0

Bu yeni keşfedilen kuvveti nasıl değerlendiriyorsunuz?

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 22
0

Merhaba Burtay Bey. Kendinizi doğrulanmış hissediyorsanız ne mutlu... Merak etmeyin, bozgunculuk yapmak istemiyorum. Bu yüzden şimdilik işin eleştiri kısmını sonraya bırakıyorum. Bu yapılan deney ve Kasimir etkisi olayında konuyu biraz açmak gerekiyor. Ayrıca yapılan tercüme ve bilimsel yorumlara da ne kadar güvenilir bilmiyorum. Bu yüzden ben kendi düşüncelerimi sizinle paylaşayım. Siz eksik kalan yerleri tamamlarsınız. Kasimir etkisi aslında o kadar basit bir konu değil. Kesin sonuç verecek bir şey de değil bence. Çünkü ortamı her türlü etkiden arındırmak hiç kolay değildir. Tam bir vakum sağlanabildiğini var sayıp neler olabileceğini düşünmek en iyisi... Hiç bir dış etki olmadığını düşünüp, çok ince iki plakayı serbestçe salınabilecekleri bir şekilde çok hafif bir malzemeyle astığımızı düşünüyoruz. Bu iki plaka veya biri "küre şeklinde hafif bir malzeme de olabilir" yaklaştırıyoruz. Ne olabilir? Plakalar birbirlerine yaklaşabilir. O zaman kütleçekim yüzünden yaklaştıklarını söyleriz. Plakalar birbirlerinden uzaklaşma salınımları yapabilirler. O zaman elektronlar (fermiyonlar) arası elektriksel itme olduğunu söyleriz. Peki bu iki etkiyi bir şekilde yok sayacak bir düzenek yapılabildiğini düşünsek başka ne olabilir? Yazıda "nano partiküller" den bahsediyor. Bu çeviri hatası mıdır? Nano partikül nedir? Elektron ve diğer proton, nötron gibi parçacıklar kullanılmıyorsa ne kullanılıyor? Bu malzeme serbest gezinen bir malzemeyse nasıl kontrol edilebiliyor? Yani, deney hakkında açıklayıcı bilgi olmadan biz neyi anlamış oluyoruz veya siz kendinizi nasıl doğrulanmış hissediyorsunuz? Bence biraz da sizin konuyu açmanız gerekiyor... Ayrıca "düşük basınç alanı" konusunu da daha sonra etraflıca tartışmak gerekecek sanırım. Kütleçekim düşük basınç alanından kaynaklanıyor diyorsanız bence bayağı iddialı konuşmuş olursunuz ve sağlam bir teoriniz olması gerekir. Genel görelilikle çatışmak hiç kolay değildir bence...

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0
0

Necmi Bey, Öncelikle tadımızı, tuzumuzu geri getirdiğiniz için teşekkür ederim. Düşük basınç alanı yaklaşımını daha önce çeşitli şekillerde, yan bilgi olarak çok ifade ettim ama dikkat önceliği hep diğer konularda kaldığı için çok göze batmamış anlaşılan. Bende zaten Necmi bey nasıl oluyor da bu savı görmezden geliyor diye düşünüyordum. Evet, çok iddialı bir yaklaşım ama genel ve özel göreliliklerle kesinlikle çatışmıyor. Haklı mıyım? Cüzi de olsa kısmen haklılık payı var bence. Ama bilimcilerin cevabı ile daha düzgün açıklamalar olacaktır. Temelindeki bakış belli; (Muhteşem) EGD ile titreşerek süper akışkanlık kazanan uzay dokusunun basit ve temel bir özelliği sadece... Herhangi bir akışkan dinamiğine baktığımızda, akışkan içindeki basınç ve hız arasında ters bir bağıntı olduğunu görüyoruz. Bir kanaldan geçen akışkanın basıncı düşerken, hızı artıyor. Kanal ne kadar darlaşırsa, basınç o kadar düşüyor ama hızda o düzeyde artıyor. Bu ilke sayesinde mesela şırınga ile iğne yapmak mümkün. Ya da temel mekanik çerçevesinde hidrolik pistonlar, vs.vs. kullanım alanı çok geniş. Ama bizim en iyi hatırlayacağımız şey, uzun yolda araç hızla giderken, yanından başka