2

yer çekimi dalgalarını belki satürn gezegeninin halkarından tespit edebiliriz. satürn\'ün halkaları arasında bulunan boşlukların bir kısmı yörüngede dönmekte olan büyük cisimlerden kaynaklanmaktadır, ancak belki çok küçük br kısmı, yada belki sadece bir tanesi yer çekimi dalgaları etkisiyle meydana gelmektedir. ölçmek gerek... LIGO projesi ile yer çekimi dalgalarının varlığı kanıtlandı, peki bundan sonra ne olacak? eğer bu dalgaların dalga boylarını hesaplama şansımız olursa belki girişim ile yer çekimini yenebileceğiz. bu durumda arabaları uçurabilmek mümkün olacaktır. peki bu dalgalar nasıl meydana geliyor? bunun için bir kaç tane düşünsel deney yapıyorum aklımdan; öncelikle bu dalgalar nasıl meydana geliyor? eğer yer çekimini taşıyan bir partikül varsa yada olmasa bile yer çekimi herhangi bir partikülün kendi kütlesinden kaynaklanıyorsa bu durumda söz konusu partikül suya bir taş atıldığında meydana gelen dalgalar gibi dalgalar meydana getirmelidir. peki, tek tek partiküllerin taşıdığı yer çekimi dünya yada güneş boyutlarındaki dev cisimlerin düzenli yer çekimi meydana getirmesini sağlayabilir mi? bu sorunun cevabı hayır ise uzay zaman içinde meydana gelmiş düzensiz dalgalardan girişim meydana getirerek uçan bir araba yapmak çok zor olacaktır. ancak ben bu konuda daha iyimserim; şöyle ki, bir deney daha kurgulayalım; durgun bir suya bir avuç taş atalım, suya düşen taşların ortasına bir kamera koyduğumuzda büyük oranda düzensiz dalgalar göreceğizdir. ancak düşen taşlardan belli bir mesafe uzaklıkta dalgalar sanki tek bir taş atılmış gibi düzenli bir hal alacaktır ki bu durumda uçan araba mümkün olacaktır. peki düzenli dalga desenine ulaşmanın faktörleri nelerdir? (1)bu öncelikle suya atılan taş sayısıyla orantılı olmalıdır, yani bir cisim ne kadar madde taşıyorsa düzenli dalga desenleri cisimden o kadar uzakta olacaktır. bir diğer faktör ise (2) taşların düşüş morfolojisi olmalıdır. taşlar dairesele yakın bir şekide düşerse yada eliptik şekilde düşerse farklı dalga desenleri oluşturacaktır. bu gök cisimleri içindeki madde dağılımı ile ilgili olmalıdır. yani örneğin dünyanın güneş çevresindeki hareketi eliptiktir fakat satürnün halkaları daireseldir, bu durum belki de güneşin iç yapısının homojen olmamasından, satürn\'ün ise -ki gaz gezegenidir- holmojen bir yapıda olduğunu göstermektedir ki burda çeken cisim yanında çekilen cismin de morfolojisinin önemli olması gerekmektedir. bir diğer husus ise, (3) suya düşen taşların tek tek ve birlikte yaptıkları dönme harketi olmalıdır ki benim hayal gücüm bunu test etmeye yetmemektedir. ancak basitleştirilmiş bir deney yapabilirim sanırım; bir kaba (a kabı) biraz su ve bir sopa koyuyorum, bir diğerine (b kabı) aynı sopayı koyuyorum fakat bu belli bir hızla dönmektedir. b kabında dalgalanma olurken, a kabında herhangi bir dalgalanma meydana gelmemektedir. bu durumda aklıma şu soru geliyor; bir dalga neden olur? kendimce buna ikicevap buldum; birincisi ortamın hareketleri bir