0

@Ubeyde Acar, bir soruya bir çok konuyu bağlamışsınız ama sorunuz çok dağınık. Bilgi kavramı neyi tanımlıyor? https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/etiket/bilgi/ İster madde, ister enerji ister bunlar arasındaki çeşitli ilişkileri veya durumları tanımlıyor olsun, her durumda bilginin önce üretilmesi gerekiyor. Yani "an" itibariyle üretilebiliyor ve bu üretilen bilgi bir şekilde evren dokusunda kalıcılık kazanıyor. Bu da evren dokusuna/olaylara veya nesnelere verdiği etki veya biçim ile gerçekleşmekte... Ancak bilginin herhangi bir şeklide geçmişe gitmesi mümkün değil. Öyle olsa daha olmamış olayların (geleceği de) sorgulamaya başlarız ki, bu fizik dışı ve fizikle alakasız müneccimlikten başka bir şey olmaz. En basitinden, her hangi bir olgudan yayılan fotonların, elektromanyetik dalgaların uzayda yayılması, zaman kısıtlılığına tabi değildir. 300 yıl evvelki olguların veya 3 milyar yıl evvelki olguların şekillendirdiği fotonlar hala uzayda yol alıyor. Bu fotonları yakalayıp, okuyacak-yorumlayacak bilgiye sahipseniz, bunu bilginin geçmişe gitmesi olarak yorumlayamayız. Olmuş olan olgunun, aktarılmasıdır sadece... Bu yüzden bilgi hiç bir şekilde geçmişe gidemez. Geleceğe de aynen madde ve enerjinin tabii olduğu kanunlarla, yani sadece "zamanın geçmesi" ile mümkün. Bu aktarım da enerji veya madde ile olacağından, tüm relavistik kurallar geçerli olacaktır. Dolanıklık konusunda, bilginin ışık hızından daha hızlı iletilebildiği ileri sürülüyor ama bu konuda şimdiye kadar (ışık hızını aşan) bir deney ya da gözlem yok. Elektronların, belirsizlik ilkesi gereği aynı anda konumlarını ve momentumlarını saptamak mümkün değil. (kullandığınız "yeri ve konumu" kelimeleriniz aynı şey zaten). Amacına göre ölçümde, sadece biri mümkün. Ancak bunun paralel evrenler veya farklı boyutlar gibi bilimsel hiç bir kanıtı veya temeli olmayan hiç bir konu ile alakası yok. (Zaten bu bilimle alakası olmayan ama bilim kurgu diye sunulan fantezi flim ve dizileri çok kafa karıştırıyor.) Elektron atom çekirdeği etrafındaki bir parçacık olarak ele alınsa da, aslında daha çok bir alana benziyor. Bunu da bulut olarak tanımlıyoruz. Sorunun kaynağı da bu... Ancak konunun çeşitli mantıklı açıklamaları var. Özellikle Bohm mekaniği açıklamaları bana makul gözüküyor.