bir araç geçince , aracımızın sarsılmasıdır. Birbirine yaklaşan iki hızlı nesne arasındaki akışkan, (göreceli olarak) çok hızlı olduğu için, aradaki basınç düşüyor ve araçalar sarsılıyor. Eğer evrenin akışkan bir dokusu olduğunu, bir şekilde kabul edersek, Casimir etkisi çok makul ve mantıklı oluyor. Kütle çekimine gelince...:-) Herhangi bir akışkan içinde, her hangi bir nesneyi ivmelendirirsek, hareket yönünün tersinde bir düşük basınç alanı oluşur. BU oluşum hareket yönü tek yönlü olduğundan, onun zıttında olur. Kütleçekimi ile ilgili eski yazışmalarımızda bunu kullanmıştım. Tek boyut üzerinde değil de eğer hareket 3 uzamsal boyut üzerinde olursa? İşte o zaman kütleçekim alanı dediğimiz alan ortaya çıkıyor. Toplu olarak ( http://evreneyenibirbakis.blogspot.com.tr/p/11kutle-cekim-ve-genel-gorelilik_5.html) ... Burada soru, nesnelerin neye göre ve nasıl hareket ettiği? 3 olgulu bir sistem; nesne, evrenin genişlemesi ve EGD. Nesne evrenin genişlemesiyle bu doku içinde genişleme yönünde hareket ederken, EGD ile zıt yönde kuvvete maruz kalıyor. Yani eğer evren genişlemeseydi, kütleçekimi de olmazdı. EGD olmazdı, dolayısı ile kütle de olmazdı... Böyle bir yaklaşım işte... Deneyin saptadığı hareketlerin, akışkan dinamiğince de açıklanabilir olduğunu gösterirlerse, benim açımdan bu çok tatmin edici olurdu...

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Necmi Bey, Merhaba tekrar... Warp sistemi konusunda Uzay Yolu dizisinden biraz aşinayım. Konuyla ilgili bazı yayınlar da okumuştum ama son paylaşımdan sonra, konu hakkında bilgi güncellemeden konuya girmek istemedim. Varsayımımdaki model farklı. Uzay-zaman dokusunu bir halı parçası gibi sıkıştırıp atlmayı öngörmüyorum. Hatta imkansız gibi geliyor. Aynı işlevi (ışık hızı sınırlamasını ihlal etmeden uzak mesafeleri almak için), solucan delikleri ile ilgili konularda paylaştığım gibi; solucan gemiler düşünüyor. Bir bakıma bilim kurgu filmlerinden aşina olduğumuz "alt uzay" a geçerek. Ama bu da ayrı bir konu... Belirttiğim dalgalanmanın enerji kaynağı sonsuz değil. Yani enerji korunumu değişmiyor. Evrenin ilk başlangıcında tekil enerji paketçiklerinin sahip olduğu enerji düzeyi ile alakalı. Son zamanlarda gündeme gelen "negatif enerji" , bu "mutlak sıfırın" altındaki durumu tanımlıyor sanırım. Hareketsiz-titreşimsiz, homojen, yoğun potansiyele sahip enerji paketçiklerinin, basit bir etki ile düzenlerinin bozulması sonucu harekete geçen enerji paketçikleri... (Paketçik diyorum çünkü enerjinin çok yoğundan az yoğuna geçmesi için onunda; parçalanabilir, bölünebilir, değiştirilebilir olması için bir akışkan gibi küçük paketçiklerden oluşması gerektiği fikrindeyim.) Bu olaya büyük patlama diyoruz. Bu esnada bazı özel koşullar ile bir kısım paketçik yoğunlaşarak, kütleyi oluşturmuş. Bu da sistemdeki homojenliği ve dengeyi bozduğu için, (açılan fiziksel boşluklar sayesinde) kalan enerji paketçikleri sıkışmış pozisyonlarından, daha rahat bir pozisyona geçiyorlar. Genişliyorlar. Şu anki durumda evrendeki ortalama enerji yoğunluğu 4 kelvin civarı ısıya sahip. Biz bunları fark edemiyoruz. Çünkü bunlar bir kaç yöne doğru değil, her yöne doğru (gaz dolu bir balonun genişlemesi gibi) genişliyorlar. Bir bakıma sicim kuramındaki kapalı zar sicimler. Ek not: Bir maddeyi çok ısıttığımız