Evrimin bu kadar tartışmaya konu olmasının altında yatan temel neden ise, insanın yaratılışı konusunda, dinsel kurumların ileri sürdüğü yaratılış yaklaşımından farklı olması-algılanması.
Bilim canlıların , değişen şartlara uyum sağlayan türleringelişmesi ile farklılışatığını, zamanla türleştiğini belirtiyor. Öyle ki uzun bir süre sonucunda, artık eski akrabalar arasında üreme dahil mümkün olmuyor. Örnek, at ile eşek\'ten peydahlanan Katır, kısır soyunu devam ettiremiyor. Ancak safkan elde etme sonucu türler arasındaki farklılaşma artıkça, aynı familyadan olsalar bile yavru üretme kapasiteleri bile kalmıyor. Yani, belki bir kaç bin yıl sonra at ile eşekten katır bile üretilemeyecek....
Kurttan 10 bin yılda türetilen 400 tür köpek arasında, yavru üretemeyen cinsler de var. Gerek fiziksel, gerek genetiksel farklılıklar buna neden olabilir.
Diğer yandan din kurumları, inancı temsil ettiğini ileri sürsede, inancın kendisi değiller. Sadece birilerinin, inancı biçimlendirme, kendi algılarıklarını toplumun diğer bireylerine kabul ettirme araçları. Ki, bunlardan bazılarına sorarsanız, Hz. Adem (A.S) 10 metre boyunda bir titan gibiymiş. Aden yarım adasındaki ayak izide bunun kanıtıymış. bir başkası ise, \"Hangi Adem?, Kaçıncı Adem?\" olduğunu soruyor. Bunlar bu alanda derinlemesine dalmış olduğu söylenen kişiler.
Eğer haklılarsa, 10 metreden 1.7 metreye nasıl indi insanın boyu ?
Daha önce başka insan soyları mı oldu?
Bir sürü bilinmeyen soru ve bunlara (kendilerince) üretilmiş cevaplar ile de kafa karıştırmıyorlar mı?
Bence en güzel cevap Kur\'an-ı Kerim\'de... Kısaca, Cenab-ı Hâk insanı kendi suretinden yaratmış ve üfürmüş. Kendinden bir parça ile oluşturmuş bunu.
Şimdi hiç bir şeyin O na benzemediğini biliyoruz. İnsanın da vücudu sadece bir biçim... Bir bakıma bir araç. Burada yaratılan insanın bedeni değil, insanın aklı ve bilinci olmalı bence. Çünkü akıl ve bilincin de fiziksel bir tanımı yok.
Evrim terosine takılanlar, biçimsel, fiziksel yapıya o kadar odaklanıyorlar ki, asıl öz\'ü insanın ruhunu gözden kaçırıyorlar. Aslında umursamıyorlar bile. Çünkü onlar için, dünya işleri ve menfaatleri bence çok daha önemli. kimin nasıl giydiği, konuştuğu, yediği, içtiği, nasıl ibadet ettiği gibi şekilsel dış noktalara odaklanıyorlar. Özü umursamıyorlar.
Evrim konusun da bu nedenle onların işine gelmiyor.
Evrim bilimsel bir teoridir. İnanç konusu değildir. İnanıp, inanmamakta serbest değilsindir.
İleri sürdüğü kanıtlara bakarsın, incelersin, denersin, sonuçları tekrarlayacak şekilde sorgularsın. Başka kaynakların bulduğu sonuçlara bakarsın. Karşı tezlerini ve gerekçelerini incelersin. Aynı süreçlerden geçirirsin.
Sonra da DOĞRU ya da YANLIŞ dersin. Çünkü bilim, salt, kesin doğrular üzerine işler. Popper açısından bakarsan, bu yaklaşımın yanlış olduğunu kanıtlamak bile bilimsel açıdan değerli bir veri olarak , doğru bir sonuçtur.
İnanmak ya da inanmamak sadece ama sadece bu konudaki bilgi eksikliğini gizler. Başkaları çalışmaları üzerinden yorum yaptığını ama bunları da tam olarak incelemediğini/anlamadığını gösterir. Eğer anladıysan, neden doğru olduğunu veya neden yanlış olduğunu örnejkleyerek gösterirsin.
Ve bu, sadece evrim konusu için değil, her bilimsel konuda geçerli.
Canlılar için iki temel değişim vardır. Biri bir canlı hayatı boyunca olan, şartlara uyumdan kaynaklanan değişimler. Soğuk iklimde deri altı yağ tabakası kalınlaşır. Sıcak iklimde kıl köklerindeki ter bezleri kanalları genişler. Derin sulara dalan inci avcılarının göz yuvarkalığı , derin sularda (%10 civarı) daha iyi görecek şekilde, değişir. Kanlarında alyuvar sayısı artar. Bol karbonhidratlı besin bulursa, depolar (şişmanlar), vs.vs.
Uzun vadeli değişimler ise, ırk olarak farklılaşmaya neden olur. Yani bireyler değil o canlı topluluğu zaman içinde değişir. Yüksek enlemlerdeki daha düşük güneş ışığından daha çok D vitamini üretmek için cilt beyazlar. Ten rengi açılır. Soğuk tundra da gözler, rüzgara karşı korunmak için çekikleşir. Cilt altı yağ tabakası ile teni farklılaşır. Bazı genetik çekiniklikler çekici geldiğinden, mavi göz gibi, gelişir. Veya ot-tahıl yanında et ile beslenince, bağırsak uzunluğu azalır. Ateş ile pişirilince, yemek kolaylaştığı için, çene küçülür. Öyle ki bazı öğtücü dişler (20likler) fazlalık olur. Ya da selüloz liflerini öğütmede kullandığı bağırsak parçacı (kör bağırsak) işlevsizleşir, buraya bir çekirdek kaçınca apandisit olur. Çünkü burada selülozu parçalayan bakteriler artık kalmamıştır. Vs. Vs.
Evrim doğru mu, yanlış mı? Bu soruyu cevaplayacaksanız, konuyu açın.
Şu ana kadar bulunan verilerin çoğu doğru olduğu yönünde destekliyor. Gözlem süresi çok uzun olduğu için, şimdilik kesin tanım yapılamıyor. Ama bakteriler ve hatta sirke sinekleri gibi kısa ömürlü canlılarda yapılan gözlemlere göre, şartlar değiştikçe, bu canlıların fiziksel yapılarında ve özelliklerinde bir sonraki kuşağa aktarılan değişiklikler yaşanıyor. Şartlar tekrar eski duruma dönünce gene eskiye doğru dönüşümler yaşanabiliyor.
Bir tek artık daha fazla değişime ihtiyaç duymayan özellikler sabit kalıyor. Az değişiyor. Yorum size ait.