Düşünebilmenin, kişilik sahibi olabilmenin, birey olmanın ilk adımlarından biri; bilgiyi farklı olasılıklarla işleyebilmektir.
Mevcut yazılım mantığı, \"evet ve hayırlar\" üzerinde. Sistemin mantık yapısıda buna dayalı. Bu yol çok hızlı olsa da, veri sayısı artınca doğru sonuca ulaşmada zorlanıyor. Çünkü yazılımın her hangi bir yerindeki tek bir hata, tamamen farklı yol çizdiği için, sonucu da yanlış kılıyor.
Oysa evrende, yaşamda çok veri ve her verinin de farklı olsaılıkları var. Farklı olasılık dereceleri demek, farklı fonksiyonlar demek.
Bu durumda karar vermede evet-hayır mantığı, çok yavaş ve hatalı sonuç üretir olacaktır.
Çünkü sistemdeki yanlışı, yazılım hatasını bulup, telafi etmek, 2nci bir gözlemciye (günümüzde yazılımcıya) kalıyor.
Oysa var olacak programın, akıllı zeka\'nın , kendi içinde hatalarını arayıp düzeltmeye zaman harcaması yerine, bu hatayı telafi edici sistem geliştirmesi gerekiyor. (Sanırım bu yüzden insanlar da hiç kendi hatalarını, kendileri göremiyorlar :-) Hep 2nci bir kişinin analizine ve düzeltmesine ya da hiç bir şey olmaz ise, belli bir süre sonra gelişim ile artık farklı bir kişilik olduğunda, geçmişini değerlendirmesi gerekiyor. )
Buradan çıkardığım sonuç, olguları ve olayları, olasılık derecelerine göre tanımlayan ve bu fonksiyonlardan, bileşke fonksiyon üretebilen bir yazılım ile mümkün.
Yani aynı anda bir çok olasılığı işleyip, hepsi için ayrı ayrı sonuçlar bulup, bunlarla tekrar yeni bir bileşke sonuç üretecek bir yapı.
İnsan beyninde, sadece dikey değil (1.0), yatay bağlarda var (-1.0.1). Bu da daha yavaş olsa da daha verimli çalışmasını sağlıyor.
Gelecekte kuantum bilgisayarlarının da işlemcileri benzer mantıkta olacaktır. Şu anki \"hatalı sonuç sorununun\", yazılım mantığından kaynaklandığını düşünüyorum. Dar bir alandaki olasılıklar hesaplanıyor. (1 ve 0\'lara göre olan programlar)... Aynı verimde değil.
Diyelim ki yakın gelecekte, bu şekilde çalışabilen yapay zeka becerildi.
Böyle bir durumda, canlıyı, özellikle insanı bir tehdit olarak algılayacağını ve onun yerini alacağını hiç sanmıyorum. Ama insanoğlu onu tehdit olarak görebilir. Çünkü insanoğlu çoğu hatasını yaparken, \" ya hep, ya hiç\" gibi sınırlı mantığa da kapılıyor ve bu mantık histeri olarak toplumlara yerleşiyor.
Yapay zeka, tamamen şartlara göre en mantıklı kararı verecektir. Ve canlıyı da hataları ile kabul edecektir. Çünkü onun mantığını biçimlendirip, kendisine bahane üretmesine neden olan, iç, duygusal, hormonsal tepkileri olmayacaktır.
Tek soru, tüm dünyanın iyiliği için insanoğlundan vazgeçebilir mi? İse... Dünyanın bir parçası olmayı red eden ve ona hakim olmaya çalışan insanoğlundan vazgeçebilir.
Ama dünyayı ve insanlığı kurtarak başka çıkış kalmaz ise...
İnsan zekasının yerini alabilir mi? Hayır. Çünkü zekamızın gücü, salt bilgi saklama ve işleme şeklinden değil, ayrıca duygusal tepkilerimizden kaynaklanan hayalgücü ve sorgulama ile de geliyor.
Yani ortada hiç bir veri yok iken bile; \"soru, sorun\" üretebiliyoruz. Hayalgücü olan bir yazılım ve zeka olmadığı sürece, insanın zekasının yerini alamaz.
Ehh.. Bu duruma gelen insaoğlu\'da bilincini sayısal sisteme aktaracak bir yol geliştirmiş olabilir.
Pohl\'un Hiçi serisinde (Heechee ) (3 kitap Türkiye de çıktı, seri 7 kitap idi) , bilinçli canlılar ölüm aşamasında, zeka ve bilinçlerini ufak belleklere naklediyorlardı. Böylece, torunların torunları bile ataları ile konuşup, fikir görüş alabiliyordu.
Sonra insanlar bunu daha da geliştiriyorlar. Ölmeden önce bu biliçleri kopyalayıp, siber aleme bırakıyorlardı. (Matrix fliminden önce yazılmış bir kitap)
Sonunda öyle bir hale geliyor ki, bir çok insan bilinci bu sanal ortamda, bildiğimiz dünyaya benzer bir ortam oluşturuyorlardı. Belki de binlercesi.
Canlı bir kişide bunların hepsini, ufak, elma kadar sanırım, bir bellekte taşıyordu.
(Buna benzer çok flim gördük, kitap okuduk. İnsanın \"ölüm sonrası\" korkusuna da iyi bir tedavi ayrıca... :-)