0

Yanlış bilmiyorsunuz. Kütleli hiç bir nesne hiç bir zaman ivmelendirme yöntemi ile ışık hızına ulaşamaz. Hız için ivmelendirme dışında bir yol da bilmiyoruz. . Öncelikle Evrendeki boş uzay dokusunda, "zaman" sabit bir hızdadır. Daha doğrusu orandadır. Evrenin genişlemesi hızı ile doğru orantlıdır. Zaman'ın en önemli özelliği en düşük enerji paketçiğinin (quanta veya KEP) 1 titreşimimin gerçekleştiği birim üzerinden olmasıdır. Yani quanta'nın bir titreşim yaptığı süre, 1 Planck Zamanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı şekilde bu quantanın bir titreşim yaptığı alan ise (1 boyut üzerindeki mesafe olarak) 1 Planck mesafesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün bilimsel kabul edilmiş teamüllere aykırı olarak Zaman'ın dalgasal bir formda olduğunu iddia ediyorum. Bu yüzden Zaman'ın bir vektörü ve enerji değeri var. (Planck kütlesi ile bağlantısı var ama bu ilişkiyi daha tam kavrayamadım, kullanmıyorum.) Hızlanan bir nesnenin durumunu ele alalım. Hızlandıurmak için bu nesneye bir basınç-itme uygulanmıştır. Etki-tepki ilkesi çerçevesinde bu etkiyen kuvvetin yarısı hareketlenen nesne üzerinde yoğunlaşmıştır. (Diğer yarısı ise tepki olarak nesne dışında kalmıştır. Roket egsozundan çıkan gaz moleküllerinin kinetik enerji toplamının, roket'in toplam kinetik enerjisine eşit olması gibi...) Hareketlenen nesnemiz, ivmelenme esnasında harekete direnç göstermiş ve eylemsizlik direnci göstermiştir. Ancak ivmelenme bitince, eylemsizlik tepkisi de sona ermiş ve nesne sabit bir hıza kavuşmuştur. Bu durumda iken nesnenin bünyesine almış olduğu, bu ek enerji momentum olarak bulunmaktadır. ...... Bizim için "Zaman" Süre, yapıtaşlarımızdaki enerji paketçiklerinin ne kadar sayıda titreşim yaptığı ile bağlantılıdır. Einstein'ın ışık saati deneyini hatırlayınız. Birbirine paralel iki ayna arasındaki foton'un 1 periyodu 1 temel zaman birimi olarak ele alınmıştı. Ancak nesne hızlandığı zaman, hareket yönüne dik olan bu fotonun yolculuğu, aynaların yer değiştirmesinden etkileniyor ve uzuyordu. https://ibb.co/k800m6y Aynı ilkeyi titreşim yapan quanta'ya uyguladığımızda ise https://ibb.co/98BWF1Z (quantanın dalgalanmasındaki bir periyodu bir ikizkenar üçgen üzerinde gösterdim. ) bir periyod süresinde dalga boyu (üçgenin tabanı temsil ediyor) daralırken (enerji miktarı artıkça, dalga boyu küçülür gerçeğinden hareketle), var olan enerji miktarını koruması için (dalganın genliği, amplitude=üçgenin alanı) yüksekliğinin artması gerektiği karşımıza çıkıyor. https://ibb.co/Vtf4jCC Verilen canlandırmalar aynı miktarda enerji içeren (alanları aynı olan) iki titreşim vardır. İkincisi hareketin artması ile (0.85 C) varsayımıyla toplam enerjide %50 artış üzerine canlandırılmıştır. Titreşimin katetmek zorunda olduğu yol 2 kat artmıştır. Gözlemciler açısından bir titreşim sadece dalga boyunun tespiti ile mümkün olduğundan (üçgenin 2 taban köşesi arası) titreşim için gözlemciler için yapılan gözlemler farklılık göstermektektedir. İç gözlemci (hareketli ortamdaki), bir titreşimi gene 1 Planck Zamanı içinde gerçekleşmiş olarak tanımlayacaktır. Ancak dış gözlemci kendi ortamının titreşimi ile kıyasladığında bu sürenin %50 uzadığını gözlemiş olacaktır... Sonuçta "Zaman" durmamıştır, farkı ortamda kırılmıştır. Işık hızına niye ulaşamayız? Çünkü sürekli ivmelendirme gerekiyor. Artan kütle ile daha fazla ivmelendirme gerekiyor. Bu da daha fazla eylemsizlik alanı demek... (Zaman, dalgasal form olarak ele alındığında...) . Aşağıdaki linkte verilen canlandırma, sabit hızda (hatta duran) olan bir nesneye 3 defa düzenli olarak ivmelendirilmiştir. Ardından yeni sabit hıza ulaşmıştır. Bu işlemler sırasında sistemi oluşturan temel enerji paketçiklerinin (quantum) durumu ele alınmıştır. Hareket yönünde ön tarafta geçici olarak oluşan yüksek genlikler, eylemsizliği temsil etmektedir. Sistemin titreşimlerindeki toplam genlik miktarı (alanlar), eklenen enerji miktarlarının tüm sisteme eşit dağıtılması ile bir miktar artmıştır. Canlandırma da belirsiz kalmıştır. https://ibb.co/Yb4F4hq Bu şekil sabit hızda hareketi, ivmeyi, eylemsizliği ve momentumu açıklamaktadır. (Şeklin tam açıklamasını, başka bir konuda yaparım bir gün belki...)