Hiç Kimseyle Tartışmaz 6 yıl önce 0
0

0 Işık hızında seyahat eden biri eğer geçmişe yolculuk edebiliyorsa ışığı oluşturan foton parçacıklarda geçmişi görmezmi geçmişe yolculuk etmezmi? #ışıkhızı #foton #Zaman Ubeyde Acar 01 Ağustos 2018 0 @Ubeyde Acar, bir soruya bir çok konuyu bağlamışsınız ama sorunuz çok dağınık. Bilgi kavramı neyi tanımlıyor? https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/etiket/bilgi/ İster madde, ister enerji ister bunlar arasındaki çeşitli ilişkileri veya durumları tanımlıyor olsun, her durumda bilginin önce üretilmesi gerekiyor. Yani "an" itibariyle üretilebiliyor ve bu üretilen bilgi bir şekilde evren dokusunda kalıcılık kazanıyor. Bu da evren dokusuna/olaylara veya nesnelere verdiği etki veya biçim ile gerçekleşmekte... Ancak bilginin herhangi bir şeklide geçmişe gitmesi mümkün değil. Öyle olsa daha olmamış olayların (geleceği de) sorgulamaya başlarız ki, bu fizik dışı ve fizikle alakasız müneccimlikten başka bir şey olmaz. En basitinden, her hangi bir olgudan yayılan fotonların, elektromanyetik dalgaların uzayda yayılması, zaman kısıtlılığına tabi değildir. 300 yıl evvelki olguların veya 3 milyar yıl evvelki olguların şekillendirdiği fotonlar hala uzayda yol alıyor. Bu fotonları yakalayıp, okuyacak-yorumlayacak bilgiye sahipseniz, bunu bilginin geçmişe gitmesi olarak yorumlayamayız. Olmuş olan olgunun, aktarılmasıdır sadece... Bu yüzden bilgi hiç bir şekilde geçmişe gidemez. Geleceğe de aynen madde ve enerjinin tabii olduğu kanunlarla, yani sadece "zamanın geçmesi" ile mümkün. Bu aktarım da enerji veya madde ile olacağından, tüm relavistik kurallar geçerli olacaktır. Dolanıklık konusunda, bilginin ışık hızından daha hızlı iletilebildiği ileri sürülüyor ama bu konuda şimdiye kadar (ışık hızını aşan) bir deney ya da gözlem yok. Elektronların, belirsizlik ilkesi gereği aynı anda konumlarını ve momentumlarını saptamak mümkün değil. (kullandığınız "yeri ve konumu" kelimeleriniz aynı şey zaten). Amacına göre ölçümde, sadece biri mümkün. Ancak bunun paralel evrenler veya farklı boyutlar gibi bilimsel hiç bir kanıtı veya temeli olmayan hiç bir konu ile alakası yok. (Zaten bu bilimle alakası olmayan ama bilim kurgu diye sunulan fantezi flim ve dizileri çok kafa karıştırıyor.) Elektron atom çekirdeği etrafındaki bir parçacık olarak ele alınsa da, aslında daha çok bir alana benziyor. Bunu da bulut olarak tanımlıyoruz. Sorunun kaynağı da bu... Ancak konunun çeşitli mantıklı açıklamaları var. Özellikle Bohm mekaniği açıklamaları bana makul gözüküyor.

