0

https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/21627/

Kemal ( Bay Hiçkimse ) 7 yıl önce 0
0

Kemal Bey, Sayın Bay Hiç Kimse (miz), Sorunuzun cevabı tamamen "Zaman"ı nasıl algıladığınıza bağlı... (Size olan cevabım aslında kısa ama diğer okuyucular için... Necmi Bey hoşlanmayacak... Uzun diye... :-) Zaman'ın ışık hızında olabilmesi demek (ki bu konuda benzer fikirdeyim); "Zaman"ın bir hareket ile ilişkili olması anlamına geliyor. Yani "bir hareketi, bir durum değişmesini" tanımlamak için kullanacağız. Uzayda "A" noktasından, "B" noktasına giden bir nesnenin bu hareketini, diğer hareketlerle benzer ve kıyaslanabilir bir yapıya oturutmak için "zaman kavramı" gerekli. Ne kadar mesafe hareket oldu? Hangi hareket önce bitti? İkisini de aynı anda kullanmamız gerekirse nasıl bir hesaplama yapmamamız gerek? (İşte bu noktada "zaman" ve dolayısıyla "hız" kavramlarına bilgi olarak ihtiyacımız var.) Soyut bir kavram olarak algılanan "Zaman"ı somutlaştırmak için kullandığım "Evrenin genişlemesi" diğer tüm hareket adayları içinde; Evrendeki her şeyi "eşit şekilde etkileyen", "sürekliliği", "değişmeyen yönü" olan "tek hareket". Evren ışık hızında genişliyor mu? Bilmiyorum. Ama sanmıyorum. Evrenin gözlemlerimize göre artan hızda genişlediğini biliyoruz (Kızıla kayma oranlarından). Genişlemenin artan düzgün oranlı olduğunu biliyoruz. (5 milyar yılda aşamalı olarak saniye 45 (civarı) birimden 75(civarı) birime çıkmış. (Birim diyorum; çünkü birimini unuttum). Evren için önerdiğim torus modelinde ya da eşdeğer olarak sunabileceğimiz bir küre modelinde, genişleme çapı büyürken, model yüzeyinde nesnelerin (sabit koordinatların) birbirlerinden uzaklaşma oranı da benzer şekilde oranlı olarak artıyor. Hatta bir noktadan sonra yarıçaptaki bir birimlik genişlemeden sonra, nesneler arasındaki uzaklaşma hızı, çaptaki genişleme miktarını da aşıyor. Yani yarı çap 1 birim genişlerken, yüzeydeki 2 koordinat birbirinden "2.2, 2.3, 2.4" gibi artan oranlı olarak daha hızlı uzaklaşabiliyor. Üstelik bu şekiller (torus, küre yüzeyi) 2 boyutlu, genişlemeleri ise 3 boyutlu (... :-)...) 3ncü boyut koordinatın merkezden uzaklığını ya da diğer değişle genişleme oranını gösterek "çaptaki artış hareketi" yani "zaman"'ı... Tüm benzetmelere ve ilke olarak ortak noktalarına rağmen, bizim evrenimiz tam bir küre ya da düzgün bir torus olmayabilir. Çünkü 3 "uzamsal" boyut birden, 4ncü bir boyut üzerinden genişliyoruz. (Daha fazlasını bilemediğim için, burada bırakıyorum bu kısmı...) Şimdi, Evrenin genişlemesi Işık hızında değil ise başka ne ölçüt olabilir? diye düşününce. Bunlarla bağlantılı olabilecek tek ihtimal kaldı. "Genişleme Aşamaları"... Fakat "genişleme aşamalarının" evrene etki etmesi için bir aktarıcı gerekiyordu. Bunun içinde en uygun aday genişlemeyi zorunlu kılan iç basıncı sağlayıcı yani evrenin enerji yoğunluğu oldu. Üstelik bu yoğunluk aynı zamanda evrendeki tüm nesnelerle de sürekli etkileşimde (Higgs alanı gibi) belirleyici olacaktır. Her genişleme aşamasında (iç ve dış yoğunluk farklarından kaynaklanan) evren içine yansıyan dalgaların "C" sabitine bağlı olması gerektiğini düşünüyorum. Bu "C" sabiti, ışık hızının tanımından daha fazla bir şey... Mesela Su'da ışık hızı değişrken, C sabiti değişmez. Yani dalganın frekansına ve dalga genişliğine bağlı olarak aktarılan (yansıyan) enerji miktarını bilgisini de içeriyor. Böyle bir durumda (önceki tartışmada ayrıntıları daha çok yazmışız gibi...) Bu dalgaların yayılma hızı C... Uzay boşluğunda bu hız, Işık hızı olarak saniyede (yaklaşık) 300.000 km.ye denk. (Su da da artık saniyede kaç yüz bin km gibi, ortam yoğunluğundan kaynaklanan kırılma indeksine göre farklı hızlarda...) Zaman algımızdan bu dalgaların geçilem-katedilme sayısına göre oluşuyor. Bu dalgaların hızını (uzay boşluğunda) C olarak kabul edince, Zaman'ın bize etkisi ışık hızında oluyor. Dalga sıralarının bizi, koordinatımızı geçiş hızı da, (zaman algısı) ışık hızında olur. Bunun ilginç bir sonucu var. Hareketin göreceli olabileceğinden yola çıkarsak, biz (kütle), evrene (onun dalgalarına) göre "ışık hızında" hareket ediyoruz... :-) Yani aslında her şey (kütleli) varlığını, bu ışık hızında gerçekleşen (dalgaların) harekete ve sonuçlarına borçlu... Tanıdık gelmiştir sanırım 100 yıl evvel söylenen bir şeyin tekrarı bu çünkü... :-)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Bay Hiçkimse, Gerçekten havada kalan bir konu. Havada da kalmak zorunda, çünkü aslında olmayan bir şeyin diğer faktörler yüzünden varlığını dayatması durumu var ve biz ne söylersek söyleyelim bu değişmeyecek. Zaman kişisel olarak var olmayan bir faktördür. Yani, eğer "uzay" ı kaldırırsanız zaman yoktur. Uzay olmadığında "hız" yoktur, "zaman" yoktur. (Bu yüzden ikisi de aynı hızdadır sanırım) Burtay Bey'le tam anlamıyla zıt görüşlerimizin olduğu bu konuyu bilerek seçtiğinizi sanıyorum. Ama aslında gerçekten çok iyi analiz yapmak gereken bir konu bu. Burtay Bey'i üzmek de istemiyorum ama suya sabuna dokunmadan da konuyu açıklamak mümkün değil. O yüzden ben acele etmeden ve anlayarak, anlaşarak yavaşça konuyu inceleyelim derim... Enerji saf haldeyken hiç bir ölçü onu tanımlayamaz. Çünkü bilinmeyen bir şeydir ve "sonsuzluk" içerir. Nasıl olduğunu bilemediğimiz bir tetiklenme sonucu enerji faz geçirir. Yani ısı olarak açığa çıkar ve bu ısı düştükçe ve yayıldıkça çeşitli kombinasyonlar meydana gelir. İlk anda ısının düşmesi kütle çekiminin simetrisini (yani itici ve çekici olarak sıfır konumda bulunan şey) bozar. Bence "şişme" olayı bu sayede gerçekleşir. (Bu da benim şahsi düşüncem) Şişme olayı; kütleçekim gücünün serbest kalması (simetrisinin kırılması) sonucu, itici kısmının derhal etki etmesi ve kütle edinip madde haline gelmeye çalışan enerjiyi bir anda (10^-28) gibi bir katmanla şişirip evreni meydana getiren kütlesel büyüklüğe taşımasıdır. Bunun nedenini şöyle açıklıyorum; Çekici kütleçekimin etkili olması için gravitonların (ya da eşdeğeri olan her neyse onun) belirli bir mesafeyi kat etmesi gerekir. Yani kütlenin kendisinin farkına varması için bir alışveriş zamanı gerekir. Ama itici kütleçekim için böyle bir zamana gerek yoktur. O derhal iter... Bence bu şişme olayının bitmesi, total kütlesel evrenin hacimsel genel ağırlığının Karadelik seviyesinin altına düşmesi ile olur. Böylece enerji maddeleştiğinde karadelik olamadan, yani kendisinin farkına varamadan saçılmış olur. (Bu konuyu neden açtın? diye sorduğunuzu tahmin ediyorum ama konuyla ilgisi var.) Evren tümüyle kütleçekim üzerine kuruludur bence. Yani her şeyi sağlayan tek güç o dur. Evrenin tek sabitidir. Her şey ona tabi ve ona endekslidir. Kütleçekim (itici olanı) görevini bitirdiğinde işte "uzay" dediğimiz şey, yani bir açıklık, bir mesafe olgusu hem zamanı, hem de hız kavramını işlevsel hale getirir. (Kendi teorim olan "uzay parçacıkları" şişmeden hemen önce meydana gelmiş ve şişmeye ayak uydurmuş ve tüm evreni kapsıyor olmalıdırlar. Ama şimdilik onu konu dışı bırakıyorum.) Madde olarak nitelediğimiz her şey ortaya çıkan bu "uzay" da devinir, hareket eder. Uzamsal boyutlar bu uzayda ortaya çıkar. Maddenin bu boyutları kullanması için "momentum" edinmesi gerekir. İşte bu "momentum" enerjinin kütle ve hareket kombinasyonu ile belirlenir. Yani kütle ne kadar büyükse momentum o oranda küçük, kütle ne kadar küçükse momentum o oranda büyüktür. Bu kombinasyon sabittir ve kütle çarpı hız momentumu verir. Kütlesiz olan parçacıklar bu yüzden ışık hızındadır. Çünkü kütle sıfırsa momentum ışık hızındadır. Kütle birazcık belirli olduğunda momentumu kullanır ve hızı ışık hızının altına iner. Bu yüzden hiç bir kütleli parçacık ışık hızında olamaz. Zaman da bu bağlamda değerlenir. Hız, ışık hızındayken zaman sıfırdır. Hız sıfırken, zaman ışık hızındadır. Yani ters bir ilişkileri vardır. Hız arttıkça zaman o oranda azalır ve hız ışık hızına ulaştığında zaman sıfır olur. Tabii bunu biz normal hızdaki varlıklar zaman genleşmesi olarak tanımlarız. Hızımız arttıkça zamanımız çoğalıyor, genleşiyor deriz. Ama aslında hızımız ışık hızına yaklaştığında hareketlerimiz de o oranda yavaşlar. Işık hızında tamamen durur. Bilmiyorum ne derece anlaşılır oldu. Mecburen biraz da uzun oldu artık kusura bakmayın ama mümkün mertebe anlaşılır gibi olduğunu sanıyorum. (Son iki paragraftan öncekileri "sos" olarak kabul edin. İsterseniz yok sayabilir, son iki paragraf haricini görmezden de gelebilirsiniz.)

