0

Burtay Bey, Merhaba. Kütleçekim konusunda benim bildiğim kadarıyla şöyle bir durum var; İkiden fazla kütleli sistemlerde birbirine etkiyen kuvvetler kesin olarak hesaplanamaz. Yani birbirinin kütlesine eşit değerde üç güneşli bir sistem olsa bu üçünün birbirlerine olan etkimeleri kaos haline gelebilir. Kesin bir hesaplama yapılamaz. Eğer verdiğiniz örnek açısından bakarsak, dünyaya düşmekte olan bir kurşun kütle sadece dünyanın çekim gücüyle hesaplanır. Ayın, asteroidin etkileri bu hesaba dahil edilmez, gözardı edilir. Çünkü hesaplamaya değecek bir etki yaratmazlar. Tabii, sorunuzu gerçek bir olay açısından alıyorum. Yani kurşun kütle yerine bir \"uzay kapsülü\" mesela... Gerçek bir olayda rüzgarın şiddeti bile hesaba dahil edilir ama ayın çekimi gibi şeyler dahil edilmez. Dünyanın atmosferinden içeride düşmekte olan her hangi bir cisim (kütlesi hiç önemli değil) çok yaklaşık olarak saniyede on metre düşer. Tabii bu genel düşme zamanı olarak hesaplanır. Yukarıdayken daha yavaş, indikçe daha hızlı ama totalde hesap saniyede 10 metre. (Bilgi eskiyip değişmediyse) Düşen külçenin kaybolan ağırlığı sadece kendisi açısından serbest düşüş halidir. Kütlesi diğer cisimler açısından hala gerçek kütledir. Yani havadayken de, yerdeyken de dünyanın toplam kütleçekim gücüne dahildir. Ek olarak şöyle de bir durum var; Cisim yukarıdan bırakılmadan önce sahip olduğu ama serbest düşüşte kaybettiği eylemsizlik kütlesini yere indiğinde tekrar kazanır ama düşerken geçilen kot farkı yani hızdan dolayı edindiği fazladan kütleyi yere çarptığında ısı olarak dünyaya geri verir. Yukarıda yapmış olduğunuz sıralamaya baktım, baktım bir anlam veremedim veya ne istediğinizi anlamadım. Eğer serbest düşmeyle ilişkili olarak soruyorsanız ağırlığın kaybolmasının bu çekim güçleriyle bir ilgisi olmaz. Yani, havadayken de yerdeyken de dışarıdaki ikincil cisimler açısından fark olmaz. Çünkü yere düştüğünde ödenen bedel dünyaya aittir.