engele çarpınca dalga oluşmaktadır, ikincisi cismin hareketi ortamda dalgalanmaya neden olmaktadır. acaba yer çekimi dalgaları uzay zamanın içinde yer alan cisimlerden bağımsız olarak dalgalanmakta mıdır yoksa uzay zaman içinde yer alan cisimlerin hareketleri mi dalgalanma yaratmadır. bu durumda 2. yaklaşım daha doğru gibi görünmektedir. acaba kuantum boyutunda da aynı seçenek doğru mudur? ... (4) dalga yapısının meydana gelmesinde elbette ki ortamın viskozitesi yada yoğunluğu da rol oynayacaktır. gene su örneğine dönersek; suya atılan bir miktar taşın yaratmış olduğu dalgalanma ile yağa yada bala atılan taşların yarattığı dalga birbirinden farklı olacaktır. buradan da uzay zaman\'da meydana gelen dalga boylarının, genliklerinin ... vs ölçümü ile uzayın yoğunluğunu hesaplaya biliriz sonucuna ulaşmaktayım ki bu ne işe yarar yada zaten daha önce farklı bir yolla hesaplanmışmıdır bilemiyorum. (3). bölüme geri dönersek; taşların dönerek düşmesi yada düz bir şekilde düşmesi arasındaki farkı öngörecek bir test kafamda kuramıyorum, buna hayal gücüm yetmemekte, fakat tahmin ediyorum ki dönme hareketi olmadan salt çekim kuvvetini açıklamak pek mümkün değildir, yani belki iddalı bir önerme olacaktır fakat belirtmek isterim ki; çekim kuvvetinin 1/4\'ü salt kütleden kaynaklanıyorsa, 3/4\'ü biraz da üst paragrafta anlattığım nedenlerden dolayı cismin dönme hareketinden kaynaklanmalıdır. açarsak; bize newton\'un stabil çekim yasası değil, dinamik bir yer çekimi dalgası gerekmektedir ve yukarıda açıkladığım nedenlerden dolayı dalga oluşumu ancak hareketle mümkün olacaktır. uzayda (en azından gözlemleyebildiğimiz uzayda)karşılaştığımız harekette her durumda dönme hareketi olduğundan bir cisim hiç birşey olmadan çekim kuvveti üretebiliyorsa bunun taşıyıcısı da dönme hareketi olmak durumundadır. (burda dalga hareketine ilişkin olarak bir parantez açmak istiyorum; bildiğimiz üzere bir foton hem tanecik hem de dalga davranışı gösterebilmektedir. bu öyle sanıyorum ki bir foton partikülünün ilerlerken -silahtan çıkan bir mermi gibi- dönme hareketi yapıyor olmasından kaynaklanmaktadır. eğer dünya yada güneş de bir foton tanesi olsaydı yaydıkları dalgalar da muhtemelen foton gibi olacaktı. - bu fikre de haftasonu trigonometride birim çember ve sinüs fonksiyonunun resmine bakarken kapıldım:-). (https://www.google.com.tr/search?q=birim+%C3%A7ember+kosin%C3%BCs+fonksiyonu&espv=2&biw=1517&bih=714&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwj62qv-n4zLAhUDOpoKHdz4A0gQ_AUIBigB&dpr=0.9#tbm=isch&q=birim+%C3%A7ember+sin%C3%BCs+dalga+elektrik&imgrc=0aq14nOjFs8AJM%3A) ayrıca, konuyu biraz dağıtacam belki ama söylemeden, yazmandan duramayacağım bunu da, çünkü sürekli beynimi kemiren bir konu. eğer biz bu yer çekimi dalgalarını ölçmeyi biçmeyi, kullanmayı başarabilirsek elde edeceğimiz kazanımlar sadece uçan araba yapmakla kalmayabilir. eğer bir ortamda ölçülebilen bir dalga varsa bu durumda başlangıç durumuna hassas bağlılık yada domino etkisi