1

Aslında bu tam bana göre bir konu... :-) Sadece cevap yazılacak kişinin nitelikleri duraksatıyor :-) (Tereciye de tere satılmaz ki, hele eldeki (daha) bayat ise... Neyse yorucu bir uzunluğa ulaşmadan fikirlerime başlayayım. Sicim yaklaşımının matematiğini zaten anlayamıyorum ama dediklerini sanırım anlıyorum. Bana göre; Zar evren, kapalı bir evren demektir. Uzay içinde, Uzay-Zaman\'la tanımlanmış bir alanı gösterir. Enerjiden oluşan bu zar, iç dokuya göre daha yoğun olmalı. Eğer şu an geçerli olan açık evren fikrine bakarsak, bence evrenimiz varoluşaundan bu yana geçen sürede, hücre zarı kalkan bir hücre gibi dağılması gerekirdi. Üstelik yoğunluğunun da çok hızlı azalması , bazı yönlerde belki de daha belirgin ve düşük yoğunluğa sahip olması gerekirdi. Zar evrenin bir anda dağılmasını engelliyor. İç yoğunluğun dış yoğunluğa göre yüksek olması gerekiyor ki, evren genişlemeye devam etsin. Diğer yandan evren içi yoğunluğun nerdeyse sabit kaldığını düşünürsek evren içinde bir şeylerin bu yoğunluğu koruyacak şekilde dönüşmesi gerektiğini düşünüyorum... Bu şeye benziyor. ....Iıııı. Süblimleşme... Basınç düştükçe, ortamdaki suyun süblimleşerek ortama katılması ve basıncı sabitlemesi gibi... Çift zar konusunda da fazla bilgim yok. Bildiğim zar durumlarından birinin yüksek enerjili hali, bir diğerinin düşük enerjili haline eşit. Enerji korunumu açısından toplamda sıfır olacak bir dengeyi ifade ediyor... (Witten\'in zor olan problemleri kolaylaştıran yöntemi) Bana göre bu evrenimizde geçerli boyutların, enerji ile ilgili durumlarını tanımlıyor. Üç uzamsal boyut için 3\'lü bir grup, bir de bunların tersleri (-y, -x, -z) olmak üzere (2 tane 3\'lü grup...) Sadece bir tanesinin, düşük ve yüksek enerjili konumunun kendisine eşit olmasını (zamanxhız) ilişkisi olarak ele aldım. Böylece bunların enerji seviyesine göre, zaman (ve hız) ile olan ilişkilerinin ortaya konulduğunu düşündüm. (İşin kötü yanı, düşüncelerden uygulamaya geçecek alt bilgimin olmayışı yoksa kanıtlamak için uğraşırdım. Çünkü doğru gibi). (Bu enerji durumlarını birleştirdiğimde 2 boyutlu iki düzlemden , üç boyutlu bir yapı ortaya çıktığında önce anlamamıştım. Sadece şekil olarak yapmıştım. Daha sonra boyutların durumunu öğrenirken bağlantıyı farkettim. ) Genel olarak düşüncelerim bunlar.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 8 yıl önce 0
0

