0

Evrim savunulup, savunulmayacak bir şey değildir. Bilimsel bir gerçektir ve ister inanın, ister inanmayın, doğrudur.(Yazının sonunda bir kaç kaynak paylaşacağım okumanızı ve evrimi tamamen kavramanızı umuyorum.) İlk soruya cevaben: İnsanlık ateşi kontrol etmeye başlamasından bu yana, doğaya uyum sağlamayı bırakıp, kendi çevresindeki doğayı kendisine uydurmaya başladı. Zamanla gelişen insan beyni bunun getirileri olarak hukuk, devlet gibi tamamen insan icadı olan, doğada bulunmayan güzel şeyler kurdu. Eğer günümüzde doğa kanunlarına uyumlu yaşıyor olsaydık dediğiniz gibi güçlü olan kişi herkese her istediğini yapabilirdi. Ama açıkça bellidir ki artık insanlık, doğa kanunlarına göre değil kendi kurduğu kanunlara göre yaşamaktadır. Günümüzdeki insanların Nazileri, Japonları savunmuyor oluşu, insan haklarını hiçe saymaları, esirlere çeşitli işkenceler yapmaları, ırkçılık vb. görüşleri benimsemeleridir. Bunlar görece doğaya uygun denilebilirse bile, insanlık için kesinlikle uygun değildir. Bu arada belirtmek isterim ki doğa çoğu kişinin sandığı gibi hiçte toz pembe değildir. Tecavüz, cinayet, hırsızlık vb. kötü davranışlar doğada bulunmaktadır, ancak günümüzde bunları yapan insanları cezalandırmamız doğa kanunlarıyla yaşamadığımızın en belirgin kanıtıdır. Evrim hakkındaki kaynaklar: http://www.evrimagaci.org/ https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Evrim https://youtu.be/hOfRN0KihOU (Diğer yorumlarınıza baktığımda bir Teist olduğunuz çıkarımını yapıyorum, bu yüzden belirtmek isterim ki evrim, Tanrıyı inkar etmez sadece insanlığın nasıl bu hale geldiğini çok iyi bir şekilde açıklar.)

Mackenzie 8 yıl önce 0
1

Evrim savunulup, savunulmayacak bir şey değildir. Bilimsel bir gerçektir ve ister inanın, ister inanmayın, doğrudur.(Yazının sonunda bir kaç kaynak paylaşacağım okumanızı ve evrimi tamamen kavramanızı umuyorum.) İlk soruya cevaben: İnsanlık ateşi kontrol etmeye başlamasından bu yana, doğaya uyum sağlamayı bırakıp, kendi çevresindeki doğayı kendisine uydurmaya başladı. Zamanla gelişen insan beyni bunun getirileri olarak hukuk, devlet gibi tamamen insan icadı olan, doğada bulunmayan güzel şeyler kurdu. Eğer günümüzde doğa kanunlarına uyumlu yaşıyor olsaydık dediğiniz gibi güçlü olan kişi herkese her istediğini yapabilirdi. Ama açıkça bellidir ki artık insanlık, doğa kanunlarına göre değil kendi kurduğu kanunlara göre yaşamaktadır. Günümüzdeki insanların Nazileri, Japonları savunmuyor oluşunun nedeni: Nazilerin ve Japonların, insan haklarını hiçe saymaları, esirlere çeşitli işkenceler yapmaları, ırkçılık vb. görüşleri benimsemeleridir. Bunlar görece doğaya uygun denilebilirse bile, insanlık için kesinlikle uygun değildir. Bu arada belirtmek isterim ki doğa çoğu kişinin sandığı gibi hiçte toz pembe değildir. Tecavüz, cinayet, hırsızlık vb. kötü davranışlar doğada bulunmaktadır, ancak günümüzde bunları yapan insanları cezalandırmamız doğa kanunlarıyla yaşamadığımızın en belirgin kanıtıdır. Evrim hakkındaki kaynaklar: http://www.evrimagaci.org/ https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Evrim https://youtu.be/hOfRN0KihOU (Diğer yorumlarınıza baktığımda bir Teist olduğunuz çıkarımını yapıyorum, bu yüzden belirtmek isterim ki evrim, Tanrıyı inkar etmez sadece insanlığın nasıl bu hale geldiğini çok iyi bir şekilde açıklar.)