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 5 yıl önce 0
0

Yanlış bilmiyorsunuz. Kütleli hiç bir nesne hiç bir zaman ivmelendirme yöntemi ile ışık hızına ulaşamaz. Hız için ivmelendirme dışında bir yol da bilmiyoruz. . Öncelikle Evrendeki boş uzay dokusunda, "zaman" sabit bir hızdadır. Daha doğrusu orandadır. Evrenin genişlemesi hızı ile doğru orantlıdır. Zaman'ın en önemli özelliği en düşük enerji paketçiğinin (quanta veya KEP) 1 titreşimimin gerçekleştiği birim üzerinden olmasıdır. Yani quanta'nın bir titreşim yaptığı süre, 1 Planck Zamanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı şekilde bu quantanın bir titreşim yaptığı alan ise (1 boyut üzerindeki mesafe olarak) 1 Planck mesafesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün bilimsel kabul edilmiş teamüllere aykırı olarak Zaman'ın dalgasal bir formda olduğunu iddia ediyorum. Bu yüzden Zaman'ın bir vektörü ve enerji değeri var. (Planck kütlesi ile bağlantısı var ama bu ilişkiyi daha tam kavrayamadım, kullanmıyorum.) Hızlanan bir nesnenin durumunu ele alalım. Hızlandıurmak için bu nesneye bir basınç-itme uygulanmıştır. Etki-tepki ilkesi çerçevesinde bu etkiyen kuvvetin yarısı hareketlenen nesne üzerinde yoğunlaşmıştır. (Diğer yarısı ise tepki olarak nesne dışında kalmıştır. Roket egsozundan çıkan gaz moleküllerinin kinetik enerji toplamının, roket'in toplam kinetik enerjisine eşit olması gibi...) Hareketlenen nesnemiz, ivmelenme esnasında harekete direnç göstermiş ve eylemsizlik direnci göstermiştir. Ancak ivmelenme bitince, eylemsizlik tepkisi de sona ermiş ve nesne sabit bir hıza kavuşmuştur. Bu durumda iken nesnenin bünyesine almış olduğu, bu ek enerji momentum olarak bulunmaktadır. ...... Bizim için "Zaman" Süre, yapıtaşlarımızdaki enerji paketçiklerinin ne kadar sayıda titreşim yaptığı ile bağlantılıdır. Einstein'ın ışık saati deneyini hatırlayınız. Birbirine paralel iki ayna arasındaki foton'un 1 periyodu 1 temel zaman birimi olarak ele alınmıştı. Ancak nesne hızlandığı zaman, hareket yönüne dik olan bu fotonun yolculuğu, aynaların yer değiştirmesinden etkileniyor ve uzuyordu. https://ibb.co/k800m6y Aynı ilkeyi titreşim yapan quanta'ya uyguladığımızda ise https://ibb.co/98BWF1Z (quantanın dalgalanmasındaki bir periyodu bir ikizkenar üçgen üzerinde gösterdim. ) bir periyod süresinde dalga boyu (üçgenin tabanı temsil ediyor) daralırken (enerji miktarı artıkça, dalga boyu küçülür gerçeğinden hareketle), var olan enerji miktarını koruması için (dalganın genliği, amplitude=üçgenin alanı) yüksekliğinin artması gerektiği karşımıza çıkıyor. https://ibb.co/Vtf4jCC Verilen canlandırmalar aynı miktarda enerji içeren (alanları aynı olan) iki titreşim vardır. İkincisi hareketin artması ile (0.85 C) varsayımıyla toplam enerjide %50 artış üzerine canlandırılmıştır. Titreşimin katetmek zorunda olduğu yol 2 kat artmıştır. Gözlemciler açısından bir titreşim sadece dalga boyunun tespiti ile mümkün olduğundan (üçgenin 2 taban köşesi arası) titreşim için gözlemciler için yapılan gözlemler farklılık göstermektektedir. İç gözlemci (hareketli ortamdaki), bir