Hiç Kimseyle Tartışmaz 6 yıl önce 0
-2

@Ubeyde Acar, bir soruya bir çok konuyu bağlamışsınız ama sorunuz çok dağınık. Bilgi kavramı neyi tanımlıyor? https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/etiket/bilgi/ İster madde, ister enerji ister bunlar arasındaki çeşitli ilişkileri veya durumları tanımlıyor olsun, her durumda bilginin önce üretilmesi gerekiyor. Yani "an" itibariyle üretilebiliyor ve bu üretilen bilgi bir şekilde evren dokusunda kalıcılık kazanıyor. Bu da evren dokusuna/olaylara veya nesnelere verdiği etki veya biçim ile gerçekleşmekte... Ancak bilginin herhangi bir şeklide geçmişe gitmesi mümkün değil. Öyle olsa daha olmamış olayların (geleceği de) sorgulamaya başlarız ki, bu fizik dışı ve fizikle alakasız müneccimlikten başka bir şey olmaz. En basitinden, her hangi bir olgudan yayılan fotonların, elektromanyetik dalgaların uzayda yayılması, zaman kısıtlılığına tabi değildir. 300 yıl evvelki olguların veya 3 milyar yıl evvelki olguların şekillendirdiği fotonlar hala uzayda yol alıyor. Bu fotonları yakalayıp, okuyacak-yorumlayacak bilgiye sahipseniz, bunu bilginin geçmişe gitmesi olarak yorumlayamayız. Olmuş olan olgunun, aktarılmasıdır sadece... Bu yüzden bilgi hiç bir şekilde geçmişe gidemez. Geleceğe de aynen madde ve enerjinin tabii olduğu kanunlarla, yani sadece "zamanın geçmesi" ile mümkün. Bu aktarım da enerji veya madde ile olacağından, tüm relavistik kurallar geçerli olacaktır. Dolanıklık konusunda, bilginin ışık hızından daha hızlı iletilebildiği ileri sürülüyor ama bu konuda şimdiye kadar (ışık hızını aşan) bir deney ya da gözlem yok. Elektronların, belirsizlik ilkesi gereği aynı anda konumlarını ve momentumlarını saptamak mümkün değil. (kullandığınız "yeri ve konumu" kelimeleriniz aynı şey zaten). Amacına göre ölçümde, sadece biri mümkün. Ancak bunun paralel evrenler veya farklı boyutlar gibi bilimsel hiç bir kanıtı veya temeli olmayan hiç bir konu ile alakası yok. (Zaten bu bilimle alakası olmayan ama bilim kurgu diye sunulan fantezi flim ve dizileri çok kafa karıştırıyor.) Elektron atom çekirdeği etrafındaki bir parçacık olarak ele alınsa da, aslında daha çok bir alana benziyor. Bunu da bulut olarak tanımlıyoruz. Sorunun kaynağı da bu... Ancak konunun çeşitli mantıklı açıklamaları var. Özellikle Bohm mekaniği açıklamaları bana makul gözüküyor.