Zaten bu soruyu sizin için açmıştım. Hani daha önce açıklık getirmemi istediğiniz bir konu vardı. İşte bunların hepsini birden burada tartışalım. Aslında ısrarcılığınızla bunu hak ettiniz. Önce bu \"zar\" kavramının nasıl bir şey olduğunu anlamak gerek. Bilim adamları matematik olarak denklemlerle bir olayı anlatıyorlar ama iş onu senaryo haline getirmeye gelince anlatım zorluğu çekiyorlar. Elbette \"zar\" diye bir şey yok. Nasıl ki sicim diye bir şey de olmadığı gibi. Veya proton, nötron gibi. Bunlar sadece isimler. Olayı anlatmak için kullanmak gerekiyor. Aslında bu konuya siz de oldukça iyi yaklaşıyorsunuz. Benimse şöyle bir senaryom var; Evrenimiz, bir kürenin iki yarısı gibi birleşik bir yapıdır. Bir yarısı enerji, diğer yarısı eksi enerji. Elbette iç içe geçmiş durumdadırlar ama eksi ve artı taraflar ayrıldıklarından bu yana etkileşmemiş gibi bir durum var. Ancak çok uç şartlarda (Hawkıng ışıması gibi) etkileşebiliyorlar. Demek ki eksi enerji artı enerjinin frekansında değil. Frekans eşitliğini sağlamak için ayrıldıkları ilk zamana dönmeleri gerekir. Şimdi sondan başa doğru düşünmek istiyorum. İki yarım evren birlikte büzülmeye başlasalar diyelim. Sırasıyla ayrılmış tüm simetrik yapılar sıfırlanmaya başlarlar. İki disk gibi yassılıp, içindeki boşlukları yok edip yassılaşıyor, vakumsal bir bölge yaratıyorlar. En sona artı enerji ve eksi enerji kalıyor. Artık iki boyuta inmiş olmalılar. Yassı, uzun zar gibi bir tek sicim. Karşısında da aynı şekilde ve sonunda tümleşme frekansına erişmiş eksi sicim. Sonunda bu iki güç de birbirlerini sıfırlarlar. Geriye birbirine yapışmış iki zar bile kalmadı. Çünkü zaten yoktular. Ama geriye kalan koskoca bir evren yaratabilecek potansiyel var. İşte bu daha önce bahsetmiş olduğum vakum durumu. Bu vakum bir başka dış etki ile tekrar açılabileceği gibi, kendi kendisine de açılabilir. Belki bu durum kararlı değil, dengesiz bir durumdur. Ya da radyoaktif bozunma gibi kendiliğinden belirli bir yarı ömür anlayışı olabilir. Çok ayrıntıya girmeden şimdilik düşüncemi anlamış olmalısınız.

Necmi Tüfek 8 yıl önce 0
0

Yazınızı bir kaç defa daha okuyup sindirmeden önce (mümkün mertebe kavramam için) zamana ihtiyacım var. Tartışma daha doğrusu fikir teatimiz uzun zaman alabilir... Size göre; İlk olarak eksi ve artı enerjinin farklı frekanslarda olmasının nedenleri ne olabilir? Bu ayrışma şişme öncesi döneme ait olmalı. Bu neden aynı zamanda mevcut boyutlarıda biçimlendiren şey olmalı. Bu konudaki fikriniz? İkincisi, sondan başa düşünürken, evren(ler)i üç boyuttan, ikiye, bire sonra tekilliğe indirgediniz. (Bana göre makul) Frekanslar nasıl uyumlaşıyor olabilir? Birbirini tamamlayan mı? Yoksa nötrleyen mi? (Eğer bu iki evren birbirinden farklı ise, (çünkü çarpıştırıcılarda ortaya çıkan eş parçacıkların kütleleri (ve spinleri) farklı olabiliyor diye okumuştum.) \"tamamlayıcı\" olması uygunmuş gibi geliyor. Tamamen eşit iseler \"nötrleyici\" olmaları (birbirlerini bastıran-engelleyen kavramında) mantıklı geliyor. Fikir size ait olduğu için olgun ve nettir. Simetrileri açısından nasıl bir sonuç buldunuz? Üçüncü olarak, Hawking ışımasını bir kırılma olarak ele aldım. (Bir dalga geliyor, başka bir dalgaya çarpıyor, kırılıyor, ortaya iki tane birbirini tamamlayan özellikte ama farklı anaforcuk ortaya çıkıyor. Sonra bu anaforlara çarpan başka bir dalga da, bunlara parçacık niteliği kazandırıyor.) Yaklaşımınızın bundan daha net olduğunu düşünüyorum-umuyorum. Bu oluşum koşullarını nasıl canlandırıyorsunuz? Son olarak vakum kavramı? Bana göre uzay-zaman bölgesinin (kütleye göre) bir vakumu var. Bir de bu uzay-zaman bölgesinin dışında, \"zaman\"ın olmadığı (salt) saf uzay vakumu var. Bu yüzden sizin vakum kavramını anlamakta zorlanıyorum. (Daha doğrusu doğru düzgün anlayamıyorum) Bunu biraz daha geliştirebilir misiniz?