zaman, önce tüm temel parçacıkları enerji yüklenir ve titreşirler. Titreşim ile birbirlerine enerji alışverişinde bulunurlar taa ki sistem parçacık başına enerji düzeyi eşitlenip homojenleşene kadar. Tüm parçacıklarının enerji düzeyleri eşitlenmiş bu maddenin parçacıkları bir süre sonra titreşmez. Çünkü sahip olduğu enerji ile ne zaman titreşmek istese, başka bir parçacığın aynı eğilimi onu engelleyecektir. Birbirlerini sıkıştıracaklardır. Bir süre sonra bu sıkışıklık o kadar artacaktır ki; Aynı şekilde bir maddeyi aşırı soğuttuğumuz, mutlak sıfırın altındaki (varsayılan) hali ile aynı pozisyona düşecektir. Tüm parçacıklar aşırı derece yoğun ve hareketsiz. (Farkındaysanız bu durumda aşırı sıcak ile aşırı soğuk durum arasında bir fark kalmıyor. Bu yorumum olduğu için, yaklaşımı bilimsel değil mantık yürütmesi sonucu olarak ele almak daha sağlıklı olur bence...) Neyse, evrende serbest haldeki bu enerji paketçikleri uzay dokusunu oluşturuyor. Bunlar 0 Kelvin'e yaklaşana kadar da alanlarını genişletip, homojenleşmeye çalışacaklar. Fakat bu enerji paketçiklerinden bir kaç tane değil de, çok sayıda (rakam tahmin edemeyeceğim kadar büyük olmalı) olmasından dolayı, bunların toplam basınçları evreni genişlemeye zorluyor. (Bu aşamadan sonrasını daha önce sizinle de ele almıştık. Evrenin dış tarafındaki basıncın düşük olması sayesinde evren genişliyor. Genişleme enerjisinin bir kısmı ise ortam farklılığından dolayı, evren içine dalgalar -pulse olarak yansıyor.) Genişlemeden kaynaklanan bu dalgalar (EGD) evren dokusundaki bu bağımsız enerji paketçiklerini dalgalandırdığı için, akışkan bir doku niteliği sağlıyor. Uzay ve Zaman olarak tanımlıyoruz bu yapıyı. Evrenin ilk oluşumunda yoğunlaşarak kütle kazanmış parçacıklarda, bu doku ile genişlerken kazandıkları bir hareket var. Bu hareket evrenin genişleme yönü. Ayrıca genişleme yönünden gelen dalgalardan kaynaklanan bir kuvvet daha var. Böylece aralarında denge de kalabiliyorlar. Titreşiyorlar, varlıklarını bu şekilde sabitliyorlar. Evrenin başlangıcındaki şartlar ve keşmekeş tekrarlamadığı içinde kalıcı, sabit parçacıklar oluşmuyor. (Sanal parçacık adını verdiğimiz geçici oluşumlar hariç) Burada genişlemeyi besleyen şey; evrenin ortalama enerji yoğunluğu... Ancak genişleme yönünde hareketle ilgili olarak, elimde (evrendeki her şeyin bir rotasyona tabii olmasından yola çıkılarak oluşturulmuş) cılız bir ek varsayım daha var. Evren de dönüyor olabilir. Bu şekilde enerjinin bir kısmı da, kütleye bu rotasyondan yükleniyor ve yön olarak genişleme yönüne fırlatılıyor olabilir. ( https://youtu.be/1YGhog1g1nE Çünkü elimde kendime güvenmeme yetecek kadar kanıt ve bilgim yok.) Evrenin her durumda aldığı şeklin bir torus olması gerektiğini de düşünüyorum. Çünkü bu şekilde hızlı bir genişlemeye rağmen, yüzey/hacim/ yoğunluk oranını dengede tutabilir. Şekildeki torus fazla iyimser ve düzgün. Ama akışkanların yapısına uygun. Sigara dumanından, balık avlayan yunuslara, özel koşular altında bazen atmosferik olaylarda bile karşımıza çıkıyor. Bu torus bir delikli, Sicim teorisi en az 3 delikli öngörüyor.) Bu genişlemeyi sağlayan kuvveti şöyle bir düşünce deneyi ile de örnekleyebilirim tekrar. İçine "katı helyum toplar" konmuş, çok sayıda çok kauçuk (çok esnek ama yırtılmaz) kürecikleri sıkıştırılmış bir