Hiç Kimseyle Tartışmaz 6 yıl önce 0
1

normalde buraya cevap yazmayacaktım çünkü çoğu kişi eksilemekten başka bir şey yapmıyor eksileyenlerde niçin böyle bir şey yaptığını bilimsel gerçeklere dayandırarak söylerse sevinirim ubeyde acar herşeyden önce zamanı geçen bir form yerine düşünmemek gerekli zaman bir sürekliliktir zaman evrendeki parçacıkların birbirini tanımak için kullandıkları bir araçtır ışık hızında izafiyet teorisi kök içinde 1- c^2/c^2 olacağından dolayı dışarı kök sıfır olarak çıkar bir sayıyı sıfıra bölmek ise bizi tanımsızlığa götürür mesela 4/0 tamamen tanımsız bir kavramdır bu yüzden fotonlar izafiyet teorisinden stabil durumdadır ama şöyle birşey varki ışık hızında giderseniz siz zamanın kendisi olmuş olursunuz bu durumd ortaya böyle bir soru çıkıyor ''zamanın kendisi kendi içerisinde süreklilik taşıyor mu ?'' bu kavramda bizi tanımsızlığa götürür bu sorunun üzerinde düşünürseniz veya bundan bir düşünce ortaya çıkarabilirseniz doğruya olduğundan daha fazla yaklaşırsınız yani demek istediğim ışık hızında giden bir gözlemciyi aslında izafiyet bile tanımlayamıyor bunun için daha üst teorilere ihtiyacımız var zamanın sürekliliği hakkında şüphe duyarsanız belkide izafiyetten farklı ve izafiyetten daha üstün bir teori geliştirebilirsiniz fizik bir sezgi bilimidir tüm fizikçilerde teorilerini yaparken aslında sezgi ile yaklaştıklarını anlayabilirsiniz bu arada ışık hızında gitsekte geçmişe gitmemiz olanaksızdır