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 8 yıl önce 0
0

Açıkladığım düşünce deneyi benim çok önceden düşünüp planladığım bir şey değil. O yüzden çok ham ve kırılgan olabilir. Aslında böyle bir şey düşünmeme siz neden oldunuz. Sizin tezlerinizi okuyunca bazı farklılıklar yol açtı buna. Çünkü benim bilimcilerin yayınladığı kitapları iyi okuyup hazmedebilen bir yapım var sanki. Bilimi bütünlüklü bir şekilde anlayabildiğimi sanıyorum. Ama yine de bilimcilerin kendileri bile pek çok konuda ihtilafa düşebiliyorlar. Zaten bu da gerekli. Eksi ve artı enerjinin farklı frekanslarda olmalarını ele alalım isterseniz. Bence bu eksi ve artı kütle çekim gücü gibi. Eksi olan direkt en alt enerji düzeyine bir anda inebiliyor. Artı olanın ise çabası farklı. O kuantize olmaya çalışıyor. Zaten büyük patlama, şişme kavramları çok çok kısa bir zamanda, adeta hiç zamana bile ihtiyaç duymadan bir anda olan şeyler bence. Yani bizim sırasıyla düşünme anlayışımız onların yanında çok zavallı kalıyor. Evrenimiz çok ilginç bir yer. Görünür madde aslında hesaplara göre yüzde bir bile değil. Görünür maddenin en az otuz katı kadar karanlık madde olduğu artık kabul gördü. Zaten evrenin yüzde yetmişi de kara enerji. Bana cesaret veren bunlar. Eksi enerjinin nerede olduğunu kendime böyle açıklayabiliyorum. Büzülen evren düşüncemdeki büzülme de zaten tüm evreni, karanlık madde, kara enerji ve uzayın kendisini de kapsıyor. O zaman son tahlildeki artı eksi enerjinin aynı frekans düzeyinde buluşmaları anlaşılabilir oluyor. Tüm güçleri bir araya gelen eksi enerji tam bir karşılık olabiliyor. Tabi siz beni anlıyorsunuz diye çok fazla açıklamalar yapmıyorum. Bu büzülme olayını gerçekten olacak bir şey olarak düşünmüyorum. Sadece başlangıcı anlayabilmek için gerekli.

Necmi Tüfek 8 yıl önce 0
0

Öncelikle ilginiz ve paylaşımınız için teşekkür ederim. Kendi kuramıma bağlı değilim. Bir önceki çalışmadan daha ayrıntılı ve benzer olmasına rağmen aynı da değiller. Eğer (çok yorucu oldu ve hala sadeleştirmeler yapıyorum bu nedenle sanmıyorum ama) bir daha benzer bir şey hazırlarsam daha farklı olacaktır. Bilgiler alındıkça, kavramlar piştikçe bakış açısı değişiyor. Bazen kendim bile o zaman ne kast etmişim diye düşünüyorum. Ya da farklı algılıyorum... Kökünden sarsmanız bu yüzden mümkün değil. \"Bir soru, bu soruya bir cevap, bu cevaptan bir kaç soru, onlara cevap, sonra daha çok soru ve daha çok cevap\" şekllinde yürüyen bir yapı. Yani böyle bir kuram bile hedeflememiştim. Sadece onları aynı bakış açısı altında toplamak zahmetli... Bu konuda ciddi bir donanımınız ve kavrayışınız var. Beni aşan bir kaynak gözüyle bakıyorum size. Bakış açılarımız veya yaklaşımlarımız farklı olsa da, üzerinde yazdığımız şey tek. Aynı. Yani benim göremediğim, farketmediğim noktaları sizin görmüş olma ihtimaliniz var. Bunları görüp kavrayınca da , kendime adapte edeceğim. Eğer edemezsem sorularla karşınıza çıkacağım. Her teori uçukta olsa, doğruluk payları düşükte olsa, muhakkak filin görülmemiş bir açısını içinde barındırıyordur bence... Gerçek bilimciler, bu konuda araştırma yapanlarda zaten bu fikirleri benimsemiyorlar. Ya da takip edip doğruluğunu araştırmıyorlar. Kendi kafalarındaki konuya farklı bir kavrayışla bakmak için kullanıyorlar. Bizlerde onların sağlamalı olarak vardıkları, doğru bilgi olarak alıyoruz. Kısaca işin aslı, \"soru\" daha doğrusu \"doğru soruyu\" sorabilmek... Fikir jimnastiğini \"noktalamayalım\" ama bu konuyu burada bırakalım. Diğer konu başlıkları altında farklı konuları işlerken devam ederiz diye umuyorum... Eğer sizin içinde makul ise? Saygılarımla

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 8 yıl önce 0
0

Elbette.

Necmi Tüfek 8 yıl önce 0