şekilde, uzay boşluğunda bir arada bırakalım. Bunları çevreleyen bir de gene çok esnek ve yırtılmaz bir büyük torus/simit olsun. Sonra bu sistem güneş ışığını görsün. (Dünya mesafesinde güneş ışığı 100 dereceden fazla diye hatırlıyorum.) Artık sistemi saran büyük kauçuk zarın durumunu değerlendirebiliriz. Elbette bu genişlemenin bir sınırı olacak. İçerideki tüm parçacıklar homojen ve ortak özellikle gösterene kadar. Düşünce deneyini biraz daha genişlebiliriz. Eğer bir de büyük zar'a rotasyon verirsek ? (Dikkat Notu: Yukarıdaki animasyondaki torusta aslında tek yönde -yatak eksende- dönme olduğu halde, matematiksel olarak, yüzeyde sabit noktaları gösteren koordinat işaretleri- yerler (renkli olanlar), büyüme ensasında, torusa göre koordinatları değişmediği halde, dikey olarakta bir dönme hareketi varmış gibi tepki verdiler. https://youtu.be/SqcG7hjJepM )

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Necmi Bey, Merhaba tekrar... Warp sistemi konusunda Uzay Yolu dizisinden biraz aşinayım. Konuyla ilgili bazı yayınlar da okumuştum ama son paylaşımdan sonra, konu hakkında bilgi güncellemeden konuya girmek istemedim. Varsayımımdaki model farklı. Uzay-zaman dokusunu bir halı parçası gibi sıkıştırıp atlmayı öngörmüyorum. Hatta imkansız gibi geliyor. Aynı işlevi (ışık hızı sınırlamasını ihlal etmeden uzak mesafeleri almak için), solucan delikleri ile ilgili konularda paylaştığım gibi; solucan gemiler düşünüyor. Bir bakıma bilim kurgu filmlerinden aşina olduğumuz "alt uzay" a geçerek. Ama bu da ayrı bir konu... Belirttiğim dalgalanmanın enerji kaynağı sonsuz değil. Yani enerji korunumu değişmiyor. Evrenin ilk başlangıcında tekil enerji paketçiklerinin sahip olduğu enerji düzeyi ile alakalı. Son zamanlarda gündeme gelen "negatif enerji" , bu "mutlak sıfırın" altındaki durumu tanımlıyor sanırım. Hareketsiz-titreşimsiz, homojen, yoğun potansiyele sahip enerji paketçiklerinin, basit bir etki ile düzenlerinin bozulması sonucu harekete geçen enerji paketçikleri... (Paketçik diyorum çünkü enerjinin çok yoğundan az yoğuna geçmesi için onunda; parçalanabilir, bölünebilir, değiştirilebilir olması için bir akışkan gibi küçük paketçiklerden oluşması gerektiği fikrindeyim.) Bu olaya büyük patlama diyoruz. Bu esnada bazı özel koşullar ile bir kısım paketçik yoğunlaşarak, kütleyi oluşturmuş. Bu da sistemdeki homojenliği ve dengeyi bozduğu için, (açılan fiziksel boşluklar sayesinde) kalan enerji paketçikleri sıkışmış pozisyonlarından, daha rahat bir pozisyona geçiyorlar. Genişliyorlar. Şu anki durumda evrendeki ortalama enerji yoğunluğu 4 kelvin civarı ısıya sahip. Biz bunları fark edemiyoruz. Çünkü bunlar bir kaç yöne doğru değil, her yöne doğru (gaz dolu bir balonun genişlemesi gibi) genişliyorlar. Bir bakıma sicim kuramındaki kapalı zar sicimler. Ek not: Bir maddeyi çok ısıttığımız zaman, önce tüm temel parçacıkları enerji yüklenir ve titreşirler. Titreşim ile birbirlerine enerji alışverişinde bulunurlar taa ki sistem parçacık başına enerji düzeyi eşitlenip homojenleşene kadar. Tüm parçacıklarının enerji düzeyleri eşitlenmiş bu maddenin parçacıkları bir süre sonra titreşmez. Çünkü sahip olduğu enerji ile ne zaman titreşmek istese, başka bir parçacığın aynı eğilimi onu engelleyecektir. Birbirlerini sıkıştıracaklardır. Bir süre sonra bu sıkışıklık