gibi faktörler de ortaya çıkacaktır. bunları kullanmayı bilir ve bir alet yapabilirsek belki de -beni çok heycanlandıran bir şey olarak- belki 1000 ışık yılı mesafedeki cisimlerin şu anki hallerini bize gösterebilecek bir teleskop üretmeyi başarabiliriz. inşallah yaklaşımım doğrudur diyeyim şimdilik sadece. özetle hepsini toplarlayacak olursak; bir yerçekimi dalgasının frekans, büyüklüğü, dalga boyu.. (yada her neyi ise); 1. dalgayı yaratan cismin madde miktarına bağlı ve bununla doğru orantılı olmalıdır (M diyeyim) 2. morfoloji demişim bu maddeye ama 2 boyutlu bir ciisim için yüzey alanı, üç boyutlu bir cisim için ise hacim demek doğru olabilir (v diyelim ingilizce) ki hacimle dalga büyüklüğü orantılı olmalıdır. 3. bu maddeye göre açısal hız gibi bir faktör kullanılmalıdır ve bu hız ile doğru orantılı olmalıdır. (w diyeyim de siz omega filan gibi okuyun bunu) 4. ortam yoğunluğu demişiz buna da, ortamın yoğunluğu muhakkak ki dalganın büyüklüğünü ters orantılı olarak etkileyecektir. aklıma gelen bu dört maddeyi bir formül olarak yazdığımda (maalesef kalkülüs bilgim olmadığından havalı -pi- tarzı semboller kullanamayacağım fakat gözümden kaçan diğer tüm faktörler ve hesaplayamadıklarım için k kısaltmasını kullanabilirim sanırım); D= k.M.v.w/d formülünü elde ediyorum ki bu formülde yer alan k faktörünü sanırım LİGO deneyinde yakalanan dalgalarla bulup, sağlamasını yapmak mümkün olacaktır. doğru yada yanlış bir formül bulmak yada yazmak kolay aslında zor olan ise uçan bir araba (kaykay da olabilir) yapmaktır muhakkak, burada karşımıza çıkan zorluk düzenli bir dalga deseni, frekansı bulup buna girişim yaptıracak teknolojiyi geliştirmektir. bu konuda da bir kça şey yazmak istiyorum; eğer hipotezim doğru ise dünyanın yer çekimine, yer yüzeyinden bir kaç metre (yada kilometre) mesafede karşı koyabilecek bir teknoloji geliştirebilmek için çok büyük kütleli bir cisim bulmak yerine düşük kütleli, düşük hacim kaplayan (yada diğer tüm faktörler sabit kalmak kaydı ile) ancak açısal hızı belirli bir seviyeye çıkartılabilecek bir cisim geliştirebilirsek zannedersem uaçn bir arabaya sahip olmamız mümkün olacaktır. elbette ki bu düşünsel deneyde hava direnci gibi faktörleri de göz ardı etmekteyim aksi halde yapacağımız araba bir helikopter olacaktır. belki bir gün bir arabanın altına bir kaç tane belirli bir hızda (muhtemelen çok hızlı) dönen bilye koyarak aracın yerçekimine karşı koymasını sağlayabiliriz. yine de bir araba için pahalı bir teknoloji olsa da uzaya çıkacak araçlar için çok daha güvenli veya ucuz bir yol bulma şansımız olur, ve hatta bu teknolojinin enerjisini dışarıdan (güneş enerjisi gibi) karşılayabilecek bir teknoloji olursabirgün belki çok daha hafif yakıtsız uzay araçları da üretmek mümkün olabilecektir. yine de dediğim gibi beni daha fazla heycanlandıran konu, yer çekimi dalgalarını yakalayan, bunları ayrıştıran, modelize eden bir cihaz ile teleskop üretimi olacaktır.

fromtheneverland 8 yıl önce 0
1

Efsanesin..

