Bence olmak kaydıyla tabiki;
Öncelikle parçacık kavramı terk edilmeli. Evet, mevcut fizik parçacık üzerine kurulu ve şimdiye kadar çoğu hoktada doğru öngörülebilinir sonuçlar üretti.
O yüzden parçacık kavramının sonuna geldiğimizi düşünüyorum.
Nasıl bir zamanlar ateş-hava-toprak-su (ve tahta :-) dan atoma geçiş olduysa, daha sonda atomlardan, atom altı parçacıklara ve sonunda lepton ve kuarklara ulaşıldıysa...
Şimdi de bu parçacıkların temeline inerken, parçacık kavramı artık terk edilmeli...
Bunun yerine, "korunan titreşim alanı" gözüyle bakılmalı bunlara.
Bir bakıma varsayımsal sicimler gibi...
Kütle bence bu titreşim alanlarının, gene daha önce açıklamaya çalıştığım (Dalgasal) zaman ile etkileşimin bir sonucu. Daha doğrusu, bu titreşim alanlarının Zaman'a direnci sonucu oluşan bir enerji yığılması.
Evren genişliyor, içindeki tüm malzeme de bu genişleme ile (evrene göre durağan halde iken) konumunu korurken, bu harekete katılmış oluyor.
Eğer Zaman da varsayımımdaki gibi Evrenin genişlemisinden kaynaklı bir yansıma dalgası ise, bunun anlamı enerji alanları bir yöne (artık evren genişleme yönü neyse) doğru hareket ederken, tam zıt yönden (gene artık evren genişleme yönünün zıttı neyse) gelen dalgalarla etkileşiyor.
Bunu benzetme olarak, deniz yüzeyinde akıntı ile (tek yön-boyut bu sefer) hareket eden bir "sicim (yüzen bir ip), alan (yüzen bir köpük levha) ve (yüzen bir kayık) 3 boyutlu" yapılar olarak ayrı ayrı ele alın.
İp ve levha dalga ile direnç göstermezler, çünkü titreşimlerin vektörleri her zaman dalga ile uyumlu olur,
Ama kayığın her zaman duruşuna (spinine) göre, gelen dalgaya karşı direnç gösteren bir yüzü (titreşim alanı) olur.
Hatta kayığın dalgaya karşı duruş pozisyonu değiştikçe, kayık üzerindeki kuvvetin miktarı da değişir. (Kayık aynı, malzeme aynı ama ölçülen değer farklı...)
işte Higgs alanı, eter veya başka ne isim verilirse verilsin fark etmez, Zaman'ın taradığı tüm alan ki bu evrenin kendisi oluyor, dolmuş oluyor.