o kadar artacaktır ki; Aynı şekilde bir maddeyi aşırı soğuttuğumuz, mutlak sıfırın altındaki (varsayılan) hali ile aynı pozisyona düşecektir. Tüm parçacıklar aşırı derece yoğun ve hareketsiz. (Farkındaysanız bu durumda aşırı sıcak ile aşırı soğuk durum arasında bir fark kalmıyor. Bu yorumum olduğu için, yaklaşımı bilimsel değil mantık yürütmesi sonucu olarak ele almak daha sağlıklı olur bence...) Neyse, evrende serbest haldeki bu enerji paketçikleri uzay dokusunu oluşturuyor. Bunlar 0 Kelvin'e yaklaşana kadar da alanlarını genişletip, homojenleşmeye çalışacaklar. Fakat bu enerji paketçiklerinden bir kaç tane değil de, çok sayıda (rakam tahmin edemeyeceğim kadar büyük olmalı) olmasından dolayı, bunların toplam basınçları evreni genişlemeye zorluyor. (Bu aşamadan sonrasını daha önce sizinle de ele almıştık. Evrenin dış tarafındaki basıncın düşük olması sayesinde evren genişliyor. Genişleme enerjisinin bir kısmı ise ortam farklılığından dolayı, evren içine dalgalar -pulse olarak yansıyor.) Genişlemeden kaynaklanan bu dalgalar (EGD) evren dokusundaki bu bağımsız enerji paketçiklerini dalgalandırdığı için, akışkan bir doku niteliği sağlıyor. Uzay ve Zaman olarak tanımlıyoruz bu yapıyı. Evrenin ilk oluşumunda yoğunlaşarak kütle kazanmış parçacıklarda, bu doku ile genişlerken kazandıkları bir hareket var. Bu hareket evrenin genişleme yönü. Ayrıca genişleme yönünden gelen dalgalardan kaynaklanan bir kuvvet daha var. Böylece aralarında denge de kalabiliyorlar. Titreşiyorlar, varlıklarını bu şekilde sabitliyorlar. Evrenin başlangıcındaki şartlar ve keşmekeş tekrarlamadığı içinde kalıcı, sabit parçacıklar oluşmuyor. (Sanal parçacık adını verdiğimiz geçici oluşumlar hariç) Burada genişlemeyi besleyen şey; evrenin ortalama enerji yoğunluğu... Ancak genişleme yönünde hareketle ilgili olarak, elimde (evrendeki her şeyin bir rotasyona tabii olmasından yola çıkılarak oluşturulmuş) cılız bir ek varsayım daha var. Evren de dönüyor olabilir. Bu şekilde enerjinin bir kısmı da, kütleye bu rotasyondan yükleniyor ve yön olarak genişleme yönüne fırlatılıyor olabilir. ( https://youtu.be/1YGhog1g1nE Çünkü elimde kendime güvenmeme yetecek kadar kanıt ve bilgim yok.) Evrenin her durumda aldığı şeklin bir torus olması gerektiğini de düşünüyorum. Çünkü bu şekilde hızlı bir genişlemeye rağmen, yüzey/hacim/ yoğunluk oranını dengede tutabilir. Şekildeki torus fazla iyimser ve düzgün. Ama akışkanların yapısına uygun. Sigara dumanından, balık avlayan yunuslara, özel koşular altında bazen atmosferik olaylarda bile karşımıza çıkıyor. Bu torus bir delikli, Sicim teorisi en az 3 delikli öngörüyor.) Bu genişlemeyi sağlayan kuvveti şöyle bir düşünce deneyi ile de örnekleyebilirim tekrar. İçine "katı helyum toplar" konmuş, çok sayıda çok kauçuk (çok esnek ama yırtılmaz) kürecikleri sıkıştırılmış bir şekilde, uzay boşluğunda bir arada bırakalım. Bunları çevreleyen bir de gene çok esnek ve yırtılmaz bir büyük torus/simit olsun. Sonra bu sistem güneş ışığını görsün. (Dünya mesafesinde güneş ışığı 100 dereceden fazla diye hatırlıyorum.) Artık sistemi saran büyük kauçuk zarın durumunu değerlendirebiliriz. Elbette bu genişlemenin bir sınırı olacak. İçerideki tüm parçacıklar homojen ve ortak özellikle gösterene kadar. Düşünce deneyini biraz daha genişletebiliriz. Eğer bir de büyük zar'a rotasyon verirsek ? (Dikkat Notu: Yukarıdaki animasyondaki torusta aslında tek yönde -yatak eksende- dönme olduğu halde, matematiksel olarak, yüzeyde sabit noktaları gösteren koordinat işaretleri- yerler (renkli olanlar), büyüme esnasında, torusa göre koordinatları değişmediği halde, dikey olarak ta bir dönme hareketi varmış gibi tepki verdiler. https://youtu.be/SqcG7hjJepM )