zihni ates 8 yıl önce 0
0

Selam... İlk önce 1000 ışık yılı uzaktaki bir nesnenin şu anki görüntüsünü hiç bir teleskopla asla alamayacağız. Çünkü oradan şimdi yayılan fotonların bize varması 1000 yıl sürecek... İkinci olarak suya attığınız dönen taşın sadece hareketinden dolayı değil, dönmesinden de kaynaklanan bir momentumu var. Yani daha fazla enerji taşıyor. Bu da oluşturacağı dalganın farklı olacağı anlamına geliyor. Üstelik bu dönem momentumunun bir kısmını suya da aktaracaktır. Üçüncüsü, dalga bir aktarma, iletim yoludur. Bir ortam içinde kuvvetle serbest bırakılan bir enerjinin iletilmesini sağlar. Yani kuvveti taşır. Bir gün kütle çekimini yenen bir araç yapılabilir mi? Bence, Evet! Muhtemel. Üstelik yazdığınız gibi kendi etrafında rotasyon yapan nesnelerden faydalanma ihtimali de yüksek. Ancak gerekçelerim biraz farklı... Kütleçekimi dalgaları, çekici bir kuvvet olarak bilinir, kabul edilir. Gözlemler bunu doğruladığı için tartışılmaz bile... Mahiyeti (içeriği) araştırılır. Ve çalışma kurallarıda nerdeyse kusursuzca ortaya konmuştur. (Newton ve Einstein gibi dahilerle) Yine de kütleçekim dalgalarının nasıl çekitği konusunda sıkıntılar var. En çok rastladığım açıklama graviton değiş tokuşu. İki kütle aralarında bir birlerine graviton yolluyor. Aralarındaki mesafe azaldıkça bu sayı artıyor. Sonra da etki-tepki ilkesi ile birbirlerine doğru itiyorlar. (Tüfekten çıkan merminin tüfeği itmesi gibi) Karmaşık ve anlamadığım formüllerde var. Ama bir türlü mantıklı gelmiyor... Başka açıklamalarda var ama aklımda kalan bu. Bana göre kütleçekim ise daha farklı bir anlam ifade ediyor: (Boş) Uzayın bir enerji yoğunluğu var. Arka plan ışımasında görülüyor. Bunu evren dokusunun doğal özelliği olarak kabul ediyorum. İkinci olarak, tüm nesnelerin bir frekansı ve yaydıkları dalgalar var. Nesnelerin özelliklerine göre bu da değişiyor. Bu kadar farklılık niye? Aptalca bir soru gibi gözükmesine bakmayın... \"Soruyu\" bir kenarda aklınızda tutun. Üçüncüsü, Bir kütleden yayılan ve başka bir kütleye ulaşan, kütle çekim dalgalarının durumu ne? Nüfuz mu ediyor? Yansıyor mu? (Yoksa graviton alışverişinden sonra sönümleniyor mu?) Ve kütle çekim dalgaların evrenin temel kuvvetlerinden olduğu halde niye bu kadar zayıf? En azından parçacık bazında ele aldığımızda. Oysa sürekli çekici bir kuvvet olarak evreni şekillendiren kuvvet de bu... Dalgalar bir ortama göre hızlarını değiştirirler. (Yukarıda sizin saydığınız nedenlerle) . Bir nesneye çarptıkları zamanda; krılırlar, yansırlar, nüfuz ederler. Genellikle nesneye göre bu üçünü de farklı oranlarda yaparlar. Örneğin durgun bir leğende, farklı büyüklük ve şekillerdeki, duruştaki nesnelere aynı dalgayı yollasanız, her birinden alacağınız yansıma dalgası farklı olacaktır. Aynı dalga, aynı frekansi eyanı enerji miktarı taşıdığı halde, yansımaları nesnelerin özelliklerini verecektir. (Bu konuda geliştirilen, yan odayı görmeden, sadece yansıyan ışıklara analiz edip, konumlandıran teknolojileri internette okumuşsunuzdur belki) Bunlara dayanarak, kütle çekimde dahil olmak üzere, nesnelerden yayılan her tür