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0
0

Necmi Bey, Merhaba... Aslında buna benzer bir konuda daha önce yazışmıştık ama konuyu tekrar gündeme getirme ihtiyacı duyuyorum. Çünkü kütle çekimle ilgili son dönemlerdeki yazışmalar tekrar alevlendirdi kafamdakini. Konuyu esasen özellikle galaksiler arasında olan ve hiç bir etkileşime girmeyen \"kara madde\" nin ne olduğu ile alakalı yaklaşımım çerçevesinde ele alıyorum. Her ne kadar hidrojen atomları veya benzeri bir madde parçacığı denilse de, bana tatmin edici gelmiyor. Çünkü en başta kütle çekiminden etkilenmiyor olupta, kütleçekimi kuvveti uygulaması tuhaf. (Her galaksinin kendi karanlık maddesi, başka ve daha güçlü kütleçekimi uygulayan bir galaksinin etkisine girmiyor. Galaksiler birbirleri içinden geçip gitseler bile karanlık madde de geçip gidiyor. Buna karşılık, galaksinin toplan kütleçekim kuvvetine katkıda bulunuyor. (Eğer bu yorumda yanlış varsa, düzeltirseniz de sevinirim.) Bu durumda karanlık maddeyi, kütle çekim uygulayan nesnelerden oluşan sistemin bir parçası hatta bir ürünü olarak ele alıyorum. Sistem içindeki nesnelerin birbirleri ile olan ilişkilerinden bağımsız olarak, toplam sistem sinerjisinin de, sistemdeki nesnelerin tek tek toplamından daha büyük olduğunu düşünüyorum. Sorum, bu bakışın en basit şekilde sorgulanmasını içeriyor. (Tabii bana göre karanlık madde; sistem içindeki kütlelerden yayılan çeşitli dalgaların, belki kütle çekim dalgalarının, kesişim noktalarında ortaya geçici olarak çıkıp, kaybolan sanal parçacıkların kütlesinden oluşuyor. Yani temelinde gene dalgalar var. :-) ) Diğer arkadaşların da yorum ve eleştirilerini alabilirsem, daha net bir görüş geliştirebilmeyi umuyorum.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Sorunuz için hazır hesaplama yapan çeşitli siteler bulunmakta burtay bey. Fakat cisme dünya haricinde etki eden kütleçekim kuvvetleri çok küçük olduklarından yapılacak kıyaslamanın sağlklı olacağını sanmıyorum. Fakat genel olarak bir tahminde bulunacak olsaydım cismin yere yüksekliği ve kütlesinden bağımsız olarak dünya üzerinde ise; dünyanın > güneşin > ayın şeklinde bir genelleme yaparak sıralardım. Serbest düşüşte cisimlerin ağırlıksız olarak kabul edilmesi bence tanım olarak yetersiz ve insani bir yanılgıyı barındırıyor. Newton fiziği için sabit referans noktası olarak ağırlığı oluşturan kütle ve yerçekimi ivmesi değerleri sebest düşüşteki bir cisim için değişmeyeceğinden aslında ağırlığı da sabittir. (Yerçekimi ivmesinin 10 olması hareketin saniyede 10 metre artacağını belirtmez. Ya da hızdaki değişimin toplam ortalama değeri saniyede 10 metre değildir.) Yani azalan bir ağırlık yoktur. Fakat ağır olmak ancak başka bir kuvvetin varlığında hissedilen bir olgu olduğundan, bu tarz bir dengelenmemiş kuvvetin varlığı ya da yokluğu bir fark yaratmamakta. Çeşitli referans noktalarına göre ele aldığınızda serbest düşmede \"ağırlıksız\" olan bir cisim ile uzayın en boş noktasında tamamen kütleçekim kuvvetinden soyutlanmış bir cisim için fizik kuralları aynı şekilde işlemektedir. Serbest düşen cisim için kütleçekim alanında olup olmadığını anlamanın tek yolu ise tidal kuvvetinin etkisini gözlemlemek olacaktır.

Vide supra 7 yıl önce 0
0

Öncelikle teşekkür ederim, devamını dilerim. Necmi Bey, karanlık maddenin ne olmadığı konusunda aynı fikirdeyiz. Kütle çekimden etkilenmeme konusunda; daha büyük bir galaksinin kütleçekim kuvvetinden etkilenmemesinin ilginçliğine vurgu yapmak istemiştim. (Eşdeğersiz bir benzetme ile; Küçük mıknatısın üzerindeki demir tozları bile, büyük mıknatıs yaklaşınca ona uçuyorlar. Ama söz konusu karanlık madde olunca, mıknatısların demir tozlarının miktarı değişmiyor. Ama mıknatısların çekim alanını güçlendiriyorlar.) Diğer yandan gravitonların varlığını hala \"çok ciddi kuşku ile karşılıyorum\". Yani bu tür bir parçacık oluşumunu öngörmüyorum. Bu da mevcut fizikle tamamen çeliştiğim anlamına geliyor olabilir. Gravitonların varlığı kesinleştiği zamana kadar, ispat sürem var yani... :-) Karanlık madde\'nin, sanal geçici parçacıklar olması, onlarla ilgili bir çok soruyu cevaplandırıyor gibi geliyor. Mevcut fizikte, kütleçekim kuvvetinin gravitonlarla iletilmesi konusunda, zayıfım, bilgi ve bakış açısı eksiğim var. Bu konuda yol gösterici olmaya devam ederseniz çok sevinirim. Sayın Karanlık Profil, (Hoca sıfatı hoşuma gitse de, bunu haketmekten çok uzak olduğum için, \"şimdilik\" kullanmamanızı istirham ediyorum.) Sadece enerji içeren evrenin uzay-zaman bölümüne, kütle içiren uzay-zaman bölümünün baskı yapması çok ilginç bir fikir. Yanlış bile olsa, üzerinde düşündükçe, yeni kapılar açabilecek bir yaklaşım. Muhakkak değerlendireceğim. ama önce biraz anlamam lazım. Biraz daha açabilirseniz bu yaklaşımınızı (size ne kadar uçuk gelirse gelsin), işimize yarayabilir. (Sezgisel olarak içinde bir doğruluk payı var gibi geliyor ama; Ne? bilemiyorum...) Sayın Vide supra; Haklısınız serbest düşüşte kütlesi sabittir ama ağırlığı, dünyaya göre sıfırdır. (Sanırım hatalı bir ifademe vurgu yapıp düzeltirken, siz de benimle aynı yanılgıyı yaptınız.) Bu sistemin kütleçekim değerini hesaplarken, \"Serbest düşen cisim için kütleçekim alanında olup olmadığını anlamanın tek yolu ise tidal kuvvetinin etkisini gözlemlemek...\" cümlesindeki dalga etkisini nasıl gözlemleyebiliriz? Kullandığınız terime göre çift yönlü bir dalga yapısı öngörüyorsunuz.. Bunu biraz daha açma imkanınız var mı?

