Sanırım, tüm olası soruları eklemişim ki, kimse ekleme yapmadı.
Bence, yük dediğimiz şeyler birer titreşim alanıdır.
Örneğin elektron: Kapalı devre bir güneş paneli ve buna bağlı bir lamba düşünelim.
Panel 6 volt ve 2 amper olsun.
6 voltluk ve 1 amperlik bir lamba bağladığımızı düşünelim. (Bunun anlamı, güneş paneli lambayı rahatça besleyecektir.)
Şimdi paneli güneşe bıraktığımızda elektrik üretir ve lamba ışık saçar. Hatta bir miktarda ısınır ve ısı da yayar.
Buraya kadar normal.
Şimdi bunun altında yatan mekanizmaya bakalım. Mevcut açıklamada kabaca, fotonların paneldeki atomlar üzerinden elektron kopardığı, bu elektronun telden geçip, lambanın ince teline gelince direnç ile karşılaştığı ve buradaki atomları uyararak titreşimlerini artırdığı bunun sonucunda ise ısı ve ışık yayıldığı yönünde.
Elektron fotona dönüşmediği için de diğer taraftan yoluna gider ve atomda eski yerine yerleşir.
Kendi içinde mantıklı olsa da şüpheli bence. Enerji serbest elektronla taşınıyor, malzeme ise iyonlaşmıyor.Oysa elektron kaybetmiş.
Eğer mikro-kuantum dünyasını parçacık olarak ele alırsanız, daha makul bir açıklama yok ayrıca. (Bkz, Fotoeletrik)
Bence ise gerçek olay farklı... Foton ile uyarılan elektronun titreşimi (dış kabuk) artıyor ve bu titreşimi, bir sonraki atomun dış yörüngesindeki elektrona aktarıyor. O da bir sonrakine...Böylece paneldeki silisyum bileşik molekülleri yapısal bütünlüklerini korumaya devam ediyorlar.
Buna karşılık titreşim olarak ilerleyen etki-enerji, lamba teline geldiğinde, daha ince ve farklı bir ortamla karşılaşıp, teldeki elektronları uyarıyorlar. Onlarda bu uyarımı foton ışıyarak ısı ve ışık olarak saçıyorlar.
Aslında bir nüans ama Einstein'nın Nobel ödülüne meydan okuyorum şimdi.
Bu şekilde bakınca, bir çok malzemenin düşük sıcaklıklarda iletken ve hatta süperiletken olması daha anlaşılır oluyor. Çünkü enerji kaybetmiş atom elektronları birbirlerine düşük elektron titreşim alanlarından dolayı daha yakınlar ve elektronlar birbirlerine daha yakın olup etkiyi de birbirlerine daha çabuk iletiyorlar.
Ama konumuz, zıt yükler...
Benim bakış açımda her yük bir titreşim alanı. Belli bir spini. frekansı ve periyodu olan. Birbirine eşit zıt iki yük de gene titreşim alanları olarak tamamen aynı özellikteler. Tek fark, fazları değişik. Daha doğrusu tamamlayıcı. Böylece bu faz farkı ile bu iki titreşim bir araya gelince, birbirlerini nötrleyecek şekilde yani tam yıkıcı girişim yapıyorlar.
Bu da aralarındaki alan basıncını düşürüyor. (limit sıfıra giderken şeklinde)
Alan; çünkü uzaklığın karesi ile bu alan şiddeti değişiyor.