Türkiye’ye ilk kez gelen ve Instagram’ından genellikle uzay ve roket fotoğrafları paylaşan bir adam neden böyle bir fotoğraf çektirip yayınlamış olabilir? Hayatının farklı yönlerine bakıp bu soruya birlikte cevap arayalım mı?
Fizikist
Türkiye'nin Popüler Bilim Sitesi

2 yorum

  • Görkem Seven
    Görkem Seven
    8 yıl önce

    Sonsuz olasılıklar evreninin bir köşesinde zeki canlılar olması şaşırtıcı değil Yalnız o olası evrenler içinden birinde gerçekten merkezde yaşayanlar da olabilir O paralel evrenlerin içinde birinde bir "küçük" yaratıcı da olabilir Olasılıklar sonsuz. Yani o yok bu yok diye kesin konuşmak da %100 doğru değil.

  • Sercan Özaydın
    Sercan Özaydın
    8 yıl önce

    İnsan, evrim fabrikasının henüz taze bir ürünü iken, o güne dek düşünmeden önce yaşamak zorunda kalmış olan atasının süregelen ritüellerine ara verip, etrafında olup biteni sorgulamaya başlar. Bu büyük bahçenin ortasında yükselen ağacın dallarından örülü tahtında oturmuş etrafta olup biteni izleyen insan, tüm varlığın 3 grupta sınıflandığını fark etti. Bu grupların ilk dikkat çekeni, canlılardı. Onlar hareket ediyorlardı ve her yerdelerdi. İlk plan onlar için yapılmalıydı. Her biri farklı biçimlerde görünseler de, gerçekte kendisiyle benzer gereksinimlere sahip olduklarını ve neredeyse aynı amaçlar için yaşadıklarını kavradı. Aradaki büyük fark ise, sürdükleri yaşamın kalitesiydi. Her canlı; korunma, beslenme ve çoğalma eğilimindeydi. Kendisinin ve neslinin varlığını sürdürmesi ancak bu üç unsura bağlıydı. Şayet ötekilerin bu ihtiyaçlarını karşılama sürecinde ayakaltında dolaşmazsa, endişe etmesini gerektirecek büyük bir sorun yaşamayacaktı. Yine de verdiği kayıpların acı tecrübeleriyle bu ilkel dünyanın sürprizlerle dolu olduğunun farkındaydı ve beklenmedik durumlar için daima tetikte ve tedbirli olmak, ilerlemek zorundaydı. Gelişimine model olarak yine bu doğal düşmanları kullandı. Kaplan kadar keskin pençeleri olmayabilirdi ama taş ve ağaçları işleyip çok daha iyisini yapma kudreti vardı. Ayı kadar kalın bir derisi olmayabilirdi fakat zırh yapabilecek malzemelere sahipti. Aklını ve ellerini kullanma becerisi sayesinde, tüm canlılar arasından sıyrılıp baskın tür olduğunda ise diğer varlıkları anlamaya odaklandı. İkinci grupta cansızlar vardı. Göklere uzanan dağlar, sonu görünmeyen denizler, dipsiz ve güçlü ırmaklar karşısında uzun süre durup düşünmesi gerekti. İlk fark ettiği tüm bu görkemlerin acımasız olmadıklarıydı. Verebilecekleri zarar insanın kendi eylemlerinin sonuçlarından başka bir şey değildi. Hepsi göründükleri gibilerdi. Irmak coşkun şekilde çağlarken önünde durmazsa, boğulmaktan korkmasına gerek yoktu. Dağın keskin yamacında dolaşmazsa düşmek için endişelenmesi yersizdi. Zaman içerisinde yaptığı gözlemler ve denemelerle, bu sakin güçlerin, yeterince tedbirli davrandığı sürece pek çok konuda yardımsever olabildiklerini görmeye başladı. Dağlar onu sert rüzgarlardan korurken, denizler sayesinde temizlenebiliyordu. Nehirlerden su içip, ihtiyaç duyduğu besini temin edebiliyordu. Bir araya geldiklerinde, çok sonra doğa adını vereceği bu iki grubun ötesinde, en büyük korkusunun kaynağı olan karanlık bir güç vardı ki, arkasındaki sırrı öğrenme çabası binlerce yıl sürecekti. Umulmadık zamanlarda başlayan dondurucu kar, düştüğü yeri denize devşiren sağanak yağmurlar, göklerin öfkesiyle yeryüzünü parçalayan yıldırımlar, gürültüsü kulakları sağır ederken; kusmuğu önüne çıkan her şeyi yakıp kavuran volkanlar, iklimler ve hastalıklar karşısında küçüklüğünü anladı insanoğlu. Her ne yaparsa yapsın, aciz kaldığı bu felaketlerin arkasındaki gücü bulmak ve kalbini kazanmak zorundaydı. Kendini diğer canlılardan ayıran huzur arayışı, mutlu olma arzusu ve etrafında olan biteni kontrol etme isteğini tatmin etmek için çabalayan insan, uzunca bir tarihsel süreç sonrasında, kendini rahat ettirecek gücün sahibini bu dünyada bulamasa da, ona yaranıp sevgisini kazanabilmek için pek çok yol buldu. Şarkılar, dualar ve ayinlerle başlayan bu saygı sunma serüveni, çağlar içinde insanın entelektüel evrimine eklemlenerek, efsanelerle desteklenip, kurbanlar, bayramlar, törenler, sistematize edilmiş otoriter yasalar, mutlak itaat, idare ve ileri yönetim unsurlarına dönüştü. Tüm bunlar olup biterken hepsine kaynak gösterilen tanrı, bu oluşun yalnızca tanığı statüsüne itilmişti. Kendi adına koyulmuş yasaların, yine kendi adına yürütülmesini izliyor ve bu süreçte bireylerin sergiledikleri tutumu ilahi bir adaletle değerlendirip mutlak sona gelindiğinde vaat edilmiş ödülden alacakları payı hesaplamakla meşgul oluyordu.