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
1

Karanlık Profil, Çok doğru tespitler yapıyorsunuz. Ayrıca hem benim hem de Burtay beyin düşüncelerini çok iyi analiz ediyorsunuz. Parçacıklar ve paketçikler aslında aynı bence de. Burtay bey itiraz etse de evrende bir şekilde karanlık madde anlamına gelecek bir boşluğu dolduruyorlar ve bence de bu çok olası... Madem olaya bu kadar ısındınız biraz daha bahsedeyim. Benim uzay parçacıklarım sabit konumdalar. Tüm evreni kaplayan noktacıklar olarak düşünüyorum. Yerleri sabit, akışkan değiller. Evrendeki her şey için bir hareket alanı sağlıyorlar. Yani evren aslında tam sabit bir koordinat sistemine sahip. Bu parçacıkların yapısı şöyle; Kuarkların daha küçük, daha kesirli bir türü olan, renk yükü taşıyan parçacıklar olmalılar. Çünkü bu yük çok kuvvetli ve her yönde bu kuvvet sabit. (spin 2) Bu yüzden parçacıkların arası bir miktar açık. İşte bu açıklık bizim için uzay anlamına geliyor. ( Aslında vakum demek gerekiyor) Bu parçacıklar sıfır enerji düzeyi için yaratılmışlar ve bu yüzden titreştiklerini bile sanmıyorum. ( Ya da dikkate alınmayacak kadar küçük titreşiyorlar.) Bir kütleleri olduğu için kütle çekiminden etkileniyorlar ve başka hiç bir kuvvete tepki vermiyorlar. Onlar sabit oldukları için, diğer tüm cisimler ve bizler hareket ederken bizimle birlikte gelmiyorlar biz onların içinden geçiyoruz.Yani hareketli olan biziz, uzay olduğu yerde sabit. Biliyorum bunu kavramak insana çok zor gelir. Ama onların 120 küsür sıfırlı küçüklüğü bana bunun mümkün olduğunu düşündürüyor. Çünkü her an içimizden milyonlarca ışınım, parçacık geçiyor hiç hissetmiyoruz. Uzay parçacıkları onlardan üç kat daha küçük. (35 sıfırlı küçüklük plank küçüklüğü olduğuna göre 120 sıfır üç kattan da fazla küçüklük demektir. Evren genişlerken de şöyle oluyor; Bu parçacıkları ayırmak veya yaklaştırmak için sonsuz kuvvet gerekir. Bu yüzden genişleme enerjisi (basınç) bu parçacıkların enerji düzeyini aştığı zaman en gevşek oldukları yerde ( kütle bulunmayan boş bölgelerde yeni uzay parçacıkları oluşuyor. Hani bir ipi gerip çektiğinizde en zayıf olduğu yerden kopar ya, işte o şekilde kopup yeni parçacıklar meydana getiriyorlar. Yani genişleme enerjisi yeni parçacıklar meydana getirmek için harcanıyor. Bu yeni parçacıklar da diğerlerini itip kendilerine yer açıyorlar. İşte olay bu kadar basit... (Kütle çekimin yüksek olduğu bölgelerde daha enerji yüklü oldukları için daha kuvvetliler. Bu yüzden zayıf yerlerdekiler öncelikle kopuyor.) Beni anladığınızı düşünüp böyle coşup uzun uzun yazdığım için beni mazur görün lütfen. Eğer olaya daha da ısınırsanız, bu uzayın güçlü kütleçekim alanlarında nasıl davrandığını da açıklamaya çalışırım. Not: \"hoca\" sıfatını ben de hak etmiyorum. Öyle bir kariyerim yok. Biliyorum saygılı bir hitap şekli ama insana ağırlık yüklüyor. Ben özgür olmayı yeğlerim.

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0