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0
0

Uzun yazınca sonradan düzeltmeler gerekli oluyor çünkü dikkatten kaçıyor. 10^28 yerine 10^-28 yazmışım. Yani eksi işareti fazla...(Bu rakam da bana ait değil Brian Greene'in) Aslında yukarıdaki yazı zaten tam anlamıyla olayı anlatamaz. Bu sadece olayın bir yüzü. Kendi görüşlerimi de eklediğim için elbette anlayıp kabul etme oranı düşük olacaktır. Ben daha çok Burtay Bey'in evren tasarımını düşünüp olayı bu şekilde anlattım. Malum, kendisi evreni bir leğenin içindeki suyun üzerinde var olmuş gibi düşünüyor. (Burtay Bey, şaka yaptığım zaman anlıyorsunuz sanırım. Bu yüzden rahat davranıyorum. "Sos" olarak yazdığım kısımları aslında sizinle birlikte incelemek için yazmış oluyorum. Daha önce biraz bahsetmiştim sanırım hatırlarsınız. Yani aslında "itici kütleçekim" tabiri ve açılımı gereksiz bile diyebilirsiniz. Çünkü aynı işi "ısı" da yapmış olabilir. Ama ısının bu şişmeyi 10^28 kez ve çok kısa yine aynı ama eksi bol sıfırlı bir zamanda yapmış olması bana pek doyurucu gibi gelmiyor.) Kemal Bey, yazdıklarım sizi ve diğer arkadaşları fazla etkilemesin. Doğru oldukları için değil, bana mantık açısından uygun geldikleri için bu şekilde yazıyorum. Zaman konusu çok sıkıntılı bir konudur. Ben olayın kökeninden başlamış olmak için bu şekilde giriş yaptım. Yani, "uzayın ortaya çıkması zaman ve hız kavramlarını işlevsel hale getirmiştir" söylemi yine de daha önceden bir "zaman" olgusu olup, olmadığını betimleyemiyor. Ama "zaman" ve "hız" ın bir simetrinin iki yüzü gibi olduklarını düşündürüyor.

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0