titreşimi gene 1 Planck Zamanı içinde gerçekleşmiş olarak tanımlayacaktır. Ancak dış gözlemci kendi ortamının titreşimi ile kıyasladığında bu sürenin %50 uzadığını gözlemiş olacaktır... Sonuçta "Zaman" durmamıştır, farkı ortamda kırılmıştır. Işık hızına niye ulaşamayız? Çünkü sürekli ivmelendirme gerekiyor. Artan kütle ile daha fazla ivmelendirme gerekiyor. Bu da daha fazla eylemsizlik alanı demek... (Zaman, dalgasal form olarak ele alındığında...) . Aşağıdaki linkte verilen canlandırma, sabit hızda (hatta duran) olan bir nesneye 3 defa düzenli olarak ivmelendirilmiştir (yani 3 zaman birimi boyunca). Ardından yeni sabit hıza ulaşmıştır. Bu işlemler sırasında sistemi oluşturan temel enerji paketçiklerinin (quantum) durumu ele alınmıştır. Hareket yönünde ön tarafta geçici olarak oluşan yüksek genlikler, eylemsizliği temsil etmektedir. Sistemin titreşimlerindeki toplam genlik miktarı (alanlar), eklenen enerji miktarlarının tüm sisteme eşit dağıtılması ile bir miktar artmıştır. Canlandırma da belirsiz kalmıştır. https://ibb.co/Yb4F4hq -Sade https://ibb.co/Sd0KD4Y - Zaman (Dalgasal) ile Bu şekil sabit hızda hareketi, ivmeyi, eylemsizliği ve momentumu açıklamaktadır. (Şeklin tam açıklamasını, başka bir konuda yaparım bir gün belki...)

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 5 yıl önce 0
0

Evrendeki fiziksel olayların tanımını birde benden dinleyin! Kitabımın önsöz ve önermeleri; ÖNSÖZ Bu kitabı yazma hikâyemin kütle-çekiminin altında yatan mekanizmayı anlama arzusu ile başladığını söyleyebiliriz. Yine bu yoğun düşünceler içinde gökadaların bulunduğu resimlere bakarken o an kendime şöyle bir soruyu sordum! Çok uzaklardan gelen gökadaların görüntüsü nasıl oluyor da bu kadar net bize ulaşıyor? Şayet fotonlar (ışık ışını-elektron) birbirlerine kütle-çekim kuvveti uygulasalardı kümeleşirlerdi. Bizler de bu kümeleşmeyi görüntü yerine ışık patlamaları olarak gözlemlerdik. Tabii ki burada görüntüyü ışık patlamaları olarak gözlemlememizin nedeninin fotonun kütlesinin olmadığından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bu doğru da bir düşünce olur. Çünkü paralel bir doğruda yan yana yol alan fotonlar birbirlerine çekim-kuvveti uygulamadıklarından kümeleşemezler. Aslında tam bu noktada kendime şöyle bir soru daha sordum! Fotonun kütlesinin olmaması, ışık hızıyla yol almasından kaynaklanıyor olabilir mi? Hatta bu sadece foton ile sınırlı kalmayıp daha genele hitap eden bütün atom altı parçacıklar için de geçerli olabilir mi? Ne var ki bu düşüncelerimizden kütle-çekiminin altında yatan mekanizmayı anlama konusunda fazla bir yol alamadık. Bu konu hakkında her ne kadar bir yol alamasam da, bu düşünceler bize kütle-çekimi ile hareket arasındaki ilişkinin, hareketsiz (statik) bir yapı içinde (uzay kumaşı) tanımlamanın mümkün olmayacağı, ancak hareketin sürekliliği içinde olan (dinamik) bir yapı içinde mümkün bize gösterdi. EK; Buradaki hareketin sürekliliğinden kastettiğimiz şudur; kütle-çekimindeki süreklinin kütlenin uzayı bükmesinden veya uzay kumaşının yapısını değiştirmekten bahsedilmemekte, parçacık ile uzay kumaşı