Sayın Hasan Özdemir, Öncelikle işe (sanırım) sizden "daha önce öğrenmeye başlamış" bir öğrenciyim. Hocam latifesini, ODTÜ kökenli bir öğrenci-öğrenci hitabı olarak kabul ediyorum. Hepimizin birbirimizden öğrenecekleri var çünkü...
İlk kısımdaki simülasyon ve çoklu evrenler hakkındaki teşhislerinize katılıyorum.
Çoklu evrenler, her farklı olasılığın gerçekleşmesini öngören ve kabul eden bir yaklaşım. Buna göre, siz bir yol ayrımında; bir evrende sağa dönerken, diğerinde sola, bir başkasında geriye doğru devam edebiliyorsunuz.
Yani her senaryo için ayrı bir evren. Siz bu evrenin sadece bir değişkenisiniz, Bunun yanında, sizden başka sayısız değişken (diğer insanlar ve canlılar hatta cansız nesnelerin olayları-hava, nem, rüzgar, vs. durumu gibi...) e göre de bunlar dallanıyor. Hayal etmesi bile çok zor.
Fizikçiler bu paralel evrenleri olası görüyorlar. Çünkü dalga fonksiyonlarında, her hangi bir noktada gerçeklik oluşurken, diğerlerinde çöküyor. Ya bu oluşan nokta farklı olursa? Bu sorunun cevabı, bu çoklu evrenler yaklaşımı ile çözülüyor.
Sanki, bir bakıma aynı sayfanın her bir kopyasında, ufak bir değişiklik gibi...
Simülasyon evren yaklaşımında, simülasyonu hazırlayan uygarlık, onların tabi oldukları koşulları, fizik yasaları hakkında bilgi vermiyor. Bir bakıma onları yaratıcı olarak kabul ediyor ve onların öncesini cevaplamıyor. Bu da şu anki durumumuzla örtüştüğü için, bunu kabul edilebilir bir argüman olarak sunabiliyorlar. Çünkü doğrulanamayacağı gibi, yanlışlaşamayacak bir fikir.
Oysa çoklu evrenler fikri bu konuda daha farklı. Eğer kuantum mekaniğinde -şu an sanıldığı gibi- olguların rastgele değil de, belli kurallar çerçevesinde oluştuğu kanıtlanabilinirse, paralel evrenler çöker. (Kitap sayfaları gibi ufak farklılıklarla paralel olanlar...) Daha doğrusu iki türlü paralel evrenden, bizimkiyle tıpa tıp kuralları ve oluşumları olan ancak farklı olasılıkların gerçekleştikleri çöker.
Sadece, ilk oluşumunda sahip olunun enerji miktarına göre farklı olanlar veya bizimkinden farklı gelişim geçiren evrenler kalır.
(İki çoklu evren yaklaşımı farkı: Bir tanesi kitap sayfaları gibi, her sayfa bir öncekiyle aynı konuyu, satırı, kelimeleri içeriyor. Ancak her sonraki sayfada, "sadece bir harfin yeri, öncekinden farklı" oluyor.
Diğer çoklu evrenler yaklaşımı ise, köpürtülmüş sabun köpükleri gibi, hepsi birbirine benzer, aynı malzemeden oluşmuş ama dinamikleri, büyüklükleri farklı. Hiç bir baloncuğu -kitap sayfalarında olduğu gibi- bir diğeriyle bir değişken hariç her yönden aynı olarak değerlendiremeyiz. Her birini bağımsız olarak ele almalıyız. )
Everet'in çoklu evreni sabun köpükleri benzetmesine daha uygun. Her bir sabun baloncuğunu ayrı ayrı simüle etmek ise, bence herhangi bir ileri uygarlık için mümkün değil. Sadece değişkenler değil, (fizik) kurallarda farklı planlanmalı... Sonsuz denecek değişken ve bunların birbirleriyle olan ilişkileri. Beyindeki sinir hücresine oranla, bağlantı sayısı çokluğu baz alırsak, burada evrendeki tüm foton sayısından daha fazla bir rakamdan söz etmemiz gerekir.
(Tabii merak duygusu önemli ama, bu kadar enerjiyi ve bilgi işleme kapasitesini sırf gözlemlemek için harcamak bana makul gelmiyor.)
Yani bence de Everet'in çoklu evrenleri simüle edilmeye uygun değiller.
(Şahsi Düşünce: Bütün bu evrenleri organize etmek ancak "sonsuz diyebileceğimiz, bir yetenek veya güç" için mümkün olur. Evrende akla gelebilecek en üstün uygarlık simülasyonu bile böyle bir şey tasarlayamaz.)
--------------------------000-------------------
Diğer yandan, bence, salt kendi evrenimizde, bile kuantum mekaniğinde ifade edilen belirsizlik durumu ve dalga fonksiyonlarının çökmesi rastgele değil.
Daha önce de belirttiğim gibi, sistemler hep kaos'un kıyısında stratejik bir noktada- sistemin mükemmel denge dediğimiz bir noktasında duruyorlar.
Yani sistem doğru analiz edilince (bir gün yapılacağına inanıyorum) dalga fonksiyonunun hangi noktasında gerçeklik bulacağını, diğerlerinin çökeceğini hesaplayabilecekler.
Burada diyebilirsiniz ki, diğerlerinin çökeceği belliyse, niye varlar? Hesaplarda karşımıza çıkıyorlar?
Bu sorunun cevabı, hiç bir sistemin sabit değişkenlerden oluşmuyor oluşu...
Sistemi oluşturan değişkenlerden biri değiştiğinde, eğer diğer değişkenler buna uyum sağlayamaz ise, (kıyısında oldukları) kaos başlar ve sistem çöker. Bu nedenle diğer tüm değişkenler, bu sistemi korumak için ileri geri gidip denge noktalarını değiştirip yeni durumu ayak uydururlar. (Örneğin: Ay'ın dünyadan bir anda 50 bin km uzaklaşması ile tüm güneş sistemindeki gezegenlerin yeni yerlerine geçecek olması. Bu değişim bir kaç bin yıl bile sürebilir ama muhakkak olur. Aynı kural, tüm büyük-küçük sistemler içinde geçerlidir.)
İşte dalga fonksiyonlarında saptanan bu çöken olasılıklar, bu değişkenlerin olası değişimlerine göre sistemin nerede dengeleneceği bilgilerini taşıyorlar...