hüseyin can 6 yıl önce 0
0

Işık hızında seyahat derken, Neye göre ışık hızında? Galileo dönüşümlerine alışık zihnimiz bu soruya, doğru cevap üretemiyor. Einstein'ın kullandığı Lorentz dönüşümleri ancak doğru hesaplama sağlıyor. Işık, "her gözlemci için" aynı, sabit hızdadır. Yani, C... (Diyerek kestirip atmış Einstein ve bugüne kadar da hep doğru sonuç vermiş bu yaklaşım.) Burada ışık hızının %75'inde giden gözlemci ile %0.1 hızında giden gözlemcinin, aynı ışığı aynı hızda görmeleri ilginç. Zaman genişlemesi kısmen bunu açıklıyor olsa da yetersiz kaldığı noktalar var. Durum bana daha çok, havadan suya geçerken kırılıp hız değiştiren ışığın durumuna benzeterek, Zaman'ın da farklı enerji yoğunluklu ortamlarda kırıldığı fikrini verdi. Eğer öyle ise, Zaman'ın (kökeni ne olursa olsun) dalgasal bir formda olduğunu kabul etmek gerekiyor. Dalgasal ise, bir enerji aktarıyor/taşıyor olmalı. Yönü olmalı. Frekansı ve dalga genişliği olmalı... Bu durumların hepsini karşılayan bir "varsayım" ürettim. (Bu sitede de paylaştım.) Zaman'ı skalar değil, vektörel bir büyüklük olarak ele aldım. Bu yaklaşım sonucuna göre, hızınız ne olursa olsun, hareket ile "hareketli alanın" enerji yoğunluğu artıyor. Bu yoğunluğu sağlayan ek enerji, hareket için sarf edilen enerjiden geliyor. ( Uzay da bir nesneyi itmek için harcadığınız enerji ile nesneye momentum sağladığımızda, nesne sürtünmesiz ortamda bu enerjiyi sonsuza kadar taşıyabiliyor. Yani 1 kilogramlık duran bir nesneyi 100 Newton kuvvet ile iterseniz, bu 1 kiloluk nesne kazandığı hareket süresince bu 100 Newton kuvvet'in enerjisini de bünyesinde barındırıyor. Çarpma esnasında bunu momentum olarak aktarıyor. İşte bu 100 Newton kuvvetin enerjisi de bu yolculuk boyunca sistemin doğal bir parçası oluyor.) Bu hareketli objenin alanı, evrenin ortalama enerji yoğunluğundan daha yüksek bir yoğunluğa sahip oluyor. Bu durumda, aynı "Zaman Dalgaları"nın bu ortamda kırıldığını ve yavaşladığını (Zaman genişlemesi) söyleyebiliyorum. (Bir bakıma deniz gözlüğü ile balıklara bakmak gibi... Aynı ışık, aynı nesne ama farklı ortamlar ve farklı hızlar gibi... Fark ışık ortamdaki kütlenin yoğunluğundan ve geçirgenliğinden daha doğrusu onu oluşturan alanlar* arasındaki bağların yoğunluğundan etkilenirken, 'Zaman', ortamdaki bu alanların genlik şiddetinden, bir bakıma direk enerji yoğunluğundan etkileniyor oluşu. Bu durumda "Zaman'ın Frekansı" çok yüksek olmalı. (1 Planck Zamanında, 1 Planck Mesafesi dalga boyu, bu ihtiyacı karşılıyor gibi...) Neyse, hareketli nesneye dönersek, artan alan enerji yoğunluğu ile, içinde bulunduğu evrenden ayrılıyor. Bir bakıma farklı bir cep evren'e dönüşmüş oluyor. Bu ortamdaki gözlemci için fizik kuralları aynen geçerli iken, bu ve dış ortamdaki fizik olayları, üstelik aynı ve geçerli kurallar uygulandığında, üretilen sonuçlar; kendi ortamlarında aynı , birbirlerine göre (farklı ortamlarda) farklı sonuçlar üretiyor. işte bu da ışık hızının her gözlemci için aynı ve sabit olmasını açıklıyor. (Yani hareketsiz iken 10 santim olan cetvel, 10 gr olan kütle, hareketlendiğinde, hareketli ortamdaki gözlemci için gene 10 santim ya da 10 gr... Ama hareketli nesneyi gözlemleyen, hareketsiz gözlemci için, 9 santim veya 11 gr...) Başka bazı sonuçlarda çıktı ama konu dallanacak. Ana konu olan, ışık hızına çok yaklaşan gözlemcinin durumuna gelince, ortamdaki enerji miktarı ve yoğunluğu arttığı için durumunun bir karadelik içindeki haline benzeyeceğini düşünüyorum. Eğer mümkün olsaydı ve ışık hızına çıksaydı. Zaman dalgaları ile aynı hızda olacağından ortamdan hiç bir Saman dalgası akamayacaktı. Bu durumda 3 boyutlu yapısı, tekrar 2 boyutlu bir alana indirgenecekti... Ayrıca bu durumun korunması için gerekli, sonsuz enerji ihtiyacı karşılanamayacağı içinde, en küçük enerji birimlerine-paketçiklerine kadar çözülüp, saf enerji olarak evrenin dokusuna dağılacağını düşünüyorum. Bu yaklaşımdan çıkan bir diğer sonuçta, herhangi bir nesnenin kütle yoğunluğunu, sahip olduğu toplam enerji miktarının değil, bunların titreşim genliklerinin belirlediği böylece, o nesnenin evrendeki doğal (parçacık) hızını, genliği belirliyor. Bu da beni Pilot Dalga yaklaşımının, gözlemlere daha uygun açıklamalar ürettiği sonucuna ulaştırdı beni... *(elektronu, protonu, nötronu, çekirdeği , vb. bir parçacık olarak değil, bir enerji alanı-yoğunlaşması olarak ele alıyorum) Not: Sevgili "ateş hırsızı", bu sefer eksi yerine, kendi bilgilerine dayalı olarak soruya cevabi yorum yaparsan daha faydalı olur.

