Necmi Bey,
Merhaba... Sonunda anlatım için sanırım doğru bir yol buldum kafamdakini...:-)
Yoksa bu kadar net ve güzel 8güçlü dayankaları ile) bir açıklama ile eleştiremezdiniz.
Konu üzerinde uzun süre inceleme yaptım. Higgs alanından başlayaraktan, bir çok bilimcinin hala bir şekilde bir esir kavramına ihtiyaç duyduğunu gördükçe, bu koudaki güvvenim arttı.
Maxwell'in esir kavramına katılıyorum. Her ne kadar Einstein kazanmış olsa da... Morleyson deneyi de bence bir yanlış yorumlama sonucu varılmış bir sonuç.
Parçacık yaklaşımı bizi bir dereceye kadar getirdi. Üstelik büyük başarılara imza attı. Ve atacakta. Ancak getirmiş olduğu derece'nin altında daha derinlerde yeni katmanlar var. Bilgimiz artıkça, bu katmanlara indikçe, parçacık yaklaşımı tıkanıyor.
Aslında aynı etkinin ve kuralların sonucu olan 3 temel kuvveti, kütleçekim ile birleştiremiyor oluşu da bu tıkanıklığın bir sonucu...
Nasıl newton fiziği belii düzeye kadar olan hesaplamalarda yeterli ve doğru cevaplar üretiyorsa, madde ile ilgili konularda da parçacık fiziği bize aynı şekilde cevaplar hep verecek.
Ama daha derine iniyoruz artık.
Üstelik Einstein bile özellikle genel görelilikte, esir kavramından tam vazgeçmiş değildi. Daha sonra özel göreliliği keşfederken, esir kavramı olmadan geliştirebildi.
Varsayımım, hem genel, hem de özel göreliliği, farklı bir kavramla esir kavramı vasıtasıyla da açılayabiliyor. Üstelik ikisi içinde aynı malzemeyei ve kuralları kullanıyor.
Üstüne üstlük, aynı vasıta ve kurallar ile diğer üç kuvvete de yaklaşabiliyor.
Yaklaşımımın özünde şu var. "Enerji yoktan var olmaz, var'dan yok olmaz.
Milyarlarca yıldır, etrafa muazzam enerji saçan sistemlerin, (kütleçekim dalgaları, ışımalar, titreşimler, vs.) bu enerjilerinin içsel olamayacağını düşünüyorum.
Hangi nesneye ne kadar enerji yüklerseniz yükleyin, etrafına bir şekilde enerji saçtığı sürece, bu enerjinin düzeyinin zamanla değişmesi, azalması gerekir.
Eğer sistem hala ilk baştaki kadar enerji yoğunluğuna sahip ise, bu durumda kayıp olan enerjinin bir başka araç ile tamamlanıyor, besleniyor olması lazım"a dayanıyor.
Bir elektronun yaklaşık 40 milyarlık bozunma süreci boyunca, titreşimi ile etrafına aktardığı enerji ancak tükeniyorsa, ki parçacık yaklaşımı bunu öngörüyor, hatalı olabilirim.
Evet haklısınız, fotonun hızı doğuşundan itibaren "C" dir. Üstelik yüklenmiş enerji miktarı ne olursa olsun. Çünkü o bir başkasının sırtında gidiyor. Kendi enerjisi ile değil.
Kütlenin tanımlayan dalgalarla aynı hızda gidebiliyor. Bu sörfçünün, sörf yaptığı dalganın hareket doğrultusunda aynı hızda iken, dalgaya göre basıncının (kütlenin)da olmayışı gibi bir şey bu. Daha doğrusu serbest düşmenin farklı bir şekli.
Dalganın iç eğimi ne olursa olsun, üzerindeki herhangi bir parçacık, dalganın hareket vektörü üzerinde sabit bir doğrultuda kalır. Bu da fotonun doğrusal gitmesine uygun.