Mackenzie 8 yıl önce 0
-1

Evrim güçlüyü değil, şartlara uyumlu olanı, değişebilenin ayakta kalacağını savunur. Doğa da şartlara uyum sağlayamayan zayıf olarak nitelenir. Ancak bu onun güçsüz olduğu anlamına gelmez. Yoksa günümüzde kılıçdişli kediler ve mamutlar hala hakim olurdu ovalara. Ancak vahşi kapitalizm döneminde, bu güçlü olanın, zayıf olan üzerinde hak idda etmesi şeklinde yorumlanmıştır. Çünkü ülke ekonomileri, savaşlara ve sömürgeye dayalı gelir -yağma ekonomisinden, endüstrileşmeye dayalı ekonomiye geçiyordu. Kaynak ihtiyacı ve yüksek kâr arzusu, sömürülecek kaynak aramaya sevk ediyordu. Bu nedenle de sömürülecek toplumların, sömürenler gözünde insan olarak değer kaybetmeleri gerekiyordu ki, kendi kamu oylarından ses çıkmasın. (Aslında gerçeğin ne olduğunu bilselerde, verdiği sosyal refah nedeniyle bunun üzerine yattılar. ) Bunun başlangıcı, kendini diğerlerinden üstün ve iyi-doğru-haklı olarak görmekle başlar. sonra toplumunu bu şekilde görürsün. Ardından, dişini geçirebilecğeini kötülemeye, aşağılamaya başlarsın. Kültürü, adetleri, inancı ile dalga geçersin. Bu kendi toplumuna yayıldıkça, karşı tarafı insandan, insanımsı olarak görmeye başlarsın. Bu aşamadan sonra, senin ve toplumun için karşı tarafın bir koyun sürüsünden çok farkı kalmaz. Onlara kendi malın olarak istediğini yaparsın. Etinden, sütünden, gücünden ve yününden faydalanırsın. Irkçılığın temeli böyle bir şey işte. İbn-i Haldun\'un klan-kabile üzerine yaptığı gözlem ve incelemelere bakarsanız, binlerce yıldır da bu güdü temelde hep var olmuş ve kalmış. Her birey, içinde bulunduğu toplumu yüceltirken, diğerlerini hakir görme eğiliminde... Ki onların kaynaklarına el uzatabilsin. Aynı şey 20nci yüzyılda, toplum bazında ve teknoloji ile daha vahşi şekilde olmuş ve hala oluyor. Evrimin bu tür tartışmalara alet edilmesi sadece, bilimsel verileri ve yaklaşımları, bilime karşı kullanmaya çalışan , farklı tür de ırkçıların işi...

