0

Gelişmiş, üstün, mükemmel olma kavramı, evrim'in farkedildiği zaman içine yaftalanan bir bakış açısıdır. Evrim açısından her canlı zaten mükemmeldir. Kendi açısından gelişmiştir. Ancak Darwin'in üzerinde durduğu şey, şartlara ve koşullara göre canlıların sadece bireysel olark değil, tür olarakta adaptasyon sürecinden geçmeleri ve bunu mükemmel şekilde gerçekleştirmeleriydi. Yani canlıları değil, değişim ve uyum sürecini mükemmel olarak tanımladıydı. Peki evrimin canlıyı mükemmelştridği düşüncesi, bakış açısı nasıl eklendi derseniz... O dönemin en önemli özelliği kapitalist ekonominin güçlenmeye başladığı ve sömürgeciliğe, tüketmeye yönelik bir paylaşım kavgasının ilk dönemleriydi. Güçlü olan zayıf olanın elindekini almaya, kaynaklarını, imkanlarını tüketmeye yöneliyordu. Keza doğa ile de yaşamı, "doğayla savaşmak, bilim vasıtasıyla doğayı yenmek" olarak kullanıyorlardı. Bilime olan inanç ve ddoğanın alt edileceği, ehlileştirileceği düşüncesi hakim kılınıyordu. Bu sayede doğal kaynaklar rahatça tüketiliyor, kapitalist sermaye büyüme, gelişme için yeni ekonomik kaynaklara yönelebiliyordu. Ancak aynı şekilde fabrikalarda üretim artışını karşılamak için tüketici bir toplum da gerekiyordu. Üstelik fabrikalarda artık en azından temel düzeyde eğitim almış kişilere duyulan ihtiyaçta artıkça, milli eğitim sistemleri de güçleniyordu. Bu dönemde Yunanlıların demokrasiyi kendileri için geliştirmiş lmaları gibi, kendileri için geçerli ve rekabet ettikleri diğer sanayileşen uluslar ile de çatışmaları en aza indirecek yeni kavramlar da üretiliyordu. En başta Amerikan ve Fransız devrimi ile başlayan ve milliyetöilik akımları ile yayılan insan hakları düşüncesi de bu toplumlara yerleşiyordu. Öyleki savaşan uygar uluslar kendi arlaarında bu kurallara uyarak, çatışma şiddetini ve zararını en aza indiriyorlardı. İşte böyle bir dönem de evrimin farkedilmesi gene bu zihniyetin işine yaradı. Çünkü insan haklarından bahseden, Tanrı adına iyilik ve doğruluk yapan, adaleti, medeniyeti yayan bir toplum olarak dünyaya yayılırken, önlerine çıkan engelleri yok ederken kullanabileckleri bir bilimsel gerçek daha olmuştu. Böylece kendilerini, gelişmiş mükemmel olarak tanımladılar. Sanayileşmemiş ülkeleri de geri, uygarlaşmamış, hatta insan olma sıfatına tam layık olmayan insanımsı varlıkların ülkesi olarak tanımladılar. Bu şekilde kendilerine ve toplumlarına, o ülkeleri sömürürken, insanlarını kullanırken, doğru, haklı, onlar içinde uzun vadede faydalı olcak işler yaptıklarına, inandılar, inandırdılar . Evrim bu kişilerin gerek ahlaki gerek ise dini açıdan kendilerini rahat hissetmeleri için bir araca çevrildi. Din saldırıya uğradı. Çünkü dinler tüm yaratılmışları eşit görür. İnsanları ayırmaz, İnsanı vicdanı ile de değerlendirme yapmaya zorlar. Bilim de zarargördü, daha sonra kafatasçı, ırkçı düşüncelerede temel alındı. Oysa evrim, canlının tür olarak değişen koşullara mükemmel uyum yeteneğini ve bunun o türün bireyleri üzerindeki etkisini, getirdiği değişmleri ele almaktadır.