arasındaki farklılığın (hareketin) sürekliliğinden bahsedilmektedir. Yine bu yoğun düşünceler içinde sanırım 2008’in bir kış günüydü. Salonun camındaki su damlaları dikkatimi çekti! Bu su damlalarının camda nasıl oluştuğu ile ilgili doğal bir düşünce içindeyken kendime şu soruyu sordum! Kütle-çekiminin oluşumunda aradığım parçacık ile uzay kumaşı arasındaki farklılığın sürekliliği bu su damlasının oluşumuna benzer bir süreç olabilir mi? 6-7 ay, ya da biraz daha fazla bir zaman bu fikirden esinlenerek kütle-çekiminin altında yatan mekanizmayı anlama yolunda belirli bir yol kat ettiğimde kendimi hiç ummadığım uzay ve zamanın oluştuğu sıfır (0) noktasına yakın bir alanda buldum. Ve bu süre zarfında geçen 9-10 yıl içerisinde bir-iki hatalı denemeden sonra aşağıda inceleyeceğimiz "Büyük Oluşum Evren Modeli" başlıklı kitabımı yazdım. "Büyük Oluşum Evren Modeli" başlıklı kitabımda anlatmak istediklerimi çok kısa olarak şöyle ifade edebilirim: "Büyük Oluşum" farklı bir evren modeli olmakla birlikte "Kütle-Çekiminin Genel Modeli" adı altında yeni bir kuantum alan (kütle-çekim) modeli de önermektedir. "Kütle-Çekiminin Genel Modeli" aynı zamanda farklı bir Görelilik Modeli de ortaya koymaktadır. ÖNERMELER • Uzay, tekil bir noktaya ihtiyaç duymadan nokta bir alandan oluşarak açığa çıkar. Buradaki nokta alandan kasıt, "evrenin rahmi" olarak tabir ettiğimiz uzayın doğumunun gerçekleştirdiği "Başlangıç Noktasıdır". • Evren, tek bir yapıtaşının (maddeden) sicim ve parçacık hallerinden meydana gelen bir bütün tek parça (yekpare) küre bir yapıdır. • Cisimlerin hareketinden kaynaklı alanına uyguladığı kütle-çekimi (F) azalacak ve cismin v hızı c olduğunda kütle-çekimi de sıfır noktasına yakın (0<F) olacak, ancak sıfır noktasında (F=0) olmayacaktır. • Cisimlerin hareketinden kaynaklı kütle-çekimiyle eylemsizlik kütlesi Đ(F=m) her ne kadar azalsa da, eylemsizlik kütlesi kendini değişmezliğe doğru kuruyacaktır. Yani, değişmeyecektir. • Bir parçacığın üzerindeki kuvvetlerin (çekim-itim) ve hızların toplamı değişmeyecektir. • Kütle-çekimi, hareketin farklı bir biçimidir. • Kütle-çekim kuvveti sıfırdan (0) doğar. • Hareketli cisimlerin gidiş ve dikey yöne olan uzunlukları kısalacaktır. Cismin v hızı c olduğunda cismin (x, y, z) uzunlukları da sıfır noktasına yakın (0<x, y, z) olacak, ancak sıfır noktasında (0=x, y, z) olmayacaktır. • Bir sistemin ivmesiz hareketi (hızı) ne olursa olsun, içsel (atomsal) ve görsel (mekanik) zamanı, sistemin fizik kurallarının değişmezliği ile birlikte kendini değişmezliğe doğru evirilecektir. Yani değişmeyecektir. • Kütle-çekim alanına giren veya çıkan sistemlerin ya da kütle-çekimi ile ivme eşitliği ilkesi gereği ivmelenen sistemlerin zaman (mekanik, dijital, atomik ve biyolojik) sistemin fizik kurallarıyla birlikte değişecektir. • Önerdiğimiz bu yapı (evren) içinde hiçbir fiziksel değerin sıfıra (0) bölünmesi veya sıfır (0) ile çarpılması mümkün olmayacaktır. Yani, bir x olayının sonucu sıfıra yakın (0<x) veya sonsuza yakın (∞>x) olabilecek, ancak sıfır (0=x) veya sonsuz (∞=x) olamayacaktır. • Evren, fizik yasaları ve