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 8 yıl önce 0
2

Evrimin bu kadar tartışmaya konu olmasının altında yatan temel neden ise, insanın yaratılışı konusunda, dinsel kurumların ileri sürdüğü yaratılış yaklaşımından farklı olması-algılanması. Bilim canlıların , değişen şartlara uyum sağlayan türleringelişmesi ile farklılışatığını, zamanla türleştiğini belirtiyor. Öyle ki uzun bir süre sonucunda, artık eski akrabalar arasında üreme dahil mümkün olmuyor. Örnek, at ile eşek\'ten peydahlanan Katır, kısır soyunu devam ettiremiyor. Ancak safkan elde etme sonucu türler arasındaki farklılaşma artıkça, aynı familyadan olsalar bile yavru üretme kapasiteleri bile kalmıyor. Yani, belki bir kaç bin yıl sonra at ile eşekten katır bile üretilemeyecek.... Kurttan 10 bin yılda türetilen 400 tür köpek arasında, yavru üretemeyen cinsler de var. Gerek fiziksel, gerek genetiksel farklılıklar buna neden olabilir. Diğer yandan din kurumları, inancı temsil ettiğini ileri sürsede, inancın kendisi değiller. Sadece birilerinin, inancı biçimlendirme, kendi algılarıklarını toplumun diğer bireylerine kabul ettirme araçları. Ki, bunlardan bazılarına sorarsanız, Hz. Adem (A.S) 10 metre boyunda bir titan gibiymiş. Aden yarım adasındaki ayak izide bunun kanıtıymış. bir başkası ise, \"Hangi Adem?, Kaçıncı Adem?\" olduğunu soruyor. Bunlar bu alanda derinlemesine dalmış olduğu söylenen kişiler. Eğer haklılarsa, 10 metreden 1.7 metreye nasıl indi insanın boyu ? Daha önce başka insan soyları mı oldu? Bir sürü bilinmeyen soru ve bunlara (kendilerince) üretilmiş cevaplar ile de kafa karıştırmıyorlar mı? Bence en güzel cevap Kur\'an-ı Kerim\'de... Kısaca, Cenab-ı Hâk insanı kendi suretinden yaratmış ve üfürmüş. Kendinden bir parça ile oluşturmuş bunu. Şimdi hiç bir şeyin O na benzemediğini biliyoruz. İnsanın da vücudu sadece bir biçim... Bir bakıma bir araç. Burada yaratılan insanın bedeni değil, insanın aklı ve bilinci olmalı bence. Çünkü akıl ve bilincin de fiziksel bir tanımı yok. Evrim terosine takılanlar, biçimsel, fiziksel yapıya o kadar odaklanıyorlar ki, asıl öz\'ü insanın ruhunu gözden kaçırıyorlar. Aslında umursamıyorlar bile. Çünkü onlar için, dünya işleri ve menfaatleri bence çok daha önemli. kimin nasıl giydiği, konuştuğu, yediği, içtiği, nasıl ibadet ettiği gibi şekilsel dış noktalara odaklanıyorlar. Özü umursamıyorlar. Evrim konusun da bu nedenle onların işine gelmiyor. Evrim bilimsel bir teoridir. İnanç konusu değildir. İnanıp, inanmamakta serbest değilsindir. İleri sürdüğü kanıtlara bakarsın, incelersin, denersin, sonuçları tekrarlayacak şekilde sorgularsın. Başka kaynakların bulduğu sonuçlara bakarsın. Karşı tezlerini ve gerekçelerini incelersin. Aynı süreçlerden geçirirsin. Sonra da DOĞRU ya da YANLIŞ dersin. Çünkü bilim, salt, kesin doğrular üzerine işler. Popper açısından bakarsan, bu yaklaşımın yanlış olduğunu kanıtlamak bile bilimsel açıdan değerli bir veri olarak , doğru bir sonuçtur. İnanmak ya da inanmamak sadece ama sadece bu konudaki bilgi eksikliğini gizler. Başkaları çalışmaları üzerinden yorum yaptığını ama bunları da tam olarak incelemediğini/anlamadığını gösterir. Eğer anladıysan, neden doğru olduğunu veya neden yanlış olduğunu örnejkleyerek gösterirsin. Ve bu, sadece evrim konusu için değil, her bilimsel konuda geçerli. Canlılar için iki temel değişim vardır. Biri bir canlı hayatı boyunca olan, şartlara uyumdan kaynaklanan değişimler. Soğuk iklimde deri altı yağ tabakası kalınlaşır. Sıcak iklimde kıl köklerindeki ter bezleri kanalları genişler. Derin sulara dalan inci avcılarının göz yuvarkalığı , derin sularda (%10 civarı) daha iyi görecek şekilde, değişir. Kanlarında alyuvar sayısı artar. Bol karbonhidratlı besin bulursa, depolar (şişmanlar), vs.vs. Uzun vadeli değişimler ise, ırk olarak farklılaşmaya neden olur. Yani bireyler değil o canlı topluluğu zaman içinde değişir. Yüksek enlemlerdeki daha düşük güneş ışığından daha çok D vitamini üretmek için cilt beyazlar. Ten rengi açılır. Soğuk tundra da gözler, rüzgara karşı korunmak için çekikleşir. Cilt altı yağ tabakası ile teni farklılaşır. Bazı genetik çekiniklikler çekici geldiğinden, mavi göz gibi, gelişir. Veya ot-tahıl yanında et ile beslenince, bağırsak uzunluğu azalır. Ateş ile pişirilince, yemek kolaylaştığı için, çene küçülür. Öyle ki bazı öğtücü dişler (20likler) fazlalık olur. Ya da selüloz liflerini öğütmede kullandığı bağırsak parçacı (kör bağırsak) işlevsizleşir, buraya bir çekirdek kaçınca apandisit olur. Çünkü burada selülozu parçalayan bakteriler artık kalmamıştır. Vs. Vs. Evrim doğru mu, yanlış mı? Bu soruyu cevaplayacaksanız, konuyu açın. Şu ana kadar bulunan verilerin çoğu doğru olduğu yönünde destekliyor. Gözlem süresi çok uzun olduğu için, şimdilik kesin tanım yapılamıyor. Ama bakteriler ve hatta sirke sinekleri gibi kısa ömürlü canlılarda yapılan gözlemlere göre, şartlar değiştikçe, bu canlıların fiziksel yapılarında ve özelliklerinde bir sonraki kuşağa aktarılan değişiklikler yaşanıyor. Şartlar tekrar eski duruma dönünce gene eskiye doğru dönüşümler yaşanabiliyor. Bir tek artık daha fazla değişime ihtiyaç duymayan özellikler sabit kalıyor. Az değişiyor. Yorum size ait.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 8 yıl önce 0
2

