Necmi Bey, Merhaba,
Gerçi sizin, varsayımımı incelemekten ziyade (bunu çoktan yaptığınızı düşünüyorum) ortamı biraz canlandırmak ve diğer dimağları uyarmak için böyle bir talepte bulunduğunuzu düşünüyorum ...
Sanırım o ince ayrıntıyı vurgulayan sizdiniz bir yazınızda... Yerini hatırlamıyorum ama
\"Eğer ışık ise konu, dalga açısından, foton ise parçacık açısından ele alınması gerektiği\" vurgulanmıştı.
Çok isabetli ve derin bir ayrım idi bence...
Işık, yani elektromanyetik dalga ; birden çok fotonun aynı anda aynı dalga sırası üzerindeki hareketini tanımlıyor. Elektromanyetik dalgaların fiziksel yapısı, enine dalgalar olması (yani dalgaların taşıdığı enerji düz bir çizgi üzerinde, \"Hareket Yönüne Dik\" olacak şekilde aktarmasıdır. Bunu gözümüzde canlandırmak zor değildir. Suda yayılan dalgalarda bu şekildedir.
Dalganın bir diğer özelliği, dalgayı taşıyan ortamın belli bir alanda-bölgede devinimde olması, ortamı oluşturan nesne-parçacık, vs. nin dalga ile hareket etmemesidir.
Yani bir bakıma \"dalga\" kuvveti sadece aktarır. Taşımaz.
\"Dalgalar\" ise kuvveti taşır.
Modern fizik parçacık ve vakum ortam üzerine kurulu. Higgs alanının gelişine kadar da, uzay-zaman ortamında küçük parçacıklar dışında hiç bir şey olmadığı düşünülüyordu.
(Eter düşüncesinin reddi ve bunu yönelik ispatlayıcı deney (bence ispat değil, bilgi eksikliği kaynaklı bakış açısı sınırlılığı)
Mevcut modern fiziğin temel taşları arasında bu iki bakış var. Parçacık ve vakum.
Bu durumda fotonu incelediğiniz zaman, dalga hareketini fotonların gerçekleştirmesinden başka aday kalmıyor.
Bu durumda fotonun tüm hareketini sağlayan (yol alması ve titreşim) enerjinin fotonun üzerinde yüklü olması gerekiyor.
Bu enerji öyle bir durumdaki, foton enerji kaybettikçe, titreşimini zayıflatıyor ama hızını sağlayan kısıma hiç etki etmiyor.
Enerjinin dönüşüm esnekliğini ve kolaylığını düşününce, bu bana mantıklı gelmiyor. Bir şekilde, çok cüzi de olsa, enerji kaybeden titreşimi değişen fotonun, hızı da bu enerji kaybından etkilenmeli bence. Sonuçta iki etkide aynı ortam da, aynı nesne üzerinde gerçekleşiyor.
Tamam fotonun kütlesi yok. Bu yüzden C hızında o yüzden... Niye kütlesi olmayınca C hızında? Ve niye kütlesi yok? Buna karşılık momentumu var?
Fizik nasılları cevaplıyor ama niyeleri pek önemsemiyor.
Eğer uzay-zaman\'ı oluşturan bir doku, ortam öngörürsek, bu niyelere bir açıklama üretebiliyoruz.
Higgs alanı, bize bu konuda somut bir destek ve kabul edilenin dışında düşünebilme gücü verdi.
Dalga, bir etkidir. Bir kuvvet aktarımıdır. Kuvvet ise, enerjiyi bir vektöre yönlendirmek, sevk etmektir. Doğa da bu çok yoğundan, az yoğun enerji ortamlarına doğru homojenliği gerçekleştirme amaçlı olsa da, canlı eliyle bu farklı şekillerde de kullanılabiliniyor. İş üretmek için.
El fenerini yaktığımız zaman olanları ele alalım. Lambanın tellerinden elektronlar geçer, geçen elektronların hareket enerjisi sonucu lambanın teli ısınır ve bu fazla enerjiyi foton olarak fırlatır.
Doğru bir açıklama...
Benim bakışımda, ısınan teldeki enerji ile uzay-zaman dokusu titreştirilir. Yani durgun suya bir parmak sokup çıkartmamızla enerji aktardığımızdakine benzer ...) Uzay-zaman dokusundaki bu titreşim kaynaktan dalgasal olarak yayılırken, aynı kaynaktan üretilen fotonları da üstünde sürükler. Fotonların oluşumu ve özellikleri için aynı kurallar geçerli olsa da, fotonların hareketi için değil.
Çünkü bunların kütleleri yoktur. Yani uzay-zaman dokusundan bağımsız, onun içinde değil, üstünde bu yüzden de etkileşimsiz /dirençsiz pozisyondadırlar.
Bunun yani etkileşimsiz (kütlesiz) olmalarının nedeni, fotonların bir boyut üzerinde titreşmeleridir. Tek boyutludurlar ve sahip oldukları enerji ile bu boyut üzerinde titreşirler. Bu titreşimin frekansına ve dalga boyuna göre de bir renk adı alırlar.
Bu enerjinin titreşim yönünün, dalganın hareket yönüyle dik açıda olmasından dolayı da dalga ile aralarında bir enerji aktarımı, paylaşımı yoktur.