dalganın aslında birer yansıma olduğunu düşündüm. Tek bir dalga evreni tarıyor ve nesnelerin spinlerine, yoğunluklarına göre yansıyor. Yansıma öncesi bu dalgaları tespit edemiyoruz. Dalganın bir çok özelliği planck ölçeklerinde... Yaptığı en son yansıma kütle çekimi (daha belirgin yansımaları parçacık bazında ve onları temel kuvvetler olarak tanımlayabiliyoruz) . Kütle çekimi bu dalganın en son yansıması olduğu iin, özelliklerinin bir kısmının planck ölçeklerinde veya yakınında olması gerektiğini düşünüyorum. BU nedenle etkilerine rağmen, kendisi direk saptanamadı şimdiye kadar. Diğer yandan evrendeki bu hafif enerji yoğunluğu hem bu dalgaları iletiyor, hem de süper akışkan bir özellik kazanmasını sağlıyor. İki kütle arasında yansıyan dalgalardan oluşan ortam, aksi yönlerdekine oranla daha farklı yoğunluğa neden oluyor. Daha doğrusu, dar ortamlardan geçen akışkanların hızı artarken, basıncı düşer. Aynı şekilde iki kütle arasındaki ortamda da akışkan evren dokusunun basıncı azalıyor. Bu nedenle iki kütle arasında düşük basınç alanına, kütleler diğer taraflardaki yüksek basınç alanlarından itiliyorlar. (Bazıları bunu \"itici kütleçekimi\" olarak da niteliyor olabilir. ) Şimdi bu dar çerçevede, kütleçekimini iptal etmek için ortam basıncını artırmanız gerekiyor demektir. EM Drive ile eğer kütleler boş uzayda hareket edebiliyorsa, benzer ilkelere sahip bir teknoloji bu tür bir anti-kütleçekim aracıda pek ala yapabilir. Tabii BENCE...

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 8 yıl önce 0
1

Selam... İlk önce 1000 ışık yılı uzaktaki bir nesnenin şu anki görüntüsünü hiç bir teleskopla asla alamayacağız. Çünkü oradan şimdi yayılan fotonların bize varması 1000 yıl sürecek... İkinci olarak suya attığınız dönen taşın sadece hareketinden dolayı değil, dönmesinden de kaynaklanan bir momentumu var. Yani daha fazla enerji taşıyor. Bu da oluşturacağı dalganın farklı olacağı anlamına geliyor. Üstelik bu dönme momentumunun bir kısmını suya da aktaracaktır. Üçüncüsü, dalga bir aktarma, iletim yoludur. Bir ortam içinde kuvvetle serbest bırakılan bir enerjinin iletilmesini sağlar. Yani kuvveti taşır. Bir gün kütle çekimini yenen bir araç yapılabilir mi? Bence, Evet! Muhtemel. Üstelik yazdığınız gibi kendi etrafında rotasyon yapan nesnelerden faydalanma ihtimali de yüksek. Ancak gerekçelerim biraz farklı... Kütle çekimi dalgaları, çekici bir kuvvet olarak bilinir, kabul edilir. Gözlemler bunu doğruladığı için tartışılmaz bile... Mahiyeti (içeriği) araştırılır. Ve çalışma kuralları da nerdeyse kusursuzca ortaya konmuştur. (Newton ve Einstein gibi dahilerle) Yine de kütle çekim dalgalarının nasıl çektiği konusunda sıkıntılar var. En çok rastladığım açıklama graviton değiş tokuşu. İki kütle aralarında bir birlerine graviton yolluyor. Aralarındaki mesafe azaldıkça bu sayı artıyor. Sonra da etki-tepki ilkesi ile birbirlerine doğru itiyorlar. (Tüfekten çıkan merminin tüfeği itmesi gibi) Karmaşık ve anlamadığım formüllerde var. Ama bir türlü mantıklı gelmiyor... Başka açıklamalarda var ama aklımda kalan bu. Bana göre kütle çekim ise daha