Burtay Mutlu 9 yıl önce 0
0

Gelişmiş, üstün, mükemmel olma kavramı, evrim'in fark edildiği zaman içine yaftalanan bir bakış açısıdır. Evrim açısından her canlı zaten mükemmeldir. Kendi açısından gelişmiştir. Ancak Darwin'in üzerinde durduğu şey, şartlara ve koşullara göre canlıların sadece bireysel olarak değil, tür olarak ta adaptasyon sürecinden geçmeleri ve bunu mükemmel şekilde gerçekleştirmeleriydi. Yani canlıları değil, değişim ve uyum sürecini mükemmel olarak tanımladıydı. Her canlı gibi, her türün varoluş amacı da soyunun devam etmesi, gelecek kuşaklarının yaşamasını sağlamaktır. Nasıl bireysel açıdan her canlı, değişen koşullara adapte olursa (yaşamını sürdürmek için), her “tür” de aynı şeyi yapar. Tabii ufak bir farkla, ömürleri farklı olduğu için değişim süreci ve etkileri de farklıdır. Eğer şartlar bir canlının varlığını sürdürmesi için yeterliyse, evrilmesi içinde gerek kalmaz. Tek farkla insanın evriminde, insan kendi şartlarını sürekli zorlayıp, kendi varlığını kendisi, açgözlülüğü ve hırsı ile sürekli tehlikeye attığından, insanın evrimi biraz daha farklı olacak gibi. Peki, evrimin canlıyı mükemmelleştirdiği düşüncesi, bakış açısı nasıl eklendi derseniz... O dönemin en önemli özelliği kapitalist ekonominin güçlenmeye başladığı ve sömürgeciliğe, tüketmeye yönelik bir paylaşım kavgasının ilk dönemleriydi. Güçlü olan zayıf olanın elindekini almaya, kaynaklarını, imkânlarını tüketmeye yöneliyordu. Keza doğa ile de yaşamı, "doğayla savaşmak, bilim vasıtasıyla doğayı yenmek" olarak kullanıyorlardı. Bilime olan inanç ve doğanın alt edileceği, ehlileştirileceği düşüncesi hâkim kılınıyordu. Bu sayede doğal kaynaklar rahatça tüketiliyor, kapitalist sermaye büyüme, gelişme için yeni ekonomik kaynaklara yönelebiliyordu. (Bu arada günlük 1,5 dünya günü üretimi tüketen bir çekirge sürüsüne döndük, doğanın içine ettik, diğer canlıların yaşam hakkını ret ettik. Her şeyi inanın emrine verilmiş bir araç statüsüne indirdik) Ancak aynı şekilde fabrikalarda üretim artışını karşılamak için tüketici bir toplum da gerekiyordu. Üstelik fabrikalarda artık en azından temel düzeyde eğitim almış kişilere duyulan ihtiyaçta artıkça, milli eğitim sistemleri de güçleniyordu. Bu dönemde Yunanlıların demokrasiyi kendileri için geliştirmiş olmaları gibi, kendileri için geçerli ve rekabet ettikleri diğer sanayileşen uluslar ile de çatışmaları en aza indirecek yeni kavramlar da üretiliyordu. En başta Amerikan ve Fransız devrimi ile başlayan ve milliyetçilik akımları ile yayılan insan hakları düşüncesi de bu toplumlara yerleşiyordu. Öyle ki, savaşan uygar uluslar kendi aralarında bu kurallara uyarak, çatışma şiddetini ve zararını en aza indiriyorlardı. En azından savaşları centilmenler savaşı oluyordu. (Bu nedenle de 1nci dünya savaşında teknoloji ile toplu imha yöntemleri gelişince ve hele sivil halkta savaşa dâhil olunca, uygar batı dehşete düştü. Ama yine de yaptılar, daha da geliştirdiler.) (Ama aynı centilmenliği bir Afrikalıya, Çinliye, Kızılderiliye asla gösterme ihtiyacı duymadılar)İşte böyle bir dönem de evrimin fark edilmesi gene bu zihniyetin işine yaradı. Çünkü insan haklarından bahseden, Tanrı adına iyilik ve doğruluk yapan, adaleti, medeniyeti yayan bir toplum olarak dünyaya yayılırken, önlerine çıkan engelleri yok ederken kullanabilecekleri bir bilimsel gerçek daha olmuştu. Böylece kendilerini, gelişmiş mükemmel olarak tanımladılar. Sanayileşmemiş ülkeleri de geri, uygarlaşmamış, hatta insan olma sıfatına tam layık olmayan insanımsı varlıkların ülkesi olarak tanımladılar. Bu şekilde kendilerine ve toplumlarına, o ülkeleri sömürürken, insanlarını kullanırken, doğru, haklı, onlar içinde uzun vadede faydalı olacak işler yaptıklarına, inandılar, inandırdılar. Evrim bu kişilerin gerek ahlaki gerek ise dini açıdan kendilerini rahat hissetmeleri için bir araca çevrildi. Din saldırıya uğradı. Çünkü dinler tüm yaratılmışları eşit görür. İnsanları ayırmaz, İnsanı vicdanı ile de değerlendirme yapmaya zorlar. Bilim de zarar gördü, daha sonra kafatasçı, ırkçı düşüncelere de temel alındı. Oysa evrim, canlının tür olarak değişen koşullara mükemmel uyum yeteneğini ve bunun o türün bireyleri üzerindeki etkisini, getirdiği değişimleri ele almaktadır.

