi arasından seçimde bir eleme aracı olmaktan öteye gitmiyor. İşveren, kişiden diploması ile bağlantılı bir başarı zaten ummuyor. Potansiyelinin ne olduğuna ve kendisine ne kazanç sağlayacağına bakıyor. Ama olmayan bir diploma, kişiyi elemek için rahatça kullanılan bir kıstas oluyor... Ama hepsinden önemlisi, amca ve dayılar oluyor genelde... Ya da kimlerden veya hangi sosyal gruptan olduğunuz. Bu nedenle kişinin sosyal çevresi ve kimlerden oluştuğu da çok önemli oluyor. Bunlar her zaman potansiyel müşteri veya kazanç kapısı olması değerli işveren için. Kurumsal yapılarda ise eğer insan kaynakları yok ise ve beraber-altında çalışıcağınız kişi ile bir değerlendirme olursa, uyumlu, güdülebilir, sorgulamayan ve fazla bilgili olmama böylece o kişi için gelecekte rekabet riski olmama öne çıkıyor. Ancak 20'li yaşların büyük bir avantajı var. Olunan kişi olmak için tüketilmiş zaman yatırımı 40'lı ya da 50'li şaşlara göre çok düşük, Yani olunan kişinin, sil baştan yapabilmesi için yapacağı yatırım kaybı çok daha düşük. Burada kişinin ne karar vereceği ve uygulayacağı önemli... Yapılan yatırımı bir kazanç olarak görüp, vaz geçek ve yeniden ele almak yıllar ilerledikçe çok zorlaşıyor. Hele kişi, olduğu kişiden ve onun benzersiz niteliklerınden çok memnun ise... Ama bu tür kişilik özelliklerini keşfedenler ve takdir edenler,olası eş-sevgililer, kalıcı arkadaşlar ve dostların ötesine de hiç bir zaman geçmiyor. Onun dışında iş -yaşam dünyasında kimse keşfedilmiyor. (Sadece sanatçı adayları hariç; kaşife sağlayacakları kazanç potansiyelleri sayesinde...) Medeniyetle her ne kadar cilalanmış olsa da yaşam mücadelesi bütün sertligiyle ve acımasızlığıyla devam ediyor. En iyi potansiyele sahip olan ve bunu (nadiren çıkan) fırsatları zamanında görerek bu potansiyeli az çok kullananlar, öne çıkıyor. Bazıları ise körlemesine aptallıktan veya cehaletten kaynaklanan cesaretle riske girerek başarı kazanıyor. Bunları aşmak için sosyal çevreyi geliştirmek ve "yükseltmek" ( maddi, manevi) en güçlü silah. İnsanlar, sosyal yaratıklar olduğu için, bireysel niteliklerinin yanında sosyal nitelikleri de tanımayanlar için , kişi hakkında karar vermede önemli oluyor. Bu bir denge meselesi, bireysel nitelikler ile sosyal nitelikler arasında kurulan denge... Kişinin zihinsel niteliklerden, insanlığın ve evrenin mahrumiyeti ise ayrı bir konu. Burada yazmak bile bu tür durumlara verilen bir karşılık. Yeterli olmasa da... Bence, durumu olduğu gibi kabullenip mevcut durumu kormak için ısrardan vaz geçip, eldeki imkanlarla istenilen elde edilemiyorsa, alternatif yeni yollar veya hedefler düşünülmeli. (Bir tanıdığım ablam, lise sonrası üniversite kazanamamıştı. 18/25 yaş arası firmalarda sekreterlik yaptı. Sonra bir gün bu böyle olmayacak dedi, karar verdi. İngiltereye gitti dil öğrendi, ABD'ye gitti çalışırken ekonomi okudu, master yaptı. Sonra gelirini beğenmedi, evde hasta bakım üzerine 4 yıl daha okudu. Lisans eğitimi bir şeyler yaptı. Bu arada evlendi, çocuğu oldu, eşi kaza geçirdi ona destek oldu. Vs. Vs. Bütün bunları 7 yıllık birikimi silerek ve baştan başlamayı göze alarak tüm aile ve çevre itirazlarına rağmen yaptı. İşte tüm bunları başarmasında o kişilik nitelikleri hep işine yaradı...) Önemli olan bir karar vermek ve aşama aşama onu "uygulama kararlılığı" göstermek.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0