Necmi Bey Merhaba, :-)
Bir çok konuda hemfikiriz ama nüanslarda ayrılıyoruz.
Planck ölçekleri çok küçük olsa da Planck ağırlığı şaşırtıcı derecede büyük (2.17645 * 10^-8 kg ± 0.00016 * 10^-8 kg ) yani doğru anladıysam 21 mikrogram civarı.
Planck ağırlığının işlevini varsayımımda daha oturtmuş değilim. Tahminim dalganın (EGD) taşıdığı enerji miktarı ile bağlantılı olması gerektiği.
Misal olarak; 14 ton /21 mikrogram üzerinden gitmek gerekiyor sanırım. Bu durumdaki bu bize yaklaşık olarak, planck boyutlarındaki bir enerji yoğunluğundan bir kütleli parçacık oluşumu için kaç vektörel açıdan gelen basınç kuvveti gerektiğini söyleyebilir.Tabi tamamen varsayımsal bir yaklaşım.
EGD'ye bir ihtiyacım bu sebeple... Ancak bu şekilde, bir enerjiyi yoğunlaştırabiliyorlar. Basınç uygulayabiliyor.
Aslında bir çok başka etmeni de var.
Diğer bir noktada enerjinin yoktan varolmayışı. Enerjinin doğal halinin, ilk baştaki gibi, homojen, durgun ve düzeni olduğunu düşünüyorum. Bunun sağlanması içinde akışkan yapıda olması gerektiğini, akışkanlık içinde çok küçük özdeş parçacıklardan oluşması gerektiğini düşünüyorum.
Ama "Titreşim" bu özdeş enerji paketçiklerinin içsel bir özelliği değil.
Aslında bana göre zaten "içsel özellik" diye bir şey yok. Ne spin, ne titreşim, ne de başka bir şey. Her şeyin bir dışsal tanımlanabilir bir sebebi olmalı. Tanımlayamıyorsak, bilmediklerimizdendir.
Bu nedenle İçsel olarak algıladıklarımızın sebebi ya da ilk sebebi dışsal olmalı.
Yani "titreşim" de dış kaynaklı bir sebeple gerçekleşiyor olmalı.
Bence Sicim Teorisyenleri, sicimleri "zaten titreşiyor" olarak kabul ederek, teoriyi baltaladılar. Tıkanmalarının başlangıcının buna dayandığını sanıyorum.
Çünkü titreşim, titreşen her no olursa olsun, bir sistemce, sistem dışına enerji yaymaktır.
Bunun sürekliliği demek, sürekli enerji kaybıdır. Yani yapısal bozukluğa ve sistem çökmesine neden olmalı.
Oysa ele aldığımız tüm sistemler (atom, proton, kuarklar, elektron, vs.) çökmüyorlar veya bozulmuyorlar. Bozulma çok çok uzun sürede gerçekleşiyor.
O yüzden bu titreşimlerinin, spinlerinin sürekliliğini sağlayan enerji- etki kaynağının dışsal olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan da EGD'ye ihtiyacım var.
Bir çok şey'i EGD' ye bağlayınca, EGD'yi de bir sebebe bağlamak gerekiyor. Bunu da harekete bağlıyorum. Evrenin genişleme hareketine... EGD bu genişleme hareketinden yansıyan enerjinin aktarıcısı. İçsel gördüğümüz titreşimlerin sürekliliğinin kaynağı. Sayısal değerleri de, evrenin temel ölçeklerini (Planck) sağlıyor.
Eğer EGD yok ise, evrenin genişlemesi de yok demektir. Bazı fizikçiler genişlemeyen sabit bir evren üzerine düşünüyor olsa da, bence bunun anlamı, böyle bir evrende "kütle olmaz" olmalı. Einstein bile sabit evren fikriyle görelilikleri geliştirirken, bu açığı kapatmak için bir sabit geliştirmiş sonrada hatam demişti. Sonra da haklı çıkmıştı. :-) Farklı değerde de olsa, genişleyen evrende kütlenin oluşumu için böyle bir değere ihtiyaç vardı.
Bu çerçeceve, sizin önerinizdeki genişleyen evren doku parçacıkları arasında, karşı taraftan (negatiften) dönüşerek oluşan ve boşluğu dolduran yeni yapıtaşı enerji paketçiklerinin yerini, bende titreşim alanı artan parçacıklar alıyor... Aslında fark bu kadar ufak.
Eskiden 1 birim titreşiyorsa dokudaki parçacık, evrenin genişlemesi ile açılan boşlukta bu sefer1.1 birim titreşiyor.
Biz her durumda, bu titreşime sebep olan dalgaların özelliklerini temel aldığımızdan, bu dalgaların değişen özellikleri bizim için geçerli olmuyor (özel görelilik) . Biz gene dalga boyu 2 kat artmış olsa da, aynı ölçümlere bağlıyız ve onu aynı, "1", olarak tanımlıyoruz. Çünkü zaten en küçük birimler onların.
Sonuçta evren iç basınç nedeniyle genişliyor, genişlerken içeri dalga yolluyor, bu da iç dokuyu daha çok titreştiriyor, bu sefer iç basınç artıyor, evren genişliyor...
Satır başı; Tavuk, yumurta hikayesi başladı.
İşte tam bu nokta da sizin genişlemeyi teşvik eden (negatif enerji diyebileceğimiz) dışsal sebep; "kainat yaklaşımı" (bana göre yaklaşımınız evrenin dışını da ele aldığından bu şekilde isim almalı) başlıyor.
Diğer konu olan Higgs alanına girmeyeceğim. Çünkü onun alternatifi bir yaklaşımdan ziyade, ondan faydalanan ve onun sonuçlarına sığınan, altına saklanan bir yaklaşıma sahibim.
Bu bir bakıma tutunduğum bir daldan vazgeçmek gibi geldi. Buna şimdilik cesaret edemem.