Burtay Mutlu 9 yıl önce 0
0

Gelişmiş, üstün, mükemmel olma kavramı, evrim'in fark edildiği zaman içine yaftalanan, evrim düşüncesine ait olmayan bir bakış açısıdır. Evrim açısından her canlı zaten mükemmeldir. Kendi açısından gelişmiştir. Ancak Darwin'in üzerinde durduğu şey, şartlara ve koşullara göre canlıların sadece bireysel olarak değil, tür olarak ta adaptasyon sürecinden geçmeleri ve bunu mükemmel şekilde gerçekleştirmeleriydi. Yani canlıları değil, değişim ve uyum sürecini mükemmel olarak tanımladıydı. Her canlı gibi, her türün varoluş amacı da soyunun devam etmesi, gelecek kuşaklarının yaşamasını sağlamaktır. Nasıl bireysel açıdan her canlı, değişen koşullara adapte olursa (yaşamını sürdürmek için), her “tür” de aynı şeyi yapar. Tabii ufak bir farkla, bir tür ile o türün bir bireyinin yaşam süreleri farklı olduğu için değişim süreci ve etkileri de farklıdır. Eğer şartlar bir canlının varlığını sürdürmesi için yeterliyse, evrilmesine gerek kalmaz. (Tek farkla insanın evriminde, insan kendi şartlarını sürekli zorlayıp, kendi varlığını kendisi, açgözlülüğü ve hırsı ile sürekli tehlikeye attığından, insanın evrimi biraz daha farklı olacak gibi.) Peki, “evrimin canlıyı mükemmelleştirdiği düşüncesi, bakış açısı nasıl eklendi?” derseniz... O dönemin en önemli özelliği kapitalist ekonominin güçlenmeye başladığı ve sömürgeciliğe, tüketim toplumları için kaynakların paylaşım kavgasının ilk dönemleriydi. Güçlü olan zayıf olanın elindekini almaya, kaynaklarını, imkânlarını tüketmeyi doğal hakkı olarak görüyordu. Keza doğa’ya bakışları bile, "doğayla savaşmak, bilim vasıtasıyla doğayı yenmekti" Bilime olan inanç ve doğanın alt edileceği, ehlileştirileceği düşüncesi hâkim kılınıyordu. Bu sayede doğal kaynaklar rahatça tüketiliyor, kapitalist sermaye büyüme, gelişme için yeni ekonomik kaynaklara yönelebiliyordu. (Bu arada günlük tüketimi 1,5 dünya günü üretimi geçen bir çekirge sürüsüne döndük. Doğanın içine ettik. Diğer canlıların yaşam hakkını ret ettik. Her şeyi insanın emrine verilmiş bir araç statüsüne indirdik) Ancak aynı şekilde fabrikalarda üretim artışını karşılamak için tüketici bir toplum da gerekiyordu. Üstelik fabrikalarda artık en azından temel düzeyde eğitim almış kişilere duyulan ihtiyaçta artıkça, milli eğitim sistemleri de güçleniyordu. En başta Amerikan ve Fransız devrimi ile başlayan ve milliyetçilik akımları ile yayılan insan hakları düşüncesi de bu toplumlara yerleşiyordu. Öyle ki, savaşan uygar uluslar kendi aralarında bu kurallara uyarak, çatışma şiddetini ve zararını en aza indiriyorlardı. En azından savaşları centilmenler savaşı oluyordu. Ama aynı centilmenliği bir Afrikalıya, Çinliye, Kızılderiliye asla gösterme ihtiyacı duymadılar. (Bu dönemde Yunanlıların demokrasiyi kendileri için geliştirmiş olmaları gibi, kendileri için geçerli ve rekabet ettikleri diğer sanayileşen uluslar ile de çatışmaları en aza indirecek yeni kavramlar da üretiliyordu. Bu nedenle de 1nci dünya savaşında teknoloji ile toplu imha yöntemleri gelişince ve hele sivil halkta savaşa dâhil olunca, uygar batı dehşete düştü. Ama yine de yaptılar, daha da geliştirdiler.) İşte böyle bir dönem de evrimin fark edilmesi gene bu zihniyetin işine yaradı. Çünkü insan haklarından bahseden, Tanrı adına iyilik ve doğruluk yapan, adaleti, medeniyeti yayan bir toplum olarak dünyaya yayılırken, önlerine çıkan engelleri yok ederken kullanabilecekleri bir bilimsel gerçek daha olmuştu. Böylece kendilerini, gelişmiş mükemmel olarak tanımladılar. Sanayileşmemiş ülkeleri de geri, uygarlaşmamış, hatta insan olma sıfatına tam layık olmayan insanımsı varlıkların ülkesi olarak tanımladılar. Bu şekilde kendilerine ve toplumlarına, o ülkeleri sömürürken, insanlarını kullanırken, doğru olan, haklı olan, onlar içinde uzun vadede faydalı olacak işler yaptıklarına, inandılar, inandırdılar. Evrim bu kişilerin gerek ahlaki gerek ise dini açıdan kendilerini rahat hissetmeleri için bir araca çevrildi. Aynı zamanda Din’de saldırıya uğradı. Çünkü dinler tüm yaratılmışları eşit görür. İnsanları ayırmaz, İnsanı vicdanı ile de değerlendirme yapmaya zorlar. Bilim de zarar gördü, daha sonra kafatasçı, ırkçı düşüncelere de temel alındı. Oysa evrim, canlının tür olarak değişen koşullara mükemmel uyum yeteneğini ve bunun o türün bireyleri üzerindeki etkisini, getirdiği değişimleri ele almaktadır.

Burtay Mutlu 9 yıl önce 0