Asimov\'un bir roman dizisinde Gaia vardı. Tek bir bilinç halinde organize olabilen bir gezegen. Cansız maddelerde bilinç kazanıyordu.
İlk önce canlının ve canlılığın doğru tanımını yapmak lazım. Doğmak, büyümek, çoğalmak ve ölmek ise canlılık bazı problemlere saplanmak mümkün bence...
Canlılığı; \"ne düzeyde olursa olsun bir bilince sahip olma ve sistem içinde bir işlev görüp sürekliliğini sağlamak\" olarak ele alırsak kavram genişler.
Canlı da, canlılığa sahip bir sistemler bütünü olarak ele alabiliriz.
Sorunuz aslında çağlardır felsefecileri ve din adamlarının meşgul etmiş bir sorudur. Canlılık, hayat, ruh için tanımlar aramışlardır. Yukarıdaki tanımlara ekleyici, geliştirici hatta tamamen değiştirici birçok tanım ekleyebilirsiniz.
Cevabıma (inancıma) gelince; Canlılığı en basit anlamdan, bilinçli olarak gelişebilme ve üreyebilme işlevleri açısından ele alacağım.
Deniz dibindeki çeşitli metal iyonları, benzer elektrik yüklerine sahip olmalarına rağmen, aynı metal atomlarını toplayarak büyürler. Zaman zaman kırılan parçalar da kendi başlarına iyon toplamaya devam ederler.
Yoğun çözelti halindeki bazı moleküller sıcaklık, basınç gibi durumlarda birleşerek farklı atomik ya da moleküller bağlar kurarak kristalleşirler. En güzel su buzu ile çeşitli kalsiyum, karbonat ile klorür ve klorit tuzları buna örnek olabilir. Benzer molekülleri toplayarak büyürler. ( Hediyelik eşya olarak ta satılan büyüyen kristaller var.)
Yine bazı araba üreticileri, hafızası olan metallerle jantlar üretiyorlardır. Jant eğildikten sonra üzerine bir kova kaynar su dökmek, eksi haline dönmesi için yeterli oluyordur.
Gene son dönemlerde kristallerin yapıları üzerinde bilgi depolama teknikleri çalışmaya başladı. En küçük birim petabyte olacak gibi
Ama bunların hiç birini canlı ve canlılık olarak ele almıyoruz, çünkü aradığımız bilinç yok. Diğer yandan yarın öbür gün kendi kendine öğrenen yazılımlarla olan ilişkimizde; karşımızdaki bilinçli ama vücutsuz varlıklara ne diyeceğiz?
Eğer bir atomun ya da molekülün başka atom ve/veya moleküllerle bağ kurması, uzun molekül zincirleri oluşturması sonrasında kopan zincirlerin etraftan materyal alarak kendisini tamamlamasını canlılık olarak sayarsak, birçok atom ve molekül içinde canlılık emareleri var diyebiliriz.
Ama bu bir bilinçle desteklenmiş uygulama olmadığı için canlı diyemiyoruz. Hepsi moleküllerin elektrik yüklerine göre çeşitli ortam atom ya da moleküllerini kendilerine çekerek ortak bağ oluşturmaları sonucu oluşuyor.
Yani tamamen kimyasal işlemler.
Ancak ilk yarı canlı örnekler de bu kimyasal işlemlerin sonucunda oluşmuştur. Birçok aminoasit moleküllünden 20 tanesi ( Hepsi ışığı aynı yöne polarize ediyor) yaşamın temel taşı olarak, kendisini kopyalayan ve bu şekilde çoğalan molekülleri oluşturdular.
İlk ilkel canlı diyebileceğimiz basit mikroorganizmalar ise çok basit moleküllerin bir araya gelerek oluşturduğu yapılardı. Önceleri birkaç molekül bir araya geldi, bir kısmı kopyalamayı sağlarken bir kısmı çevreden materyal sağlıyordu. Bir kısmı da yeni moleküllerle bağ kurulmasını sağlıyordu. Böylece uzun zincirli dev moleküllerle dolu bir çorba içinde, hayat dediğimiz yapı başladı.
Yani cansız maddelerin uzun bir süreçte, çok fazla olasılık içinde kendisini kopyalayabilecek, çoğaltabilecek molekül zincirlerinin de oluşturması şaşırtıcı değil. Saniye de (10 üzeri 10) molekülün bağ kurup, daha güçlü yapılar oluşturup, bozulduğunu düşünün. Bir de bu saniyelerin en az 2.5 milyar yıl sürdüğünü düşünün
Ne kadar çok olasılıkta moleküller oluşmuş ısı, basınç, ultraviyole ışın gibi etkilerle bozulmuştur kim bilir. İçlerinden birkaç tanesi belli koşullar altında bütünlüklerini koruyorlar. Bütün olay da bu zaten.
Tabii burada önemli çıkıyor karşımıza; Evrim ve hayat nedir? Bu felsefi ve cevabı kişiye göre değişiyor.
Evrim hayatın doğal ve gerekli bir parçasıdır. Aksi halde canlılık; şartlara göre uyum ve süreklilik sağlayamazdı. (Buradan hayatı çok bileşkeli ve yönlü bir sistemler bileşkesi olarak ele alıyorum.)
Evrimdeki temel amaç, canlılığın sürdürülmesi ve aktarılmasıdır.
O zaman ikinci soru geliyor karşımıza; Hayatın amacı nedir?
Çok kısa özetle; İlk varoluşunda evrendeki engin ve dingin yapı bozulunca, yeni sistemler oluştu
Tüm bu sistemlerde tekrar nötr diyebileceğimiz eski durumlarına dönmeye çalıştılar. Sonuç olarak bu amaçla bileşikler ve birleşimler oluşturup, canlı dediğimiz üst yapıya kadar ulaştılar.
Canlı, canlılığı yanında geliştikçe bilinç de kazanmaya başladı. Böylece hayatın amacını en üst düzeyde bilince sahip bir organizmaya doğru evrilmek olduğunu varsayabiliriz. Bilinç düzeyinin artması ile bir gün canlılığın fiziksel beden dediğimiz sistemlere de ihtiyaç duymayacağını, hatta evrende şu an bile böyle yaratıklar olabileceğini düşünüyorum.
Ama bunları doğrulama ya da yanlışlama imkânı yok. Bu nedenle tüm yazdıklarım sadece inanç çerçevesinde geçerlidir. (Bilimsel değeri yok, belki, ilham verici olabilir en fazla)
Evrim ve süreci bize çok uzun ve meşakkatli bir süreç gibi gözükse de; bütün her şeye hakim bir bilinç için bir anlık bir iştir. Eğer amaç her şeyi birbirine, sebepler zincirleri ile bağlamak ise bununda en temelle bir bağının (yani ilk kütle ve parçacıklarla başlayan bir sürecin içinde) olması çok doğal değil midir? (Evrimi reddetmek bana göre Allahın mucize de adını verebileceğimiz muhteşem sistemini anlamamak ve Onu inkâr etmektir. Ama bunlar bu sitenin içeriğinden çok ayrı felsefi konular.)
Not: Felsefe; kelime anlamıyla, bilgiden bilgi üretmektir. Felsefeci de bu bilgiyi üreten kişi.
\"Bilgi ancak bilimsel temelli olursa (doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir) geçerlidir.\" Eğer bunlar yoksa; safsata ve inanılan bir sezgiden başka bir şey değildir. Böyle yapılan bir şey de felsefe değil, demagogların boşa kürek çekmesidir.