İstisnalar haricinde neredeyse hepimiz Türkiye\'de bir inanca sahip ebeveynler tarafından yetiştirildik ve küçükken bize anlatılan yaratılış masallarına inandık. Ben küçükken, evrimi bana, \"maymundan geldiğimizi söylüyorlar, deli bunlar ehe ehe\" diye anlatan kişilerle çok karşılaştım. Yaşım ilerledikçe nedir bu işin aslı arkadaş diye bi\' hevesle başladım araştırmaya. (Henüz lise çağındaydım o vakitler.) Geçmişte bana \'saçmalık\' diye anlatılan şeyin ne kadar sağlam temellere oturmuş olduğunu, bana \'gerçek\' diye anlatılanların ne kadar masal olduğunu farkettim. Carl Sagan, Charlie Rose ile yaptığı son röportajda bilimi şöyle tanımlamıştır: \"Bilim, bilgi birikiminden çok daha fazlasıdır. Bilim bir düşünme şeklidir. Bize sunulan gerçekler ve evren hakkında şüpheci ve sorgulayıcı sorular sormaktır. Eğer bunu yapmayı öğrenmezsek karşımıza çıkan ilk politikacıya, ilk medyuma veya ilk din şarlatanına kanmaya açık okuruz.\" Yine Carl Sagan\'a ait başka bir güzel söz şu şekildedir: \"Gerçek kafa karıştırıcı olabilir, onu kabul etmek bizi uğraştırabilir, içgüdülerimizin öngördüğü gibi olmayabilir, derinlerde gizli ön yargılarımız ile çelişebilir, çaresizce doğru olmasını dilediğimiz fikirlerle uzaktan yakından alakası olmayabilir. Ancak bizim tercihlerinmizin, doğruluğu belirleme gibi bir özelliği yoktur.\" Bu iki sözden yapılacak çıkarımlar şudur ki, bu işin özü merak ve araştırma tutkusudur. Tüm o uzun araştırmalar ve kesin kanıtlar sonra gerçek bize uygun olmasa bile o gerçektir! Bir çoğumuzun (en azından benim tanıdığım kişilerin) ailesi maalesef bize bu merak ve araştırma huyunu aşılamadı, bunu kendimiz kazandık. Bu sebepledir ki ben, bilimle uğraşan insanlara çok büyük saygı duyarım ve yine bu sebepledir ki ben, Cemaleddin beyin yaptığının aksine, bilgisiz ve meraksız insanlara kızamıyorum, çünkü biliyorum ki onlar bu fırsatı yakalayamamış görece şanssız kişiler.

Mackenzie 8 yıl önce 0