O yıl yurtta kalıyordum. İlk defa o yıl sabah kahavaltılarında Nuga'ları 3 er 3 er dağıttılar. Çay bollaştı ve dönemin merhum başbakanının gazı ile kendimizi çok enerjik hissediyorduk... Ve o dönemde de şimdiki gibi mahir bir ülke yönetimi vardı. Radyasyon bulutları Türkiye'nın sınırları dışından geçerek güneye indiler. İran da, Irakta vardı, biz de yoktu ... Neyse sebebi radyasyon. Çernobildeki patlama ile soğutma suyu buharlaşmış ve dış manto erimişti diye hatırlıyorum. Bir çok insan (Rus) canları pahasına durumu önlemeye çalıştı... Bile bile... Ve 3-4 hafta içinde öldüler. Radyoaktif elementlerin bir yarılanma ömrü vardır. Bu kimilerinde saatlik iken, kimilerinde binlerce yıl sürüyor. Ama dışarıya sızan radyasyon daha çok, bu sırada yayılan radyasyondan etkilenen ve radyoaktifleşen elementlerden kaynaklanıyor. Yani binaların yapısındaki kalsiyum, oksijen, demir, hidrojen, potasyum gibi doğal elementler. Bunlar alfa veya beta veya gama ışımalarına maruz kalınca (hangi ışıma, ne yoğunlukta olunca , bunlar enerji yüklenip radyasyon ışıyorlar gibi ayrıntıları bilmiyorum, araştırmalısın ) radyoaktifleşiyorlar. Bunların yarılanma ömürlerine göre de radyasyon düzeyi, yaşanabilir standartlara düşene kadar Çernobil boş kalacaktır. Yani nedeni radyasyondur. Bunun üzerinde durmamım nedeni, Güneş veya Rüzgar enerjisi daha ekonomik olduğu halde uzun vade de, Akkuyu'da nükleer santrale yönelmenin ciddi bir hata olduğunu düşünmem. O- Sıfır hata ile iş yapan, çalışan iki toplum var dünya da Almanlar ve Japonlar... Buna rağmen Japonya'da hesaplanmamış bir olay oldu ve Fukuşima malum. Almanya ise hızla nükleer'den güneş enerjisine geçiyor. Telefon konuşmaları gibi havaya giden paralarda en yüksek teknolojiyi isteyen bir toplumuz. Ama güvenlikte, pek de iyi olduğumuz, "cahilliğimizle orantılı kendine güven" sonucu riskleri küçük gören bir toplum olduğumuzu unutuyor ve aynı uzakgörüşü-vizyonu ortaya koyamıyoruz.