Çünkü açık bir evren sistemi, bildiğimiz tüm fiziksel yaklaşım tarihini alt üst eder. Ve gözlemler ile sizin sorduğunuz cevapsız sorular ortaya çıkar.
O yüzden "Evren kavramını" yeni baştan ele almaktayım.
Mikrodalga fırında ısıtılan kahvenin patlama video linkini paylaşmıştım daha önce... Bu durumu okurken değerlendirme de kullanınız.
Eğer sıvı molekülleri belli bir alanda aşırı ısıtılırsa, (kahve-su örneği gibi) moleküller yüklenene enerji ile öyle güçlenip titreşmeye başlıyorlar ki, bir süre sonra hiç bir molekül, diğerlerinin baskısı yüzünden titreşemiyor. İlgili sıvı; durgun, stabil hatta verilen enerjiye oranla düşük ısıda gözüküyor.
Çünkü kendi içlerinde bir sistem kurmuş oluyorlar. Bu sisteme dıştan yapılan hafifi bir etki, bir toz veya şeker tanesi, kabı hafif bir hareket ile sisteme ek enerji eklenmesi, bir kaşık sokulması vs.vs.
bu dengeyi bozuyor. Sistem zincirleme olarak kırılıyor ve potansiyelde gizili kalan enerji açığa çıkıyor. (Kahve patlaması, su buharlaşması, kaynama...)
Bu yüzden bu durum termodinamiğin temel yapılarından biri olmalı diye düşünüyorum. Böylece evren içinde aynı koşullar geçerli olmalı.
Fark olarak tekillik kavramını, boyutsuzlukla özdeşleştirdim. "Boyut kavramını" ise Planck boyutuna indirgeyip, "enerji paketçiğinin titreşim alan"ı olarak tanımladım.
Bu yaklaşım, mevcut boyut, tekillik kavramlarımızla çatışmıyor. Uyumlu.
Eğer enerji hiç titreşmiyorsa, boyutsuzdur. Tespit edilemez.
Sadece "bir" doğrultuda titreşiyorsa, tek boyutlu bir sicim olarak bir doğruyu,.
Eğer "iki" birbirine dik doğrultuda titreşiyorsa (membrane) bir alan sicim olarak, alanı
Ve eğer 3 uzamsal boyut (birbirlerine dik) üzerinde titreşiyorsa bir hacmi işgal ediyor (dolduruyor) oluyordu.
4ncü ve 5nci boyutları da, somut olmadıkları halde aynı yaklaşım altına ele alabiliyoruz. (Daha önce hem burada, hem kitapta, hem de başka cevaplarda yanıtlamaya çalıştım.)
Bu açıklamamın önemi şu, bence uzaydaki tüm enerji tek bir noktaya doluşmuş, tekilleşmiş, simetrik, özdeş, vs. değildi.
Uzay bir deniz gibi, tamamen durgunlaşmış enerji paketçikleri ile hıncahınç doluydu.
Tekillerdi, çünkü hiç biri hareket edemiyordu, titreşemiyordu.
Hepsi özdeş olduğu için, büyük patlama öncesi için yapılan diğer tüm tanımlarda aynen geçerliydi bu yüzden. (Simetrik, homojenlik, vs.vs)
Sonra bu sisteme bir etki geldi ve bir noktadan simetri kırılmaya başladı. Kırılmanın gerçekleştiği noktadan itibaren de büyük miktarda enerji gözükmeye-tespit edilmeye başlandı.
Eğer benzetme olursa, su yüzeyine atılan bir taşın tamamen durgun suya değme anı ve sonrası gibi…
Su, uzayı temsil ediyor. Su molekülleri, enerji paketçiklerini… Taş ile suya aktarılan enerji, büyük patlama anındaki simetriyi kıran enerji etkisini. Simetrinin kırılması ile oluşan dalga içinde kalan alanda Evren’i temsil ediyor.
Dalga ilerledikçe, evren genişliyor. Bu evren ne açık, ne kapalı…Açık sonsuza kadar genişleyebilir, kapalı çünkü simetrinin kırıldığı alan bizim için “Evren” olarak tanımlı.
Kütle de, işte bu dalganın geçtiği yerlerde su moleküllerinin farklı kombinasyon çarpışmaları esnasında ortaya çıkmış birkaç köpük parçası…
Bu yüzden Entropi, evrenin ile o durgun özdeş haline dönme çabası oluyor. Yani evren için o bina bir düzenlilik değil, tam tersi yapısını bozan ve uygun olmayan bir düzen bozucu bir yapı…
Zaman ise, bana göre; dalga yayılırken, bölgeler arası yoğunluk farkından dolayı geriye yansıyan dalgalar. (Zaman’ı bu şekilde ele alınca, somut bir yanı oluştuğu gibi, Zaman’da yolculuk, ileriye geriye gidiş olanaksızlığı ve matematiksel olarak Zaman dilimi değiştirmenin mümkün olduğu gözüküyor. Üstelik bu yapıdaki zaman, Özel Görelilik ile de daha uyumlu ve açıklayıcı…)
Böyle bir evrende sisteme dışardan ek enerji girmesine gerek yok. Dokudaki hareketlenen (dalga–etki sırasının geçmesi ile simetrisi kırılan) bölge zaten otomatikman evren içi eşdeğere yakın içerikte olacak.
Evren “içi ve dışı” uzay arasındaki enerji yoğunluğu farkı nedeniyle, Entropi hep sürecek. Zaman hep tek yönlü olacak.Evren içindeki doku ise bir akışkan olduğu için, karanlık enerji’ye atfedilen tüm işlevleri de yerine getirebilecek.
Şu anki evren anlayışının; çok dallanıp, budaklanıp uzmanlaştığı için, tabloya geniş perspektiften bakma yetisini kısmen kaybettiğini düşünüyorum.
(Elde edilen bilgilerin yoğunluğuyla, bu şekilde sınıflandırma olmadan baş etmek mümkün değil, başka çare de yok ama…Bu da olumsuz yanı…)
Bu yüzden artık dahi bilim adamları yok. Olan bazıları da popüler kitap yayımcısı veya belgeselciler ama dahi (çözüm getiren) değiller.
“Bilimsel Ekip anlayışı ve Liderliği” sanırım geleceğin dahileri olacaklar.