limitleriyle bir bütündür ve fizik yasalarının geçerli olmadığı bir olayın (tekil nokta veya olay ufku) gerçekleşmesi de mümkün olmayacaktır. Bu en azından bu kitapta önerdiğimiz fiziksel değişimler çerçevesinde mümkün olmayacaktır. • Kütle ile Enerji arasında önerdiğimiz ilişki, sistemlere (atomlara) özgü ilişki olur. Sistemin bileşenlerine (parçacıklara) özgü bir ilişki olmaz. Şöyle ki, sistemlerin kütlesiyle enerji arasındaki ilişkide sistemin bileşenlerinin kütlesi enerjiye dönüşen değil, değişen bir değer olacaktır. Örneğin sistemlerin birleşmesinden kaynaklı sistemin bileşenlerinin (parçacıkların) kütlesindeki azalmayla orantılı açığa bir enerji salabileceği gibi sistemin bölünmesinden kaynaklı da bileşenlerinin kütlesindeki artış ile orantılı açığa enerji salabilecek olmasıdır. • Madde ile Enerji arasında önerdiğimiz ilişkide kütlesi (ağırlığı) olan bir parçacığın (maddenin) enerjiye dönüşmesi mümkün olmayacaktır. Ancak, ışık hızıyla yol alan foton gibi parçacıklar, sıfır (0) noktasına yakın bir kütle-çekimine sahip olduğundan, bu gibi parçacıklar cismin iç uzayına (içeriğine) girdiğinde ışığın hızını görsel olarak aşmasa da fiziksel olarak önerdiğimiz bu (vg) oranda ışığın hızını (c+vg) aşar. Ve bu aşamadan sonra fotonu bir bütün olarak tutan alanındaki kuvvet alanı ve kuvvet alanıyla orantılı olan fotonun alanına uyguladığı sıfır noktasına yakın kütle-çekiminin de sıfır (0) noktasına ulaşmasıyla foton kendini bir bütün olarak tutamaz ve enerjiye dönüşür. • Kütle ile Enerji arasında önerdiğimiz ilişki, sistemlere (atomlara) özgü ilişki olur. Sistemin bileşenlerine (parçacıklara) özgü bir ilişki olmaz. Şöyle ki, sistemlerin kütlesiyle enerji arasındaki ilişkide sistemin bileşenlerinin kütlesi enerjiye dönüşen değil, değişen bir değer olacaktır. • Madde ile Enerji arasında önerdiğimiz ilişkide kütlesi olan bir parçacığın enerjiye dönüşmesi mümkün olmayacaktır. • "Durgunluk Hızı"; Evren (küre Esir alan veya uzay kumaşı) istisnasız içinde barındırdığı bütün parçacık ve cisimleri hareket halinde tutacak bir itiş-kuvvetine maruz bırakır. Bu itiş-kuvvetiyle oluşan parçacık ve cisimler üzerindeki hızı "Durgunluk Hızı" olarak tanımlarız. • Bir cisim üzerine dengelenmemiş bir dış kuvvet etki edilmese de kuvvet alanının cisim üzerinde önerdiğimiz dışa kayan itiş-kuvvetinden kaynaklı belirli bir hızdaki hareket durumu olan "Durgunluk Hızını" korur. Ancak Esir alandaki hareketsizlik durumunu koruyamaz. • Bir cisim üzerindeki net kuvvet, cismin kütlesiyle ivmesinin çarpımından her zaman önerdiğimiz bu oranda (vg) küçük olmalıdır. • Değişimin sürekliliği içinde olduğunu önerdiğimiz bu yapıda (evrende), ışığın tayfı kozmik genişlemenin, parlaklığı da kozmik uzaklığın ölçüsü olmayacaktır. • Evreni bir bütün olarak düşündüğümüzde, evrenin kütlesiyle enerjisi sıfır (0ʘ=Mʘ=Eʘ) olmalıdır. • Hangi evren modelini oluşturursanız oluşturun, o modelinin içinde ebedi bir değişmez varsa ise ya da evren bir bütün tek parça (yekpare) değil ise, o modelin hiç şansı olmayacaktır.

Zeki 5 yıl önce 0
0

Zamanın bir hızı yoktur

Türker Türksever 4 yıl önce 0