Böylece foton, üzerinde sörf yaptığı dalganın hızına ve hareketine göre, onunla hareket eder. Onunla kırılır, onunla yansır, onunla girişim yapar. Bu arada bu bir boyut üzerindeki titreşiminden enerji alan bir etkileşmesi olursa, dalga boyu değişir.
Bu ortama, hangi maddesel oluşum olduğuna gelince, varsayımımda evreni homojen bir enerji yığınından başlatmıştım. (ÖZETLE) Aşırı derecede yoğun ve sıkışık. Küçük enerji paketçiklerinden. Bunlara KEP adını verdim (Küresel enerji Paketçiği).
KEP\'ler titreşimsiz halde iken boyutsuzlar. Çünkü bence boyut, (enerjinin) titreşim yapılan alana verilen addır. Biz buna kısaca tekillik de diyoruz.
Daha önceki bir tartışmada, mikrodalga da aşırı ısınmış (soğutulmuş) saf su moleküllerinin durumuna değinmiştik.
Bu KEP\'lerde benzer pozisyondalar. Basit bir etki ile aralarındaki denge bozuluyor ve evreni oluşturmaya başlıyorlar.
İlk başlarda KEP\'lerin çok sıkışık olması ve hareket alanlarının sadece belli açılardan serbest olması nedeniyle (diğer hareket alanlarını diğer KEP\'ler kapatıyor) bir kısım KEP bu açılan alanlarda titreşmeye devam edebiliyorlar. Sonuçta 3 uzamsal boyut ve bu boyutlarda titreşen enerji alanları çıkıyor. Ancak bunlar hala 2 boyutlu haldeler. Yani uzamsal boyutlar aralarındaki açı 120 derece.
Ancak genişleyen alan ile kazandıkları hareket momentum var. Gene bu KEP\'lerin genişlemesi esnasında genişlemeden kaynaklı ve bu KEP\'ler vasıtasıyla iç dokuya aktardıkları bir yansıma enerjisi var. İşte bu enerjiyi aktaran KEP dokusu, ile karşılaşan, 3 uzamsal boyutta titreşen KEP\'lerin 3 uzamsal boyutu arasındaki açı, bu iki etki arasında uzamsal boyutları 90\'a dereye getirerek dengeyi sağlıyor.
Daha sonra bu açıları koruyabilenler, karşımıza kütle olarak çıkıyor. Yani kütle olarak nitelenmek için en az 3 uzamsal boyutta titreşim ve genişleme ile hareket ederken, genişlemeden kaynaklı dalgalar ile (EGD) ters yönlü kuvvet arasında kalıp etkileşimde olması gerekiyor.
Bu yüzden evrendeki tüm enerji miktarına oranla çok az madde var.
Sadece büyük şişme öncesinde ve belki sırasında bu tür yapılar oluşabilmiş. Sonra bir daha yok... En azından doğal yollarla...
Kalan KEP\'ler de uzay dokusuna homojen bir şekilde yayılmışlar. Yayılmaya çalışıyorlar. Arka plan ışıması bu yapıdaki heterojenliğinin çok düşük olduğunu gösteriyor.
Evrenin Genişleme Dalgaları (EGD) evreni taradıkça, bu KEP\'ler titreşiyor. Ama gene tekillik durumundalar çünkü her KEP, bir başka KEP ile sınırlanıyor.
Tek farkları, bu sefer kendi iç yapılarında daha geniş bir alan sahip olmaları.
Bunu şuna benzetiyorum.
Bir kamyon dolusu içinde aynı miktarda hava olan (patlamayacak esneklikte) balonu toplam hacimlerinden çok küçük bir hacme tıkmaya çalışın.
Tüm balonlar bu hacme sıkıştıkları zaman hareketsizdirler. Dış çepere yüksek bir baskıları vardır. Kimi diğerlerinden daha büyüktür, kimi daha küçük. Üstelik şekilleri de bozuktur. Eğri, büğrü...
Bunları aynı alanda homojen hale getirmek isterseniz ya da daha küçük bir toplam hacme homojen olarak sıkıştırmak, yapacağınız tek şey vardır. Ortama kuvvet uygulamak.
Her balona tek tek kuvvet uygulama imkanınız ise yoktur.
Ama bu balonları bir santrifüj içine koyarsanız ve santrifüjü çevirmeye başlarsanız, bir süre sonra, tüm balonlar özdeş boyut ve şekillerde olmak üzere belirtilen hacmi doldururlar.
Herhangi birisinin diğerinden daha farklı olmasını, gene diğer balonlar engeller.
İkinci bir olasılık ise, bu kaba sürekli ve yüksek frekansta titreşim vermektir. Sonuç gene aynı olacaktır. Üstelik bu ortamda balonlar sabit değil, akışkan bir yapıya da kavuşurlar.
İşte evrenin dokusu dediğim şey de, bu homojenleşmiş KEP\'lerin titreşim ile almış oldukları durum.
(EGD dalgalarının, bir dalga boyu hareketi de bize en küçük zaman birimimiz veriyor bu arada. Böylece zaman algısını kaç EGD dalgası geçtiğimize göre saptıyoruz.)
Saygılarımla ...