0

Doğru söylüyorsunuz. Size tamamen katılıyorum. Bu soruyu daha bir kaç gün önce böyle bir konuşmaya tanık olduğum için açtım. Anlatılanlara göre biri profesör olan iki kişi böyle bir makina yapıp çalıştırmışlar. Buna tanık olan ve samimiyetinden kuşku duymadığım kişi, (üstelik elektrik mühendisi) profesörün küçük bir kalem pil takıp makineyi çalıştırdığını sonra pili çıkarıp aldığını, makinenin elektrik ürettiğini anlattı. Resmen bütün ışıkları ve aletleri çalıştırmış. Elbette büyük bir kandırmaca olduğunu anlatmaya çalıştım ama insanlarımız böyle kandırılmaya çok eğilimli. Nedeni gayet basit. Kendilerini kurnaz sanıyorlar, böylesi avantadan çok büyük kazanç getirecek bir şey onların gözünü boyamaya yetiyor. Yanılmıyorsam bir ara gazeteler bile yazmıştı. \"Erke\" makinesı yapacaklardı. Sonra hiç ses çıkmadı. Leonardo Da Vinci\'nin böyle bir makine için çizimler yaptığı biliniyor yanılmıyorsam. O zamandan beri insanlar böyle bir makine icat etmek için akla gelen gelmeyen tüm yöntemleri denediler. Böyle bir makine yapmak mümkün değildir. Nedeni gayet basit; \"Evrenimizde geçerli olan fizik yasaları kesin ve nettir. Enerji yoktan var edilemez. Düzensizlik (Entropi) devamlı artar.\" Böyle bir makine hem yoktan enerji üretmek anlamına gelir, hem de düzensizliğin azalması anlamına gelir. Yani zamanda geri gitmek gibi bir durum ortaya çıkar. Mustafa Okat\'ın dediği gibi evrenin dengesini bozar.

Necmi Tüfek 8 yıl önce 0
0

Çok fazla uzun uzadıya yazıp kafa karıştırmak istemiyorum ama, her şeyden önce Dünya\'da kullanacağımız bir makine hava yoğunluğu içerisinde çalışacak. Bir metreküpte yaklaşık 1.2 kilogramlık bir hava var. Yapacağımız makine bu yoğunluğun içerisinde çalışacağı için makinenin her hareketi (Ve aslında şu anda klavyenin tuşlarına basan benim de yaptığım) hava moleküllerinin yerini değiştirecek. Evrende bedava hiç bir şey yok, o hava moleküllerinin yerinin değişmesi için bir enerji harcamam gerekiyor. Bu her harekette mevcut. Yani her şeye ilaveten harcamamız gereken bir enerji. Bunun en güzel örneğini şöyle vereyim; bir sahilden denize doğru yürüdüğünüzü düşünün. Suya girdikçe adımlarınızı daha zor atmaya başladığınızı hissedersiniz. Çünkü artık giderek 800 kat daha yoğun (Hava yoğunluğu 1.225 kg/m³ su yoğunluğu 1000 kg/m³) bir ortamda hareket etmeye başlarsınız ve her bir hareketinizde yaklaşık 800 kat daha yoğun su moleküllerini hareket ettirmeye başlarsınız. İşte bu direncin çok daha küçüğünü atmosfer içerisinde sürekli yeniyoruz. Bu da sürekli enerjiyi gereksiz yere harcamak (Mesela şöyle düşünün, dağınık bir insansınız ve kıyafetlerinizi işten gelir gelmez yatağınızın üzerine atıyorsunuz. Sonra yatacağınız zaman oradan alıp sandalyenin üzerine atıyorsunuz, sonra sandalyeye oturacağınız zaman oradan alıp tekrar yatağın üzerine atıyorsunuz. Sonuç olarak size hiç bir faydası olmayan bir işi zorunluluk olarak yapmış olup, enerji harcıyorsunuz. Aynı şey) ve verim kaybı yaşamak durumunda kalıyorsunuz. Yani her şeyden önce makinemiz verim = %100 bile olsa bir süre sonra durmak zorunda kalacaktır. Zira verim = %100 ise bu makinemiz kendisine verilen yakıtın tamamını işe çeviriyor. Verim > %100 bile olsa, %100\'ün üstünde olan kısım eğer makinenin etraftaki havayı hareket ettirmesine yetmiyorsa (Mesela makine verimimiz %100.25 olsun, çevredeki havayı hareket ettirmek için %0.50\'lik bir iş gücü gereksin, %99.75\'lik verimle çalışan makinemiz yine bir süre sonra durmaya mahkumdur). Buraya kadar makinemiz yakıtı kestiğimiz zaman bir süre sonra durmak zorunda kaldı. Üstelik daha makinenin iç dirençlerini falan gözardı ediyorum. Evet, makinemizde %100 verim almamız şu anlama gelir; %50 verimle çalışan benzinli motorumuz 1 saatlik işin sonucunda 10 litre benzin tüketiyorsa, bu makine %100 verimle çalışırsa aynı işi 5 litre benzinle yapar. Yani 5 litre benzin verirsem bu motorumuz 1 saat çalıp sonra durmak durumunda kalır. Yani daha kendi kendine çalışan bir üniteye geçmedim bile. Şimdi gelin bunun üstünde kafa yoralım, sonuçta burada beyin fırtınası yapıyoruz. Verimi %200 olan bir motor yaptık. İmkansız ötesi bir şey ama yaptık. Bu sefer de aynı işi motorumuz 2,5 litre benzinle yapar. Verim ne kadar artarsa artsın tüketilen yakıt miktarı 0\'a yaklaşacak ancak asla ulaşamayacaktır (Bkz. Dikotomi paradoksu). Dolayısı ile yakıt her zaman lazımdır. Zaten verim > %100 olması demek yoktan enerji var etmek demek. Ben bu yazıyı burada kesmezsem iyice uzayacak, kısaca bu yukarıda yazdığım tüm şeyler sonsuza kadar kendi kendine çalışan makinelerin neden imkansız olduğunun tek bir kalemi sadece. :)

