Uzay ve zaman birbirinden ayrılmaz olmasına rağmen, uzay-zaman kavramının , uzay kavramı ile aynı şeyi ifade etmediğini düşünüyorum. Tabii tüm düşüncelerim sadece bir bakış açısıdır. Bilimsellikleri tartışmalıdır.
Eğer hiç bir şeyin, elektromanyetik dalgaların ve onların kuantum kaynaşmalarının dahi olmadığı bir yer var ise orası uzaydır. Gerçek vakumdur. Buna \"salt uzay\" diyelim.
Şimdi evrenin bir arka plan ışıması olduğunu, enerjininde neredeyse homojen olarak evrende gözlendiğini biliyoruz. Bunun anlamı evrenin bir enerji yoğunluğu olduğudur. Enerji\'nin olduğu yerde, basınçta vardır. Yani uzay dokusunun bir basıncı vardır. Şu an bu basıncı, karanlık enerjiye bağlasalarda, karanlık enerji denilen şeyin, mevcut bir fiziksel olayın farklı algılanması olarak düşünüyorum.
Şimdi bir ortamda basınç var ise ve bu ortam genişliyorsa, şu soruyu sormak lazım: Nerede genişliyor? Elbette bir cevabımız yok. Ama şurası kesin, evrenin genişlediği yönde, evereni engelleyen, durduran bir kuvvet, basınç yok. İşte bu yüzden bu bölgeyi \"salt uzay\" olarak niteliyorum.
Şimdi tekrar evrene dönelim, genişleyen bir ortamın genişlemesi akıcımıdır? Yani sürekli midir?
Bildiğim kadarı ile genişleyen her ortam, yoğunluğundan ve dokusundan kaynaklanan bir yüzey gerilimi sınırında/zarında genişler. Genişleme aralıkları çok dar ise bu sürekli olarak algılansa da, aslında bu genişleme kesintilidir. Tabii her genişleme aralığında, bu sırnılarda bir basınç farkı oluşur. Önce basınç düşer, ardından iç doku ile bu basınç dengelenir.
İşte bu arada iç dokuya bir titreşim bırakılır.
Bu titreşim genişleyen ortamın fiziksel yapısına göre hareket eder.
Evrende genişlerken, benzer şekilde bir dalgalanmaya neden olur. Bu dalgaların Planck Değerlerinde olduğunu ve hızlarının (velocity) C olduğunu düşünüyorum. (Bu şekilde içeriye dalgalarla taşınan enerji (dalga boyundaki), kütle oluşumunu sabitliyor.) İki dalga arasında da bir genişlik var. Bu genişlik bizler için \"Zaman\" kavramımızın temeli.
Ayrı bir konu olduğu için özel görelilik kısmına girmiyorum. Ancak kısaca, bizler (kütleleri nesneler) zamanı, kaç tane dalga aralığı geçtiğimize göre saptıyoruz. Bu dalgalar çok yüksek frekansta olduğu için, normal aletlerle ölçümleyemiyoruz.
Ancak bunların nesnelerden yansımasını, o maddelerin titreşimi olarak algılıyoruz.
Kütle çekim alanı ve dalgaları de bu tür yansımalardan biridir. (Kütle çekimi, bu tanımlanmış alan içindeki daha düşük bir basınç alanından başka bir şey değildir.)
Evrenin bir dokusu olduğu için (enerji yoğunluğu), bu dalgalar da bu dokuyu dalgalandırdığı için, evreni kesintili olarak algılıyoruz.
Bu arada pozitif ve negatif enerji ayrımını kavrayamadım. Bana göre enerji sadece enerjidir. Sadece onun hareketi sırasında (termodinamik 2 kural) oluşturduğu etkileri farklı değerlendiriyoruz. Bu nedenle bir Dirac denizi görüşüne katılamıyorum.