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Necmi Bey, Merhaba tekrar... Warp sistemi konusunda Uzay Yolu dizisinden biraz aşinayım. Konuyla ilgili bazı yayınlar da okumuştum ama son paylaşımdan sonra, konu hakkında bilgi güncellemeden konuya girmek istemedim. Varsayımımdaki model farklı. Uzay-zaman dokusunu bir halı parçası gibi sıkıştırıp atlmayı öngörmüyorum. Hatta imkansız gibi geliyor. Aynı işlevi (ışık hızı sınırlamasını ihlal etmeden uzak mesafeleri almak için), solucan delikleri ile ilgili konularda paylaştığım gibi; solucan gemiler düşünüyor. Bir bakıma bilim kurgu filmlerinden aşina olduğumuz "alt uzay" a geçerek. Ama bu da ayrı bir konu... Belirttiğim dalgalanmanın enerji kaynağı sonsuz değil. Yani enerji korunumu değişmiyor. Evrenin ilk başlangıcında tekil enerji paketçiklerinin sahip olduğu enerji düzeyi ile alakalı. Son zamanlarda gündeme gelen "negatif enerji" , bu "mutlak sıfırın" altındaki durumu tanımlıyor sanırım. Hareketsiz-titreşimsiz, homojen, yoğun potansiyele sahip enerji paketçiklerinin, basit bir etki ile düzenlerinin bozulması sonucu harekete geçen enerji paketçikleri... (Paketçik diyorum çünkü enerjinin çok yoğundan az yoğuna geçmesi için onunda; parçalanabilir, bölünebilir, değiştirilebilir olması için bir akışkan gibi küçük paketçiklerden oluşması gerektiği fikrindeyim.) Bu olaya büyük patlama diyoruz. Bu esnada bazı özel koşullar ile bir kısım paketçik yoğunlaşarak, kütleyi oluşturmuş. Bu da sistemdeki homojenliği ve dengeyi bozduğu için, (açılan fiziksel boşluklar sayesinde) kalan enerji paketçikleri sıkışmış pozisyonlarından, daha rahat bir pozisyona geçiyorlar. Genişliyorlar. Şu anki durumda evrendeki ortalama enerji yoğunluğu 4 kelvin civarı ısıya sahip. Biz bunları fark edemiyoruz. Çünkü bunlar bir kaç yöne doğru değil, her yöne doğru (gaz dolu bir balonun genişlemesi gibi) genişliyorlar. Bir bakıma sicim kuramındaki kapalı zar sicimler. Ek not: Bir maddeyi çok ısıttığımız zaman, önce tüm temel parçacıkları enerji yüklenir ve titreşirler. Titreşim ile birbirlerine enerji alışverişinde bulunurlar taa ki sistem parçacık başına enerji düzeyi eşitlenip homojenleşene kadar. Tüm parçacıklarının enerji düzeyleri eşitlenmiş bu maddenin parçacıkları bir süre sonra titreşmez. Çünkü sahip olduğu enerji ile ne zaman titreşmek istese, başka bir parçacığın aynı eğilimi onu engelleyecektir. Birbirlerini sıkıştıracaklardır. Bir süre sonra bu sıkışıklık o kadar artacaktır ki; Aynı şekilde bir maddeyi aşırı soğuttuğumuz, mutlak sıfırın altındaki (varsayılan) hali ile aynı pozisyona düşecektir. Tüm parçacıklar aşırı derece yoğun ve hareketsiz. (Farkındaysanız bu durumda aşırı sıcak ile aşırı soğuk durum arasında bir fark kalmıyor. Bu yorumum olduğu için, yaklaşımı bilimsel değil mantık yürütmesi sonucu olarak ele almak daha sağlıklı olur bence...) Neyse, evrende serbest haldeki bu enerji paketçikleri uzay