Dalga üzerinde/içinde hareket ettiği zeminin, eğimine, yönüne göre uyum sağlayabilir. Kütle ile bükülen uzay dokusundaki elektromanyetik dalgalarında, bu eğime uyması doğaldır. Ona bağımı hareket eden foton da aynı şekilde davranıyor olarak tespit edilecektir, doğallıkla..
Işığı durdurma konusunda haklısınız ama hapsetme konusunda emin değilim. Bana daha çok fotonu taşıyan dalgaların hapsedildiği, o ortamda oradan oraya yansıtılarak, doğal güzergahından farklı bir rotaya konulduğu izlenimi veriyor.
Eğer haklı isem, bu duruma sağlayan ortama, farklı ve dik bir ışın verildiğinde (mesela lazer), işlem bittiğinde foton miktarı ve yapısı değişmiş olmalı. Belki lazer ortamdaki maddeyi uyararak, elektronlardan yeni fotonlar çıkartacak ve götürdüğü kadarına eşit olacak bu ama, önemli bir miktar fotonun titreşim frekansları (bence) muhakkak değişmiş olmalı.
Tabii doğru sonucu deneyciler biliyor.
Elektronda bir yerden bir yere gider. Üstelik aynı mantıkla gider. Ama kütlesi olduğu için, onu taşıyan dalganın içine daha çok gömülür. Daha sonra kazandığı momentum ile içinde bulunduğu dalganın taşıyamayacağı kadar kütle kazandığında, o dalgadan ayrılır bu arada momentum enerjisinin bir kısmı, ödünç aldığı dalgaya bırakır ve bir arkadaki dalga sırasına geçer.
Bu yüzden eninde sonunda bir menzili vardır. C altında bir hızı vardır.
Burada belki kafanızı karıştıracak ama tek bir dalgadan söz etmiyorum. Her yönden , evrenin genişleme yönünden gelen bir dalgadan söz ediyorum. Bu yüzden parçacık bazında, aynı anda bir çok yönden dalga sırasının etkin işlevi var.
Bunlardan sadece bir tanesi, o da kütlenin üç uzamsal boyutu ile eşit açıortay yapan vektöre sahip olan dalga (ki şimdiye kadar ele alıp, açıklamaya çalıştığı oydu, EGD) en baskın olanı. "Zaman" kavramımızın kaynağı bu vektöre sahip olan dalgalar.
Ama bizi etkileyen tek dalga vektörü o değil, diğer yönlerden gelen dalgaların vektörleri de var. Bunların bir kısmı farklı sonuçlar sağlıyor. Mesela, spin, bu tür bir kaynaşmanın bileşkesi...
Ya da elektromanyetik dalgaların yapısı... (Yakında yayımlayacağım anti-alternatif madde konulu yazıda daha ayrıntılı olacak. Üstelik bol animasyonlu olacak ki kavramları kelimlerden daha verimli anlatabileyim. Bu sitede animasyon, şekil, resim ekleyemiyor oluşumuz büyük kayıp...)
Sizin görüşleriniz ve düşünceleriniz şu yönden önemli, ben zihnimi başıboş bırakıp bir yerlere varıp, bir sürü hayali ürünler oluşturuken, siz güncel ve bilimsel verilere dayalı bilgilerle, bunların kapılıp, düşnemeden yargılanmadan kabul edilmesini önlüyorsunuz.
Olayları ve olguları bilimsel olarak kabul edilen şekilde sunarak, diğer okuyucuların baştan çıkmasını önlüyorsunuz. Bu yüzden size müteşekkirim.
Not: "Hayali ürünler" derken, salt hayal gücünün ürettiği fantastik ürünleri değil, aldığım bilgilerin zihnimde yoğrulmuş şeklini kast ediyorum. Yani asla, fotonun hızının C altına düşeceğini söylemiyorum. Ya da hızlanınca, zamanın etkilenmeyeceğini... O kadar da hayali değiller yani...