Mustafa Okat 8 yıl önce 0
1

Şimdi şöyle bir şey var, aslında o kadar çok enerji var ki aslında bu kadar düşük verim düzeyinde bile bu kadar yeterli geliyor. Evet, enerji hala maliyetli hala pahalı ama verim düzeyi o kadar düşük ki, enerjiyi üretirken ayrı, depolarken ayrı, nakil ederken ayrı, kullanırken ayrı bir kayıp yaşatıyoruz. Aslında ona enerji üretimi değil de, dönüşümü diyelim. Zira ihtiyacımız olmayan bir enerji türünü ihtiyacımız olan bir enerji türüne çevirmeye çalışıyoruz. Sistemde ne kadar çok çevrim varsa o kadar da çok kayıp vardır. Zira hiç bir çevrim %100 verimliliğe sahip olamayacağı için her bir çevrim bir kayba sebep olur. Örneğin içten yanmalı bir motorda yakıttaki kimyasal enerji ısı enerjisine, ısı enerjisi doğrusal hareket enerjisine, o da dairesel hareket enerjisine çevrilir. Her bir çevrimde bir yığın kayıp vardır (Örneğin ısı enerjisi sadece içerideki havayı ısıtıp genleştirmez, motorun kendisini de ısıtır v.b) Yani ne yaparsanız yapın verim %100\'ün her daim altındadır. Bu da mutlak vakumda dahi makinenin iç dirençlere maruz kalacağı dolayısı ile hareketinin er ya da geç sonlanacağı anlamına gelir. Şimdi bir yıldızın enerjisini kullanmak denilmiş, aklıma direk Dyson küresi geliyor. Kardashev cetveline göre yıldızının tüm enerjisini kullanabilen bir uygarlık için Dyson küresi öne sürülmüş ama Dyson küresini yapmayı başarsak bile Güneşin sahip olduğu tüm enerjiyi kullanamıyoruz. Zira Dyson küresi Güneşten gelen ısı, güneş rüzgarı v.b etkilerden elektrik üretecek (Ya da bu enerjiyi başka bir enerjiye çevirecek). Birincisi, kürenin üzerindeki her bir milimetrekareyi enerji üretebilecek şekilde imal edemezsiniz. Bu da verim kaybı demektir (Sonuçta o bölgeye hala güneş ışığı ya da rüzgarı vuracak). Onu geçtim, üretilen enerjiyi nakil edecek hat bile kürenin üretim verimini düşük miktarda da olsa güneş ışığı ve rüzgarını engelleyecektir ama konumuz bu değil. Dyson küresinin enerji çeviricileri nasıl bir verimle çalışacak? Bu çeviricilerdeki verim kaybı da gözardı edilmemesi gereken bir şey. Daha enerji nakil hatlarındaki verim kaybı vesaire değinmiyorum. Üstelik bu küreyi inşa etmek için gereken iş gücü (Yani enerji) yine verim kaybıdır. :) Laf burada çok uzadı ama yaptığınız HER ŞEY verim kaybıdır, entropidir, evrenin düzensizliğinin artmasıdır. :) Ama şu var, çevremizdeki enerji miktarı o kadar fazla ki, kullanabilirsek bize gani gani yeter. Bunu atom bombasında gördük aslında...

Mustafa Okat 8 yıl önce 0
0

İnsan?

Adam Trkkelte 8 yıl önce 0
0

İnsan?

Adam Trkkelte 8 yıl önce 0