Allah bizlerin ne amel işleyeceğini, irademizi nereye kullanacağını biliyor. Öyleyse dünyaya gönderilmeden doğrudan cennet cehenneme de gidebilirdik. Allah’ın bizi doğrudan cennet ve cehenneme göndermemesinin hikmeti nedir?
Cevap:
1. Kul özgür iradesi ile bir fiili yapmaya yeltenir, Allah’ta külli iradesi ile kulun o fiili yapmasına müsaade eder, onu yaratır. Kul, hayrı isterse hayrı yaratır, şerri isterse şerri yaratır. Ancak, şerri isteyene azap edecektir. Şerri isteyene engel olunsa, o an inme inse, felç geçirse bu, imtihanın sırrını bozar ve insanlara sunulan iman edip etmeme teklifinde insan, bir tercihe zorlanmış olunur. Böyle olsaydı da iyi veya kötü insanların kim olduğunu bilemezdik.
2. Allah sonsuz ilmi gereği kulun özgür iradesini nereye kullanacağını ezelden bilir, kaderine yazar. Bunun ayet ve hadislerde delilleri mevcuttur. Ancak, Allah’ın kulun iradesini nereye kullanacağını bilmesi, kulun elinden özgür iradesini aldığı anlamına gelmez. Yani, Allah yazdığı için kul zorla cehenneme gönderilmez. Kulun cüzi iradesi vardır, Allah’ta yapacağı tercihi bilir ve yazar, kula haksız yere zulmetmez. Bu ince ayrıntı son derece önemlidir.
Bu iki meseleyi aklımızın bir kenarına yazdıktan sonra, soruya geçiyoruz.
Bu noktada sorulan soru ise, ‘amellerimizin nasıl olacağı biliniyorsa, niçin doğrudan cennette ya da cehenneme gönderilmedik, hikmeti nedir?’
Allah bizim hangi seçimleri yapacağımızı biliyor ama bizler ne seçim yapacağımızı, neler yaşayacağımızı bilmiyoruz. Öncelikle, bir insan bu dünya hayatına gönderilmeden direk cehenneme atılsaydı o insanın "Rabbim bana bir şey yaşatmadan beni buraya atıyorsun" deme şansı doğardı. Aynı şekilde, cennette giden bir insan "hiç bir cefa çekmeden, hiç bir güzel amel için yorulmadan cennette giriyorum” diye özgür iradesini imtihanlardan başarıyla geçirmenin haklı sevinci olmadan, tabiri caizse "alın teri" olmadan cennette girebilecekti. Basit bir örnekle, üniversite sınavlarında derece almış insanlar hukuk fakültesi okuyacaksa onlara, "Siz zeki insanlarsınız. Nasıl olsa sizin avukat, hakim çıkacağınızı biliyoruz. Sizi terletmeden, pişirmeden, olgunlaştırmadan avukat, hakim, savcı yapalım" denilemez. Onların uğraş vermesi, olgunlaşması, pişmesi onlar için gereklidir. Ancak, hocaların, onların eninde sonunda avukat, hakim, savcı olacaklarını bilmesi onların pişmeleri, olgunlaşmaları gerektiği gerçeğini değiştirmez.
Külfetsiz nimet olmadığı gibi, cezayı da hak edene vermek gerekir. Kimse kimseye "Sen hak etmeden şu nimetleri sana verelim" demeyeceği gibi, "Sen, özgür iradenle suç fiilinde bulunmadan seni hapse atalım" da diyemez. Devlet, suçun olacağını bilsin ya da bilmesin, önce her zaman fiil gelir. Bu, adaletin de gereğidir. Ki insanlara "Sen suç işleyeceksin, işlemeden biz sana ceza verelim" denmesi nasıl o insanın şahsı için henüz özgür iradesini kullanmadan 'bir haksızlık olarak algılanacaksa' aynı şekilde insanlara 'sen şu iyilikleri yapacaksın, biz sana ücretini peşin verelim' denildiğinde de, o kişi vermediği bir emeğin neticesinde, o nimetin ne değerini bilir ne de o nimetten haz alabilir.
Cennet ehline söylenen 'Sabretmenize karşılık selam sizlere! Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir!' (Ra'd Suresi, 24) ifadesi bu hususta manidardır.
Nitekim, Kuran'ı Kerim'de cehennem ehli anlatılırken de onlar "Rabbim bizi dünyaya geri gönder ve orada güzel ameller işleyelim. Artık, gördük ve inandık."(Secde Suresi, 12) derler. Kötü amel sahipleri, 'günahının cürmünü bilerek' bunu söylerler. Onlar, dünya meydanında imtihana tabi tutulmadan direk cehenneme atılsaydı, söyleyecekleri cümle 'Bizi dünyaya göndermedin ki güzel ameller işleyelim' olurdu. Bu ise, Allah’ın adaletine, hikmetine aykırı bir durumdur. Anlayacağınız burada olmamızın ve yaşamamızın nedeni ahireti anlayabilmek. Yoksa hiçbir şey sebepsiz yaratılmış değildir.