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 6 yıl önce 0
0

Işık hızında seyahat derken, Neye göre ışık hızında? Galileo dönüşümlerine alışık zihnimiz bu soruya, doğru cevap üretemiyor. Einstein'ın kullandığı Lorentz dönüşümleri ancak doğru hesaplama sağlıyor. Işık, "her gözlemci için" aynı, sabit hızdadır. Yani, C... (Diyerek kestirip atmış Einstein ve bugüne kadar da hep doğru sonuç vermiş bu yaklaşım.) Burada ışık hızının %75'inde giden gözlemci ile %0.1 hızında giden gözlemcinin, aynı ışığı aynı hızda görmeleri ilginç. Zaman genişlemesi kısmen bunu açıklıyor olsa da yetersiz kaldığı noktalar var. Durum bana daha çok, havadan suya geçerken kırılıp hız değiştiren ışığın durumuna benzeterek, Zaman'ın da farklı enerji yoğunluklu ortamlarda kırıldığı fikrini verdi. Eğer öyle ise, Zaman'ın (kökeni ne olursa olsun) dalgasal bir formda olduğunu kabul etmek gerekiyor. Dalgasal ise, bir enerji aktarıyor/taşıyor olmalı. Yönü olmalı. Frekansı ve dalga genişliği olmalı... Bu durumların hepsini karşılayan bir "varsayım" ürettim. (Bu sitede de paylaştım.) Zaman'ı skalar değil, vektörel bir büyüklük olarak ele aldım. Bu yaklaşım sonucuna göre, hızınız ne olursa olsun, hareket ile "hareketli alanın" enerji yoğunluğu artıyor. Bu yoğunluğu sağlayan ek enerji, hareket için sarf edilen enerjiden geliyor. ( Uzay da bir nesneyi itmek için harcadığınız enerji ile nesneye momentum sağladığımızda, nesne sürtünmesiz ortamda bu enerjiyi sonsuza kadar taşıyabiliyor. Yani 1 kilogramlık duran bir nesneyi 100 Newton kuvvet ile iterseniz, bu 1 kiloluk nesne kazandığı hareket süresince bu 100 Newton kuvvet'in enerjisini de bünyesinde barındırıyor. Çarpma esnasında bunu momentum olarak aktarıyor. İşte bu 100 Newton kuvvetin enerjisi de bu yolculuk boyunca sistemin doğal bir parçası oluyor.) Bu hareketli objenin alanı, evrenin ortalama enerji yoğunluğundan daha yüksek bir yoğunluğa sahip oluyor. Bu durumda, aynı "Zaman Dalgaları"nın bu ortamda kırıldığını ve yavaşladığını (Zaman genişlemesi) söyleyebiliyorum. (Bir bakıma deniz gözlüğü ile balıklara bakmak gibi... Aynı ışık, aynı nesne ama farklı ortamlar ve farklı hızlar gibi... ) Fark; Işık ortamdaki kütlenin yoğunluğundan ve geçirgenliğinden daha doğrusu onu oluşturan alanlar* arasındaki bağların yoğunluğundan etkilenirken, 'Zaman', ortamdaki bu alanların genlik şiddetinden, bir bakıma direk enerji yoğunluğundan etkileniyor oluşu. Bu durumda "Zaman'ın Frekansı" çok yüksek olmalı. (1 Planck Zamanında, 1 Planck Mesafesi dalga boyu, bu ihtiyacı karşılıyor gibi...) Neyse, hareketli nesneye dönersek, artan alan enerji yoğunluğu ile, içinde bulunduğu evrenden ayrılıyor. Bir bakıma farklı bir cep evren'e dönüşmüş oluyor. Bu ortamdaki gözlemci için fizik kuralları aynen geçerli iken, bu ve dış ortamdaki fizik olayları, üstelik aynı ve geçerli kurallar uygulandığında, üretilen sonuçlar; kendi ortamlarında aynı , birbirlerine göre farklı sonuçlar üretiyor. işte bu da ışık hızının her gözlemci için aynı ve sabit olmasını açıklıyor. (Yani hareketsiz iken 10 santim olan cetvel, 10 gr olan kütle, hareketlendiğinde, hareketli ortamdaki gözlemci için gene 10 santim ya da 10 gr... Ama hareketli nesneyi gözlemleyen, hareketsiz gözlemci için, 9 santim veya 11 gr… Işık ise hala C hızında...) Başka bazı sonuçlarda çıktı ama konu dallanacak. Ana konu olan, ışık hızına çok yaklaşan gözlemcinin durumuna gelince, ortamdaki enerji miktarı ve yoğunluğu arttığı için, onun durumunun bir karadelik içindeki haline benzeyeceğini düşünüyorum. Eğer mümkün olsaydı ve ışık hızına çıksaydı. Zaman dalgaları ile aynı hızda olacağından, ortamdan hiç bir “Zaman Dalgası” akamayacaktı. Bu durumda 3 boyutlu yapısı, tekrar 2 boyutlu bir alana indirgenecekti... Ayrıca bu durumun korunması için gerekli, sonsuz enerji ihtiyacı karşılanamayacağı içinde, en küçük enerji birimlerine-paketçiklerine kadar çözülüp, saf enerji olarak evrenin dokusuna dağılacağını düşünüyorum. Bu yaklaşımdan çıkan bir diğer sonuçta, herhangi bir nesnenin kütle yoğunluğunu, sahip olduğu toplam enerji miktarının değil, bunların titreşim genliklerinin belirlediği böylece, o nesnenin evrendeki doğal (parçacık) hızını, genliği belirliyor. Bu da beni Pilot Dalga yaklaşımının, gözlemlere daha uygun açıklamalar ürettiği sonucuna ulaştırdı beni... *(elektronu, protonu, nötronu, çekirdeği , vb. bir parçacık olarak değil, bir enerji alanı-yoğunlaşması olarak ele alıyorum) Not: Sevgili "ateş hırsızı", bu sefer eksi yerine, kendi bilgilerine dayalı olarak soruya cevabi yorum yaparsan daha faydalı olur.

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 6 yıl önce 0