dokusunu oluşturuyor. Bunlar 0 Kelvin'e yaklaşana kadar da alanlarını genişletip, homojenleşmeye çalışacaklar. Fakat bu enerji paketçiklerinden bir kaç tane değil de, çok sayıda (rakam tahmin edemeyeceğim kadar büyük olmalı) olmasından dolayı, bunların toplam basınçları evreni genişlemeye zorluyor. (Bu aşamadan sonrasını daha önce sizinle de ele almıştık. Evrenin dış tarafındaki basıncın düşük olması sayesinde evren genişliyor. Genişleme enerjisinin bir kısmı ise ortam farklılığından dolayı, evren içine dalgalar -pulse olarak yansıyor.) Genişlemeden kaynaklanan bu dalgalar (EGD) evren dokusundaki bu bağımsız enerji paketçiklerini dalgalandırdığı için, akışkan bir doku niteliği sağlıyor. Uzay ve Zaman olarak tanımlıyoruz bu yapıyı. Evrenin ilk oluşumunda yoğunlaşarak kütle kazanmış parçacıklarda, bu doku ile genişlerken kazandıkları bir hareket var. Bu hareket evrenin genişleme yönü. Ayrıca genişleme yönünden gelen dalgalardan kaynaklanan bir kuvvet daha var. Böylece aralarında denge de kalabiliyorlar. Titreşiyorlar, varlıklarını bu şekilde sabitliyorlar. Evrenin başlangıcındaki şartlar ve keşmekeş tekrarlamadığı içinde kalıcı, sabit parçacıklar oluşmuyor. (Sanal parçacık adını verdiğimiz geçici oluşumlar hariç) Burada genişlemeyi besleyen şey; evrenin ortalama enerji yoğunluğu... Ancak genişleme yönünde hareketle ilgili olarak, elimde (evrendeki her şeyin bir rotasyona tabii olmasından yola çıkılarak oluşturulmuş) cılız bir ek varsayım daha var. Evren de dönüyor olabilir. Bu şekilde enerjinin bir kısmı da, kütleye bu rotasyondan yükleniyor ve yön olarak genişleme yönüne fırlatılıyor olabilir. ( https://youtu.be/1YGhog1g1nE .Cılız, çünkü elimde kendime güvenmeme yetecek kadar kanıt ve bilgim yok.) Evrenin her durumda aldığı şeklin bir torus olması gerektiğini de düşünüyorum. Çünkü bu şekilde hızlı bir genişlemeye rağmen, yüzey/hacim/ yoğunluk oranını dengede tutabilir. (Şekildeki torus fazla iyimser ve düzgün. Ama akışkanların yapısına uygun. Sigara dumanından, balık avlayan yunuslara, özel koşular altında bazen atmosferik olaylarda bile karşımıza çıkıyor. Bu torus bir delikli, Sicim teorisi en az 3 delikli öngörüyor.) Bu genişlemeyi sağlayan kuvveti şöyle bir düşünce deneyi ile de örnekleyebilirim tekrar. İçine "katı helyum toplar" konmuş, çok sayıda çok kauçuk (çok esnek ama yırtılmaz) kürecikleri sıkıştırılmış bir şekilde, uzay boşluğunda bir arada bırakalım. Bunları çevreleyen bir de gene çok esnek ve yırtılmaz bir büyük torus/simit olsun. Sonra bu sistem güneş ışığını görsün. (Dünya mesafesinde güneş ışığı 100 dereceden fazla diye hatırlıyorum.) Artık sistemi saran büyük kauçuk zarın durumunu değerlendirebiliriz. Elbette bu genişlemenin bir sınırı olacak. İçerideki tüm parçacıklar homojen ve ortak özellikle gösterene kadar. Düşünce deneyini biraz daha genişletebiliriz. Eğer bir de büyük zar'a rotasyon verirsek ? (Dikkat Notu: Aşağıdaki animasyondaki torusta aslında tek yönde -yatay eksende- dönme olduğu halde, matematiksel olarak, yüzeyde sabit noktaları gösteren koordinat işaretleri- yerler (renkli olanlar), büyüme esnasında, torusa göre koordinatları değişmediği halde, dikey olarak ta bir dönme hareketi varmış gibi tepki verdiler. https://youtu.be/SqcG7hjJepM )

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0