farklı bir anlam ifade ediyor: (Boş) Uzayın bir enerji yoğunluğu var. Arka plan ışımasında görülüyor. Bunu evren dokusunun doğal özelliği olarak kabul ediyorum. İkinci olarak, tüm nesnelerin bir frekansı ve yaydıkları dalgalar var. Nesnelerin özelliklerine göre bu da değişiyor. Bu kadar farklılık niye? Aptalca bir soru gibi gözükmesine bakmayın... \"Soruyu\" bir kenarda aklınızda tutun. Üçüncüsü, Bir kütleden yayılan ve başka bir kütleye ulaşan, kütle çekim dalgalarının durumu ne? Nüfuz mu ediyor? Yansıyor mu? (Yoksa graviton alışverişinden sonra sönümleniyor mu?) Ve kütle çekim dalgaların evrenin temel kuvvetlerinden olduğu halde niye bu kadar zayıf? En azından parçacık bazında ele aldığımızda. Oysa sürekli çekici bir kuvvet olarak evreni şekillendiren kuvvet de bu... Dalgalar bir ortama göre hızlarını değiştirirler. (Yukarıda sizin saydığınız nedenlerle) . Bir nesneye çarptıkları zamanda; kırılırlar, yansırlar, nüfuz ederler. Genellikle nesneye göre bu üçünü de farklı oranlarda yaparlar. Örneğin durgun bir leğende, farklı büyüklük ve şekillerdeki, duruştaki nesnelere aynı dalgayı yollasanız, her birinden alacağınız yansıma dalgası farklı olacaktır. Aynı dalga, aynı frekans, aynı enerji miktarı taşıdığı halde, yansımaları nesnelerin özelliklerini verecektir. (Bu konuda geliştirilen, yan odayı görmeden, sadece yansıyan ışıklara analiz edip, konumlandıran teknolojileri internette okumuşsunuzdur belki) Bunlara dayanarak, kütle çekimde dahil olmak üzere, nesnelerden yayılan her tür dalganın aslında birer yansıma olduğunu düşündüm. Tek bir dalga türü evreni tarıyor ve nesnelerin spinlerine, yoğunluklarına göre yansıyor. Yansıma öncesi bu dalgaları tespit edemiyoruz. Dalganın bir çok özelliği Planck ölçeklerinde... Yaptığı en son yansıma kütle çekimi (daha belirgin yansımaları parçacık bazında ve onları temel kuvvetler olarak tanımlayabiliyoruz). Zayıf olmasının nedeni de bu. Kütle çekimi bu dalganın en son yansıması olduğu için, özelliklerinin bir kısmının Planck ölçeklerinde veya yakınında olması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle etkilerine rağmen, kendisi direk saptanamadı şimdiye kadar. Diğer yandan evrendeki bu hafif enerji yoğunluğu hem bu dalgaları iletiyor, hem de süper akışkan bir özellik kazanmasını sağlıyor. İki kütle arasında yansıyan dalgalardan oluşan ortam, aksi yönlerdekine oranla daha farklı yoğunluğa neden oluyor. Daha doğrusu, dar ortamlardan geçen akışkanların hızı artarken, basıncı düşer. Aynı şekilde iki kütle arasındaki ortamda da akışkan evren dokusunun basıncı azalıyor. Bu nedenle iki kütle arasında düşük basınç alanına, kütleler diğer taraflardaki yüksek basınç alanlarından itiliyorlar. (Bazıları bunu \"itici kütle çekimi\" olarak da niteliyor olabilir. ) Şimdi bu dar çerçevede, kütle çekimini iptal etmek için ortam basıncını artırmanız gerekiyor demektir. EM Drive ile eğer kütleler boş uzayda hareket edebiliyorsa, benzer ilkelere sahip bir teknoloji bu tür bir anti-kütle çekim aracıda pek ala yapabilir. Tabii BENCE...

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 8 yıl önce 0